Ölen de maden işçisi kurtaran da: 'Emekleyerek çıktık, 2 gün komada kaldım'

Soma'da arkadaşlarını kurtarmaya inen madenci anlattı: "Çalıştığımız yerler son günlerde iyice ısınmaya başlamıştı, uyarmamıza rağmen önlem alınmadı."

Aslı İnanmışık

Bugün Soma Katliamı'nın yıldönümü.

301 maden işçisinin yaşamını yitirmesinin üzerinden 10 yıl geçti. 

Soma öyle yer etti ki hayatımızda, o günlerden herkesin aklında bazı kareler, anlar kaldı. 

Başbakanlık müşaviri Yusuf Yerkel'in madenciyi tekmelemesi, ambulansa bindirilirken sedye kirlenmesin diye ayakkabısını çıkarmaya çalışan yaralı madenci, Erdoğan'ı yuhalayan madenci yakınları, Erdoğan'ın "Yuh çekersen tokadı yersin" cevabı ve cevabından geri kalmadan bir işçiye attığı yumruk, ardından da "Bunlar olağan şeyler, ölüm bu işin fıtratında var" sözleri... 

En çok da dönemin Enerji Bakanı Taner Yıldız'ın aynı gömleği 3 gün giydi diye üzülmesi sinirlerimize dokundu. 

Yusuf Yerkel 2022'de Frankfurt’ta Ticaret Ataşesi koltuğuna oturdu. O dönem 6 bin avro maaş aldığı basına yansıdı.

Madencileri mesai arkadaşları çıkardı

Diğer yandaysa mesai arkadaşlarını kaybeden madencilerin yaşadıkları vardı. Çünkü onlar aynı zamanda kurtarma ekibiydi. Madenciler bir kez daha canlarını tehlikeye atarak ocağa indi ve arkadaşlarının bir kısmını kurtardı. Bazılarının yanlarına vardıklarındaysa artık çok geçti. Sonra ceset taşımaya başladılar. 

Kurtarma çalışmaları 4 gün boyunca devam etti.

O isimlerden biri de Ahmet Mutluer. Şu anda 38 yaşında olan Mutluer aslında Kütahyalı. 

Askerden sonra iş bulamayınca Soma'ya madenlerde çalışmaya gelmiş. 2005'te madencilik yapmaya başlamış. Evlenmiş, 2 de oğlu olmuş. 

Katliamın yaşandığı madende 3,5 yıl çalışmadan önce başka madenlerde de çalışmış. Oralarda durumun daha beter olduğunu anlatıyor:

"Madenlerde çok kaza gördüm, yanıbaşımda arkadaşlarımı kaybettim. Daha önce çalıştığım yerlerde de tehlikeli riskli yerlerde çalışıyordum. Bu ülkede kelle koltukta yaşamak madencinin kaderi. Yeraltına inip de kaza geçirmemek, ölmemek de var tabii..."

'İçlerinden 4-5 kişiyi alabildik'

O gün neler yaşadığını sorunca, yutkunarak anlatıyor:

"Kaza gerçekleştiğinde ben gece vardiyasındaydım. Haberi duyar duymaz arkadaşlarla gittik. Kurtarma ekibiyle girdikten sonra içeride kaldık. Bantların yandığı temiz hava bölümüne girdik. Oraya gittiğimizde arka tarafa geçiş olmadığını gördük. 1,5-2 saati buldu aşağıya inip tekrar çıkmamız. Sonra çıktık, ikinci kez ocak çıkışı dediğimiz pis hava bölümünden tekrar girdik.

Devletten kalan taş baca kısıma 5 kişi sığınmıştı, baygınlardı. Onları bulup yardım ettik. Sonra 50 metre daha aşağıya devam ettik. Seyir panosu dediğimiz bir yer var. Yangından filan kaçan 150-200 kişi oraya toplanmıştı. Toplu ölüm zaten orada gerçekleşmişti. Çoğunun maskesi vardı ama oksijenleri bitmişti. İçlerinden 4-5 kişiyi alabildik."

