Sosyalizm yoksa Türkiye de yok ve tersi...

Aradaki mesafenin ne kadar kısaldığının, hatta hiç kalmadığının farkında mısınız? Sosyalizmin olanaksızlığından, Türkiye’nin olanaksızlığına geçiş ve tersi, Türkiye’nin varlığını sürdürmesinin mümkün olmadığı inancıyla sosyalizmin zaten olmayacağı ("Biz göremeyiz ki, belki torunlarımız!") inancı arasında bir mesafe yok.

Sosyalizm yoksa, Türkiye de yok.

Türkiye, eğer sadece sosyalizmle var olacaksa, ki öyle, öyle bir Türkiye’yi isteyen de yok.

Dostlarımız hiç üstlerine alınmasınlar, sözlerimiz gizli veya açık, ama her durumda yeminli sosyalizm düşmanlarınadır: Bugün Türkiye’nin bölünmek zorunda olduğunu, halklarımızın bir mübadeleye hazır olması gerektiğini ileri süren demokratlar, en çok da sanatçılar, hele hele en oynak sinemacılar, aslında bir başka şeyden nefret ediyorlar. Türkiye’nin bittiğini ve zaten de biteceğini artık açıkça söylemeye başladılar ve dikkat edin bunlar hep çok gençken devrimci harekete bulaşmış olanlardan geliyor: Eski solcular. Yeni zombiler...

Bunların kini sosyalizmedir.

Bunlardan biri, mesela "peder-i muhteremi" olmasa, 1975’lerde filan, o dönemdeki bir devrimci harekete hem de maazalah "savaşçı" olarak katılacağını -Yalçın Hocamızın deyişiyle- pavyondan farksız bir televizyonun, konsomatristen daha akıllı olmayan "moderatörüne" söylüyor. İnsanlar da dinliyor, asıl acısı hak veriyor. O korkunç masada oturan, bir dönem 1 Mayıslarda ve devrimci gecelerde, gençleri marşlarıyla coşturan ve umut, sosyalizm tohumları eken, hâlâ saygı duyulması gereken bir müzik adamımız ise, Türkiye’yi önemsediği için olmalı, bu rezaleti şaşkınlıkla izliyor ve görece akil şeyler söylemeye çalışıyor. Nutku tutulmuştur.

Bunlar olur. Bunlar daha bir şey değil. Siz, asıl kan ve kir denizi herkesi avuçlarına aldığında bakın ve dinleyin, neler görecek, neler duyacaksınız.
Biz bunları iyi tanıyoruz. Son 20 yıldır bu "malların" her türünü tanıdık. Sıra Türkiye’de.

Sosyalizmin düşmanları Türkiye’nin düşmanlarıdır.

Türkiye halkının, Türk ve Kürt halklarının, antiemperyalist bir ülkede, sol bir hükümetle eşitliği bizzat gerçekleştirerek yaşayabileceklerine inanmayanlar, yeminli sosyalizm düşmanlarıdır. Demokrat oldukları doğrudur. Başka her şey de olabilirler. Ama tüm renkleriyle birlikte temel alâmet-i fârikaları, sosyalizmin imkansızlığı ve Türkiye’nin de artık yola Kürtsüz ve küçülerek devam etmesi zorunluluğu olarak tanımlanabilir.

Bir özel deyişimizi bükerek aktarabiliriz: "Çocuktan al haberi" derler ya, devrimcilerin yenilgisini, yenilmesi gerektiğini, nasıl yenileceğini ve nasıl büyük felaketler yaşayacağımızı, böyle haberleri, en önce ve en sağlam olarak bunları anlatan sanatçılardan alabilirsiniz.

Sanatçı, varsa eğer öyle bir kategori, sanatçı olduğu için her şeyi satabilir. Satar zaten.

Nâzım’ı sanatçı sananları, Yılmaz Güney’i sinemacı sananları uyarmış olalım: Bu insanlar her şeyden ve herkesten önce, devrimciydiler. Devrimci öldüler. Bugün hâlâ kirletilemiyorlarsa eğer, bunu sanatçılıklarından çok devrimci kişiliklerine borçludurlar. Sanat ve sanatçılık, o insanlar için devrimciliklerini yansıtabildikleri bir alandı. Tersi değil...

