İyi bir cepheleşme

İyi oldu: Gerçi demokrasi, özgürlük falan gibi sıfatlarla şekerleyip tam tersini satmaya devam edenler çok, ama, Türkiye sağlıklı bir cepheleşmenin sinyallerini verdi. Anlaşılan, ülkenin etnik kat yerlerinden karşı karşıya gelmesine, etnik bir cepheleşmeyle parçalanmasına biraz daha var. Olmadı. Başka bir şey oldu. İnsanlar sağ ve sol olarak, yani son tahlilde sınıfsal bir tasnif içinde, gerici ve ilerici olarak sandık başına gittiler veya gerici ve ilerici olarak sandık başından ayrıldılar. Belirsizliği giderilmiş olmasa da, böyle bir durum sevindiricidir. Nesnel bir cepheleşme ağırlığını koyuyor. Hepimiz yeni bir zamanın tadıyla tanışıyoruz.

Sermayenin elinden pek güvendiği bir silah, hızlandırıcı bir silah, en azından geçici bir süre için alınmıştır. Soluklanabiliriz. Artık gericiler ile ilericiler yüz yüzedir.

Tuhaf bir Anadolu bu.

İnsanlarımız birbirini bırakmıyor. Kürt halkına yönelik zulmün, normal şartlarda başka uçlar çıkarması gerekirdi. Demek bir farkımız var. Coğrafyamızın, tersi yoldaki tüm girişimlere ısrarla direnen bir halk malzemesine sahip olduğunu görüyoruz. Birbirimize bir bağlılığımız var. İçimizdeki faşistlerin kudurması bir türlü sonuç vermiyor. Türkiye halkında, anlaşılan Orta Avrupa, Balkanlar, Müslüman dünyada falan olmayan bir şey, bir karakter var. Kendimizi mi aldatıyoruz? Öyleyse bu olan biten nedir?

Kuşkusuz etnik baskının ilelebet sonuçsuz kalacağını sanmıyoruz. Bunu sadece safdiller düşünebilir. Böyle acımasız bir enerji gün gelir mutlaka bir sonuç alır ve bu yapı bir yerlerinden açılır.

Ama hâlâ olmadı. Bir türlü etnik dikiş yerlerini tam bulamıyor, bizi sökemiyorlar. Didikleyip, bombalayıp duruyorlar, ama olmuyor. Neden? Tam bilemiyoruz. İşte bu son 12 Eylül'de de olmadı. Türkiye etnik kat yerlerinden değil, epey muallak da olsa, bir gericilik-ilericilik ekseninde karşı karşıya gelen iki gruba bölündü. Biz, ilerici grup, ağırlığımızı tanıdık.

Boykotçuların rolü hiç iyi değildir. Bazıları için, kimi bölgelerdeki katılımın düşüklüğü, ne kadar sınırlı oldukları önemli değil, yeni bir ülke veya devlet ilanı için yeterlidir.

Ama olmuyor işte. Referandum denilen rezaletin Türkiye'ye getirdiği tek sağlıklı şey, halkın gericiler ve ilericiler diye iki ana öbekte toplanması oldu. Türk ve Kürt etnikçiliğine oynayanlar ise şimdilik hak ettikleri yanıtı aldılar. Ama sermaye halktaki bu sağduyuyu er ya da geç yerle bir edebileceğinden emin. Çünkü Avrupa arkasında. ABD, görece uzaktır ve geçmişte Balkanlar'da olduğu gibi yine olayların arkasında kalacağı anlaşılıyor.

Ancak demokratik Avrupa inanılmaz bir acımasızlıkla çalışıyor. ABD, bu alanda boşuna nal toplamıyor. Emperyalist sistemin en büyük merkezi, her geçen gün yeni mesafeler alan Avrupa karşısında, özellikle Türkiye bahsinde pek iyi bir noktada sayılmaz. 12 Eylül denilen bir kitlesel kıyımın 30'uncu yılında yapılan ve ilk bakışta yüzde 58 ile Türkiye gericiliğinin önünü açmış görünen bir oylama, Avrupa'yı havalara zıplatabilmiştir. Bunun bizim açımızdan en önemli yanı, gericiliğin Avrupa destekli yüzünü açığa çıkarmasıdır. Dikkat: Hepsi.

Örneğin, Alman medyasının bütün döküntüleri, ama en çok da "demokratları veya solcuları", utanmadan Türkiye'de militarizmin darbe aldığını falan söyleyerek AKP'nin önünde secdeye vardılar. Avrupa gericiliğini bugün en çok demokratları temsil ediyor ve epey mesafe aldıklarını kabul etmeliyiz. AKP onların önünde boşuna secdeye varmıyor.

Tekrar olsun: Referandumun en önemli iki kazanımı, bir, halkımızın gerici-ilerici kamplaşmasına hazırlanmasıdır ve, iki, Avrupa'nın bu ikinci 12 Eylül darbesine büyük destek vermesidir.

İlericiliğimiz için bundan büyük kazanım olabilir mi?

Şimdi nasıl bir anayasa istediğimizi daha rahat anlatabiliriz. Örneğin, toplumcu anayasa taslağımızı yeniden tartışmaya açarak, neler yapacağımızı ve yeni bir kuruluş için nasıl bir kurtuluş programı oluşturacağımızı dostlarımızla daha rahat konuşabiliriz. İttifak ve iktidar ayrıntıda gizlidir. Program, devrimci durumda, her şeydir.

İyi oldu, iyi...