Tarih komünizmle başlayacak, unuttunuz mu?

Sordular mı?

Büyük kapitalist restorasyonda, serbest piyasa ekonomisini isteyip istemediklerini referandumlar falan yaparak hiç sordular mı? Halklar o referandumda büyük bir çoğunlukla "Evet, biz emeğin meta olduğu, milyonlarca insanın bir mutlu azınlığın özel mülkiyet ayrıcalıklarını korumak ve karşılığında, ölmeyecek kadar çok, hayatta kalamayacak kadar da az bir ücret almak istiyoruz" mu dediler? "Evet, bütün kazanımlarımızı elden çıkarmaya, özel sermayeye kul olmaya, oligarşi için ömür tüketmeye hazırız" mı dediler?

Çok değil, şunun şurasında 21 yıl önceden söz ediyoruz.

Tarihin en başarılı karşıdevriminden.

Halklar, resmen tanımlayarak kapitalizmi mi istediler ve sistem olarak uygulamaya soktular?

"Efendim, dolaylı olarak kabul ettiler, sonra da gıkları mı çıktı?" diye bir karşı soru gelebilir. Gerçekten de dünyanın neredeyse yarısının, 1989’larda, hiç öyle kapitalizme falan direnmediğini biliyoruz. Güle oynaya yeni rejimin içine girdi halklar: Demokrattılar ve demokrasiyi çok seviyorlardı.

Ama derdimiz bu değil. Derdimiz, kapitalizmin referandumlar yapılarak, adıyla sanıyla tarif edilerek sosyalist ülkelerde uygulamaya girmesi gerektiği türünden bir densiz çağrı da değil.

Meselemiz şu: Kapitalizm, dünyanın hiçbir yerinde, hadi yarım akıllı Amerikan sürülerini bir yana bırakalım, böyle adıyla sanıyla gündeme/iktidara yerleşmedi. Avrupa’daki büyük restorasyon bile kapitalizm adıyla yapılmadı. Hatta kapitalizme küfredilerek ve propaganda harekatlarında "araya sosyalizmden parçalar konularak" halkların rızası alındı. Adamlar Marx’ın, hatta Lenin’in resimlerini taşıyarak kapitalist bir restorasyon gerçekleştirdiler. Trotski zaten kapitalist restorasyonun peygamberi olarak uzun süre sahnede kaldı. Zavallı Kızıl Ordu kurucusu... Bütün bu katliamlar içinde, dünya oligarşisi bir tek Stalin’i affetmedi. Hani şu Ermeni acısında "Ama Türkler haklıydı" diyen ve Türkiye Cumhuriyeti’nin adeta varlık nedeni olan Stalin’i... Daha doğrusu Stalin’i içeren komünizm ("Lenin Okulu") hiç affedilmedi. Ama diğer tüm solcular "konu mankeni olarak" bol bol kullanıldı kapitalist restorasyonun başarılı huruç harekatında.

Yineleyelim derdimiz, bunlar değil. Derdimiz şu: Kapitalizm, modern zamanlarda, başka şeylerin bir yan ürünüdür. Daha doğrusu, başka "yüksek değerlerle" üzerine örten bir mezbaha mekanizmasıdır. Demokrasi, insan hakları, hukuk devleti, kuvvetler ayrılığı, kadın, çevre hakları... Bütün bunlar gelir ve ilk fırsatta yerini ücretli emek köleliğine, kapitalizme, serbet piyasa ekonomisine bırakır. Peki, öyleyse bunlarla, yani bu içi boş -daha doğrusu kapitalizan- kavramlarla sosyalizme yarayan veya ona yönelen bir çıkış örgütlemek mümkün olabilir mi?

Bir adım daha atalım: Sürekli 1923’ü ve Mustafa Kemal’li Türkleri överek ya da Kürtlerin haklılığını Türklerin ise acımasızlığını dile getirerek "sol bir sonuç" elde edilebilir mi? Demokrasi, aydınlanma, kadın hakları, içi boş bağımsızlık kavramı, her türlü kültürel haklar... Bunlar acaba kapitalizmin dışında bir eşitlikçi sisteme hizmette bulunabilir mi? Böyle içi boş kavramlarla, başta da demokrasiyle örneğin, insanların somut, gündelik ve tarihsel eşitliğini, elle tutulup gözle görülen eşitliğini sağlayabilir misiniz? Bu kavramlardan hareketle sosyalizme geçebilir misiniz?

