Emperyalist demokrasinin bitireceği Türkiye

Deniyorlar ve hep yeni sonuçlar çıkarıyorlar. Emperyalistlerden söz ediyoruz. Hani, biz dahil, nedense bir biçimde solda kabul edilen, ama on yıllardır bu sözcüğü ve içeriğini görmek bile istemeyen demokratların sözlüklerden sildiği, çağımızın en büyük gerçeğinden: Emperyalizm ve yeni yönelimlerinden... Demokrasinin yeni katliamlarından...

Biz Gorbaçov’dan girelim, Libya ve Türkiye’den çıkarız.

Şöyle: İki hafta önce, Almanların ünlü "Der Spiegel" dergisi (Nr. 33, 15.08.2011) kendisi SSCB’nin başındayken girişilen o komik darbenin 20’nci "sene-i devriyesi" nedeniyle, 19 Ağustos, geniş sayılabilecek bir mülakat yayımladı, tarihin gelmiş geçmiş bu en büyük hainiyle: Benzerlerine, bir süre sonra sonu Sovyetlerden pek farklı olmayacak olan Türkiye’de de fazlasıyla rastlayacağımız "Mihayıl" Gorbaçov, artık 80’ini devirdiğinden olsa gerek, çok açık konuştu. Yüz milyonlarca insanı ve devletini, dost ülkelerle birlikte emperyalist demokrasiye çatır çatır pazarlarkenki duygularını yinelerken, neden Amerikalılarla Almanların 1991’de Sovyetler Birliği’nin yaşamasından yana olduğuna da değindi. Yorumu şuydu:

"Çünkü Sovyetlerin çöküşünden sonra tek tek parçaların ortalığı darman duman edip etmeyeceğini bilmiyorlardı. Başkan Bush Ukraynalıları geri tutmaya çalışıyordu, ama aynı anda Washington’da gizli gizli sonumuzu hazırlayanlar da ellerini ovuşturuyordu."

Söylemek istediği, başlarda en çok ABD ve Almanya’nın, biraz da Fransa’nın SSCB’nin yıkılmasından büyük endişe duyduğudur. Merkezkaç güçlerin yerleşikliği dağıtabileceğini düşünüyor, bir dünya savaşından çekiniyorlardı. O dönemin Alman başkenti Bonn’un, yeni duruma çok çabuk adapte olduğunu ve çöküş için var gücüyle çalıştığını biliyoruz. Aynı sıralarda Hırvatistan ve Slovenya’yı tanıyarak, Yugoslavya’yı da tarihin çöplüğüne itmek üzeredir Bonn.

Peki.

Ne demek istiyoruz?

Şunu: Statükonun bozulmasından ve reel sosyalizmin, daha sonra da onun gölgesinde kurulmuş siyasal yapıların sona ermesinden başlarda çok çekinen emperyalist sistem, hızla, neredeyse birkaç ay içinde, yeni duruma uyum sağlamış ve tedirginliğini tümüyle soyunarak, tam tersine, eski siyasal oluşumları (reel sosyalizm) paramparça etmek için daha acımasızca çalışır hale gelmiştir.

Bizi ilgilendiren nokta da budur. SSCB’nin ardından Doğu Avrupa yerle bir oldu. Hemen ardından Yugoslavya’nın çözülme süreci başladı. Afganistan 2001 ve Irak 2003, Libya 2011 ve belki de çok yakında Suriye, hep bu kanlı hattın kilometre taşlarıdır.

Sonuç mu?

Emperyalist sistem artık eski yapıların yerle bir edilmesinden zerre kadar çekinmemektedir. Özellikle Berlin ve Paris tüm çekingenliklerini soyunmuş, parçalanan devletlerin ardından hiç de öyle emperyalist başkentleri sarsacak artçı depremler ortaya çıkmadığını bizzat saptamış bulunmaktadır.

O zaman?

O zaman, özellikle Yugoslavya-Libya çizgisinde daha da derinleşmemek için ortada bir neden kalmamıştır. Afganistan ve Irak’taki hatalardan, yani Batılı kara kuvvetlerinin bizzat işgal gücü olarak sahaya sürülmesinden vazgeçilecek ve parçalanması gereken ülkelerin içindeki muhalif güçler silahlandırılıp NATO bombardımanları ve askeri eğitmenlerle desteklenerek iktidarlar değiştirilecektir. Ülkeler de küçülecektir tabii...

İşte her şey ortada: Ülkeler işgal edilmekte, parçalara ayrılmakta, ama bu depremden emperyal başkentler hiç etkilenmemektedir. O zaman niye gereğinden fazla ince düşünülsün ki?
Suriye için şimdiki zaman halini alan Libya, Türkiye’nin de yarınıdır.

Bundan olmalı, iki dev Alman araştırma kuruluşu, Konrad Adenauer Vakfı (KAS) ile Berlin hükümetine doğrudan danışmanlık hizmetleri veren etkili Bilim ve Siyaset Vakfı (SWP), yeni analizlerinde artık tek bir yöntem izlenmesi için çağrıda bulundular. Örneklerle, yukarıda değindiğimiz yeni yönelimin yararlarını anlattılar. Gerçekten de artık Batılı askerlerin bizzat işgale katılması ve hayatlarını tehlikeye atması gerekmiyor. Uçaklarla bombalayıp yerel güçlere gerekli askeri eğitimin verilmesi yetiyor rejim ve harita değişiklikleri için.

Batı, neden çekinsin?

SSCB yok, koca Doğu Avrupa yerle bir edildi, Balkanlar darman duman, Afganistan, Irak, Kafkasya, Libya, sıradaki Suriye... Sözde ayağa kalkan Mısır, Tunus vs zaten hâlâ emperyalist merkezlerin denetiminde. Batı’da kimsenin burnu bile kanamadı. Bırakın dünyanın diğer halklarını, ortadan kaldırılan ülkelerin halkları bile sesini çıkarmadı. Kuzu kuzu boğazlanmayı beklediler.

Türkiye için neden beklesinler?

Türkiye’nin ipi çekilmiştir.

Batı, Türkiye’nin ipini çoktan çekmiştir.

Adamlar Libya’da bir yanıyla da bunu ilan etmektedir.

Zavallı Gaddafi geçtiğimiz aylarda, Batılı sol internet sitelerine düşen açıklamalarında, halkına sağladığı barınma, sağlık, eğitim, ulaşım gibi gerçekten büyük olanakları sıralıyor ve halkının bu kazanımlara sahip çıkacağı umudunu dillendiriyordu.

Saf adam!

Halklar, Libya’yı gölgede bırakacak olanakları reel sosyalizmde sattı, Kuzey Afrika’da niye beklesin? Kapitalizm kendi insanını yaratmayı başardı. Emperyalizm kendi insanını yaratmayı başardı.
Biz, bize bakalım: Türkiye’de yer yerinden oynayacak. Başka türlü olması mümkün değildi ki... Sosyalizmin kanlı düşmanı Kenan Evren-Işık Koşaner çizgisinin tüccar imamlarla 30 yıllık ortaklığından bir tek bu ülkenin bitişi çıkardı. Onu sahneliyorlar.

Sosyalizmsiz Türkiye batmaya mahkumdur.

Satıcıların tamamen unuttuğu bir şey var ama: Anadolu toprakları ve o çok aşağılanan aydınlanma dönemimizden güç alarak son 50 yılda tavan yapmış sosyalist birikimimiz, bu çivisi çıkmış dünya düzenini yerine oturtma enerjisi de içeriyor.

Unutmaları iyidir.

Bizim unutmamamız çok daha iyi olur.