Kire alışmak, kire âşık olmak

Türkiye devrimcilerinin rahatça dost sayabileceği bir yazar, Bekir Coşkun, 29 Haziran 2011’de, gazetesi Cumhuriyet’te "Dik Duracaksın..." başlıklı bir köşe yazısı yazdı. Kendince sosyal demokratları anlatıyordu:

"Sosyal demokratsan...

İlkeli olacaksın...

Sapmaz...

Bükülmez...

Dimdik...

Söylediğin her sözün, dilindeki her lafın, ağzındaki her ilkenin arkasında duracaksın...

Düz olacaksın...

*

Yiğit olacaksın...

Sana mangal gibi yürek gerek...

Hak için, hukuk için...

Mağdur için vuruşacaksın...

Ucunda ölüm olsa bile...

Gözünü kırpmayacaksın...

Unutmayacaksın korkağın sabahı geç olur...

Korkmayacaksın..."

İyi. İyi olmasına iyi de, bu ağıt, son derece acı bir çaresizliğin de ifadesi değil midir?

Öyledir. Ne yazık ki, sadece Bekir Coşkun değil, neredeyse milyonlar, böyle şeylere inanıyor artık.

Sosyal demokratların, daha doğrusu sosyal demokrasinin cumhuriyete, devrime ve emekçi halka tam boy bir ihanet demek olduğunu, Ecevitlerin, Kemal Dervişlerin, Hurşit Güneşlerin ne türden bir "mangal yürek" taşıdığını örneğin, insanlara anlatamadığımız doğrudur. Ancak, bu anlatma işleminin nedense ısrarla, sosyalistler tarafından, artık bizim gibi "kıdemli ve kemikleşmiş solcuları" bile rahatsız edecek kadar ucuz bir geleneğe dönüştürüldüğü çok daha doğrudur. Bunu herhalde eklemek gerekmiyor.

Oysa Bekir Coşkun da biliyor, tam tersinin geçerli olduğunu... Yani:

"Sosyal demokratsan...

İlkesiz olacaksın...

Bükülebilir...

Hep eğik...

Söylediğin hiçbir sözün, dilindeki hiçbir lafın, ağzındaki hiçbir ilkenin arkasında durmayacaksın...

Çarpık olacaksın..."

İnsan, başka nasıl ve neden sosyal demokrat olur?

Bekir Coşkun, bunu iyi bildiği için olmalı, tam tersi çizgilerden bir resim vermeye çalışıyor.

Sosyal demokratları başka kim, nasıl tanımlayabilir? Çaresizlik, insanlarımızı, dürüst insanlarımızı özellikle, böyle saçma sapan bir sosyal demokrat resme âşık etmiş görünüyor. "Şark’ın surete âşık olma hallerinden biridir" deyip geçemeyiz. Siyasette önemli tıkanma noktaları böyle dönemeçlerde oluşuyor çünkü.

Bekir Coşkun’un tanımının tam tersi bir niteliğe sahiptir gerçekten de sosyal demokrat.

Trajik olan, dik duruşlu bir kimliğin sosyal demokrat saflarda aranır oluşudur. Bundan çıkarılacak bir sonuç, halka ve aydınlara veya aydın adaylarına devrimciliğin ne demek olduğunu ve nasıl tanımlanacağını bir türlü anlatamadığımız, bunun araçlarını yaratamadığımızdır. Bu, medyadaki güdüklüğümüzün bir sonucudur. Sokaklarda olup olmamak ondan sonra gelir.

İkincisi, sadece sıradan halk, küçük insanlar değil, aydın diyebileceğimiz insanlar da her türlü rezalete ve insanlık dışı ortama, insan malzemesine uyum gösterme yeteneğine sahiptir.

Kir, o kire alışmış, hatta o kire âşık bir insan tipi de yaratıyor. Bu kirli ortamın ve yarattığı insanların sürekliliği, bu ortama aydın katında etkili bir müdahale gösteremeyişimizden kaynaklanıyor.

İnsanın en önemli "hasleti", her kire, her suça, her aşağılanmaya ve ihanete alışmasıdır. Sınıflı toplum denilen barbarlık bugüne kadar varlığını biraz da yarattığı bu insan malzemesi sayesinde sürdürebildi. Bugünlerde 70’inci yılını kutlayan Barbarossa Harekatı, SSCB’ye Nazi Almanyası’nın saldırısı, buna güzel bir örnektir. Arkadaşlarımız yeni rakamları ciddiye almalıdır: Sovyetler Birliği tarihte eşi görülmemiş bu barbarlıkta 27 milyon ölü verdi. Sadece partizanların jakoben direnişinden bir zafer çıkarmak mümkün oldu. Acı olan, savaşın ilk aylarında, 1941 yazı biterken, 5 milyonun üzerindeki Kızıl Ordu mensubunun silah ve üniformalarıyla bu saldırganlara teslim olması, bu arada bazı Sovyet halklarının da, önemli yoğunlukta, işgalcileri tuz ve ekmekle karşılamasıydı. Kire alışmayı bırakın, âşık olmayı seçmişlerdi. Savaşın kaderini döndüren enerjiye, jakoben direniş adını vermek ve bunu genç partizanlara, 20 yaşındaki tümen komutanlarına bağlamak hiç abartma sayılmasın. Halkı değiştirmeyi başardılar. Neyse...

Benzer bir barbarlığın elindeyiz artık. Ortaçağın kapısını çalıyoruz.

Demek ki, bu kirli toplumu, bu kir insanlarını, ancak aydın katında ve etkili bir jakoben müdahaleyle sarsabiliriz. Onunla eşzamanlı bir biçimde sokakları ve milyonlarca emekçiyi sarsma eylemleri de gerçekleştirilmelidir elbette. Ama aydın katındaki o yaratıcı jakoben müdahale yoksa, başka bir şey de olamaz.

Medya üzerinden halka ve olaylara müdahale, eski sert cemaat alışkanlıklarımızdan tümüyle kopmazsak, yaratıcı, yenileyici ve devrimci bir inadı yeni seslenme aygıtlarıyla halka aktaramazsak, aydını sarsamazsak, bu kir toplumu ve insanlarını dönüştüremeyiz.

O zaman da işte böyle şeyler yazılır.

Hatta ciddiye bile alınır.

Artık vakit yitiremeyiz.