Geçemezsiniz. Geçirtmezler. Kullanılırsınız.

Sadece sosyalizmden ve sosyalist bir iktidardan hareketle, bütün o sözü edilen, kendi başlarına bırakıldığında milyonların gözünü kamaştıran, kulağını sağırlaştıran, gövdesini uyuşturan kavramları yeniden gündeme getirirseniz eğer, yeni bir anlam yaratabilirsiniz.

Oradayız. Sosyalizmden, merkezi planlama gibi somut adımlardan hareketle, tüm kavramları ve yaşamın tüm alanlarını yeniden sorgulamamız gerekiyor. Tersinden bakınca hiçbir sonuç alamıyoruz.

İlk kez 13’üncü yüzyıldaki Kuzey İtalya şehir devletlerinde elle tutulur bir sisteme dönüşen 700 yıllık kapitalizmin, böyle büyük değerlerin ve kavramların ardına sığınarak başarı üzerine başarı elde edebilmesi, hiç mi kafamızda soru uyandırmıyor?

"Sınıflı toplumlar, tarih öncesi sayılmalıdır" diyen Marx’ın çıkış noktasında başka bir şey mi vardı? Demek ki komünizmden önceki tüm toplum biçimlerinin, özellikle de kapitalizmin, kendi varlığı sürdürmek için her şeyden yararlanabilme özelliği var. Tarih öncesinin bu en ahlaksız ve insanlığın kökünü kurutacak kadar barbar toplum sisteminin, kullanamayacağı hiçbir şey yok. Ridley Scott’lu, Sigourney Weaver’lı "Alien" filmleri eşliğinde düşününce anlamak belki daha kolaydır. O "Alien", kapitalizmden daha iyi başka neyi anlatıyor sizce?

Demokrasiyle, falan filan haklarıyla, çevre temizliğiyle, nükleer santral karşıtlığıyla, "ötekilere" özgürlükle falan sosyalizme geçiş yapılamıyor. Bu kavramların kapitalistleşmesi çok kolaydır. Direnmezler. İsteyen sosyalist Almanya’da yetiştirilmiş bir fizikçi ve Büyük Almanya’nın kadın başbakanı Angela Merkel’e bakarak düşünsün: Her şey kapitalizme yaraşır hale getirilebilir! Sadece jakoben, sosyalist direncimiz ve sol iktidar hırsımız bu tehlikeye karşı bir mücadele verebilir. Yani sosyalizmden hareketle haklar somut, burjuvaziyi gerçekten vuran birer hak halini alabilir. Tersinden ancak kapitalist barbarlığa hizmet edilir.

O nedenle, demokrasiymiş, insan haklarıymış, şuymuş buymuş diyerek sosyalizmle bağlantılı hiçbir şey yapmış olmuyoruz. Tersine, sosyalizmi ve komünist mücadeleyi ezmiş oluyoruz. Adamlar bunun bırakın kitabını yazmayı, tarihini yaptılar: 1989 gibi bir dersten sonra hâlâ mı eski kavramlarla solculuk yapılacağını sanıyoruz?

Demokrasiyle sosyalizm arasında, birinciden ikinciye giden bir yol yok. Ama sosyalizmle, çalışan halkın iktidara el koyması, toplumsal katılımcılık ve reel sosyalizmde yaşadığı-yaşattığı sorunların çözümü arasında bir bağ var. Galiba var.

Reel sosyalizmi kusan eski sol, bundan sonra, sadece aklımıza zarardır. Sosyalizme zarardır.

Eski sol tüm renkleriyle, en tavizsiz görünen ve insanın içini boğanları bile, demokrattır. Daha açık yazalım: Bunlar, kapitalisttir.