'İnsanlar yerlere serilmişti...'

Yanlarındaki "ölçümcüler" metan gazı yükselmesi olduğunu söyleyip uyarınca, madenciler bir süreliğine ayrılmaya karar vermiş. 150-200 metre geri çıkıp tekrar girmek üzere yola koyulmuşlar ancak yolda arkadaşlarının sesini duyunca çıkmaktan vazgeçmişler:

"İlk etapta 20-25 kişiyi çıkardık maalesef. Sonra havasız kalmaya başladık. Devamlı havasızlık vardı, ölçüm yaparak ilerleniyordu. Yanık karbonmonoksit gazı kokusu vardı. Halsizlik, beden yorgunluğu da çökünce bize dışarı çıkın dediler. Çıkıp dinlenip tekrar içeri girecektik.

Oksijen alıp devam etmeyi düşünüyorduk ama bunu duyunca o bölgeye yöneldik. İnsanlar yerlere serilmişti sağlı sollu baygın şekilde. Onları çıkardık sedyelerle. İnsan nakil bandından aşağıya doğru devam ettik. Bandın sonunda yangın kapıları var. Temiz hava sirkülasyon kapıları, tahlisiye kapısı deriz. Hava terse çevrilince biz orada birden dumana maruz kaldık. Göz gözü görmemeye başlamıştı, metan yükseldi. 

Daha önce mühendisler bize böyle olaylarda metan gazının yukarıda kaldığını, eğilerek çıkmamız gerektiğini söylemişti. Öyle yaşama şansımızın daha fazla olduğunu anlatmışlardı. 'Eğer oksijenimiz yoksa dişlerinizin arasına çubuk demir alırsanız belirli bir zaman direncinizi yükseltir' demişlerdi. Onlar aklıma geldi birden. Orada bir süre gaza maruz kaldık. Sonra emekleyerek çıkmaya başladık. 'Tahlisiye ekipleri' de çıkmaya başlamıştı."

Maskeniz yok muydu diye sorunca Ahmet, "Maskemiz vardı, aslında yedek de vardı ama baygın arkadaşlarımıza taktık" diyor.

'Emekleyerek çıktık, 2 gün komada kaldım'

"Yangınlardan kurtulanların koşarak gelmeye başladığını görünce onları da emekleyerek çıkmaları için uyardık. Önümüzde yaklaşık 1000 metre yokuş vardı. Ama bazı arkadaşlar bizi dinlemedi, koşmaya başladılar rampayı. Biz 15-20 dakika sonra bizden sonra geçenleri yol üstünde ölü bulduk. Bizde de halsizlik, baş dönmeleri başladı. Artık hiç oksijen yoktu ortamda, dumanla baş başa kaldık. 200 metre o şekilde çıktık. Sonra yukarıdan gelip sağ olsun bizi aldılar.

Yukarı çıktığımızda ben baygınlık geçirmiş durumdaydım ama kendimdeydim. Ayran içtim. Devam edeceğim dedim. Ambulansa götürdüler bizi, oksijen verdiler. Kendimden geçmişim. 2 gün hastanede komada kaldım. Sonra uyandım, hastanedesin dediler. Çıkmak istiyorum dedim, hastaneden kendi isteğimle ayrıldım. Ailem aldı beni. 4. gün ocağa döndüm ama giriş-çıkışları yasaklamışlardı madencilere sadece ekiplere izin verdiler."

"Sizce önlem alınsaydı ve yine de bu patlama olsaydı insanlar kurtulabilir miydi?" diye sorunca, "Yaşam alanları olsaydı ya da yedek maskeler olsaydı insanlarımız kurtulurdu" diyor Ahmet.

'Kimseyi yukarı salmayın, duyulmasın olay'

"Kaza"nın nasıl olduğunu sorduğumuz Ahmet Mutluer, ısınma olan bölgede yangın başladığını, yangının elektrik trafolarına ulaşınca tüm elektrik sistemini, jeneratörleri, hava basan sistemi de etkilediğini söylüyor. "Sonrasında yapacak bir şey kalmamış zaten. İnsanlar kaderiyle baş başa kalmış. Çaresizlik böyle bir şey..." diyor.