Neyse...

Ak saçı ve bıyığı uzun, aklı her zaman kıt sinemacı döküntülerine bakarak söyleyelim. Bu adamların ve şeyhlerinin, başta da Murat Belge-Ahmet İnsel okulunun, tek nefretleri sosyalizmedir. İsteyen bunu reel sosyalizm nefreti olarak da okuyabilir. Nefret aynı nefrettir.

Bu adamlar ve kadınlar, hayatlarında sosyalizmden nefret ettikleri kadar hiçbir şeyden nefret etmediler. Arada bir sosyalizm dedikleri ve hatta Marx’ı da övdükleri doğrudur. Ama o saygılarını veya sevgilerini, sevdiği kadını bin bıçak darbesiyle ve "sevdiği için" öldüren manyaklara benzetebilirsiniz. Ruh sağlıkları bu kadar birbirine benzemektedir...

Türkiye’nin Türk ve Kürt halklarının ortak evi ve ortak bahçesi olduğunu reddedenler, böyle bir beraberliğin mümkün olmadığını, artık mübadelenin düşünülmesi gerektiğini ilan edenler, bunu haklı olarak demokrasi adına yapanlar, ortak yaşamı olanaksızlaştıran katillerdir. Bunlar kan ekiyorlar bu topraklara.

Biz bunları Balkanlar ve Doğu Avrupa’da çok gördük, Afganistan’da gördük, Arap dünyasında hep gördük, her gün yeni yeni bölgelerde önümüze çıkıyorlar. Türkçe konuşanlarının, oralardaki hainlerden ve satıcılardan "ehven" olduğunu mu düşüneceğiz?

Ağızlarından -yeri geldiğinde- sosyalizmi düşürmeyenler, ama Türkiye’nin artık küçülmesi ve Kürtlerini kusması gerektiğini propaganda edenler, tabii Kürtlerin de Türkleri kusmasını isteyenler, bunu haklı olarak demokrasi adına yapanlar, başka nasıl adlandırılabilir?

Olur veya olmaz, ne olursa olsun sosyalizmsiz olmaz: Türkiye Kürtlerin kendi evidir, kendi bahçesidir. Türkler ve Kürtler iç içe yaşayarak bir sosyalizm örgütlemezlerse, bu tek tek ülkelerin federal cumhuriyetler birliği haline gelmesi falan da mümkün değildir. 25 yıl önce Taksim’de bir sinema salonunda, ilk kez "Doğu Cumhuriyetler Birliği" öneren ve bugün hâlâ kavganın içindeki bir üstadımız, -ki sosyalizmi unuttukça bizim ona da bunu hatırlatmamız gerekiyor-, elbette bu kepaze sürüyle karşılaştırılamaz. Sosyalizm yoksa, cumhuriyetlerin ortak yaşamı da yok. Ama bu satıcılar, sosyalistlerin önerdiği ortak yaşam biçimlerini, cumhuriyetler birliğini de kullanırlar. Türkiye biterse, bir daha on yıllarca bu bölgeye devrim kelebeği falan konmaz.

Bunlar her şeyi kullanırlar. Bunlar reel sosyalizmi Lenin ve Marx adına yıktılar. Her zaman Türkiye sosyalizminin hırçın çocuğu kalmış Yalçın Küçük’ü ve tezlerini mi kullanmayacaklar? Bunlar herkesi kullanır... Sosyalizm adına ve sosyalizmi kurmak üzere sert tepki göstermezseniz, kullanılırsınız...
Türkiye’nin yaşama olanağı olmadığını düşünenler, sosyalizmi de öyle düşünürler ve ikisinin de ortak düşmanıdırlar öyle dedik. Bunların pek bir demokrat, özgürlükçü olduğunu iyi biliyoruz. Türkiye ve sosyalizmin düşmanlarının, demokrat olduğu kesindir.

Tek bir düşman oldukları da kesindir.