Mutluer, kurtulan arkadaşlarının kendisine anlattığına göre, yangından kaçıp "insan seyir panosu" denilen bölgeye sığınan 150-200 kadar kişinin bantlara doğru ilerlemesininse vardiya amiri tarafından engellendiğini öğrendiklerini söylüyor:

"Çıkamayan arkadaşlarımız kaçmak için insan nakil bantlarına yöneliyor. O arada seyir panolarında toplanabilenler, 'Buradan çıkış yok' diye düşünerek beklemeye başlıyorlar. Bize kazadan sonra kurtulan arkadaşların anlattığı şu: Patlamadan sonra alev topundan kurtulanlar 800 metre kadar devam edip seyir panosuna çıkmış. Devam etmek isteyenler olmuş ama vardiya amirlerinin herkesi orada tutmuş. Ocak müdürlerine telefon açıp patlama olduğunu bildirdiğini bildirmiş. Bu arada elektrikler gitmiş. Ancak anlatılana göre müdürden 'Panik yapmayın. Seyir panosuna gelenleri orada durdurun, gerekirse tahlisiye ekibi göndeririz. Kimseyi yukarı salmayın, duyulmasın olay' diye vardiya amirine talimat gidiyor. Sonra zaten elektriğin gitmesiyle iletişim tamamiyle kesiliyor.

Bu beklenen yerde 150 metrelik bir yokuşu çıkınca önlerinde yalnızca 1000 metrelik bir bant kalıyordu aslında. Ya da devlet sahaları vardı eski, bacalar, oraya da sığınabilirlerdi. Oradan kurtardığımız 5 kişi de işte bu vardiya amirini dinlemeyip, tartışıp devam eden ve bacalara sığınanlar."

Mutluer: "Aşağı inmemiz toplam 1,5-2 saat sürdü, geç kaldık..."

İşçilerin sonunu prim sistemi mi getirdi: 'Kömüre baskı yapın, işlere bakmayın'

Mutluer, "kaza" yaşanmadan önce bölgede kömürün çok ısındığını fark ettiklerini söyleyerek, "Amirleri uyardık" diyor. Ancak önlem almak bir yana, "Kömüre baskı yapın, yapılacak işlere bakmayın" talimatı gelmiş:

"Vardiyalar kaç ton kömür çıkarıyorsa ona göre prim veriliyordu. Vardiyalar arası rekabet başlamıştı. Prim sistemi çıkınca emniyete fazla önem vermemeye başladılar. Olmaması gereken yerlerden malzeme alınmaya başlandı, daha çok kömür çıkartılması, tarama yapılmaması gibi şeyler oldu. Vardiyaya girer girmez hemen talimat gelirdi, 'kömüre baskı yapın, yapılacak işlere bakmayın. Önemli olan kömür' diye.

Çalıştığımız yerler de son günlerde artık iyice ısınmaya başlamıştı. Tarama yapılıyordu, akan kömürler sıcak oluyordu, şefi uyarıyorduk. Bize her şey normal deniyordu. Normalde ölçümlerde sorun varsa cihazlar ötmeye başlar. Ötüyor dememize rağmen önlem alınmadı. Çok salladılar. Sonunda da bu kazaya sebep oldu."

'Enkazlar da maden gibiydi'

Yaşadıklarından sonra Ahmet Mutluer bir daha madene inmemiş. "Ailem çalışmamı istemedi madenlerde" diyen Mutluer, Maraş depremlerinden sonraysa evde duramamış. Soma'dan toplanıp gittiği arkadaşlarıyla 17 gün boyunca enkazlardan ceset ve yaralı çıkarmış:

"Madenci her yerde çalışır derler ya. Enkazlar da maden gibiydi zaten. İnsanları çıkarttık."

"Şirketten şikayetçi oldum, sonuçta bir kaza geçirdik" diyen Mutluer, bugün Soma davasını takip etmeyi sürdürüyor.