Twitter: Bir suç aygıtı

DÜNYA SOLA DÖNÜYOR – KÜBA ve LATİN AMERİKA yazıları

Kapitalizmin cüretkârca ikiyüzlülüğü, sola karşı mücadelede ne kadar hırslı ve acımasız olduğunu ortaya koyuyor. ABD’de Eylül ayında G-20 zirvesi protestolarına katılan Elliot Madison’a karşı açılan ve suç unsuru olarak cep telefonu ve bilgisayar, suç olarak Twitter kullanımını gösteren dava, bir kez daha ironik biçimde kapitalizmin akıl almaz fütursuzluğuna örnek oluşturdu.

Elliot Madison. New York’ta sosyal hizmet görevlisi. Solcu bir aktivist. Pittsburgh’ta düzenlenen G-20 zirvesi sırasında, 24 Eylül’de gözaltına alındı. Elliot Madison’un Pittsburgh’ta kalmakta olduğu, ufak ve ucuz bir otel olan Carefree otelindeki 283 nolu odası polis tarafından basıldı. Madison birkaç gün sonra serbest bırakıldı.

Fakat gözaltından bir hafta sonra, sabah saat altıda bu defa New York’ta eşi Elena Madison’la birlikte yaşadıkları ev 20 FBI ajanı tarafından basıldı. 16 saat süren aramada FBI ajanları, bulabildikleri hemen tüm eşyaya el koydular. Bunlar arasında bilgisayar, flash bellekler, cd ve dvd'ler gibi birçok aletin yanı sıra -elbette- bir Karl Marx fotoğrafı ve el işlemesi bir Lenin portresi olan bir kumaş parçası da vardı (bu el işlemesini Madison’un ninesi yapmış. Demek geleneksel olarak solcu bir aileden geliyorlar). Bir de -niyeyse- Curious George adında, çocuk kitapları karakteri olan bir maymunun kuklası…

Aylar sonra, Madison hakkında açılan davada iddianamenin basına sızması, davayı bir anda gündeme oturttu. Zira iddianamede suç aygıtı olarak bilgisayar ve cep telefonu, suç olarak ise Twitter gibi sosyal paylaşım sitelerinden geçilen bilgiler gösteriliyor.

Davanın iddianamesinde Madison’a yönelik olarak üç suçlama var. Suçlamalar şunlar:

1- Pensilvanya yasalarından 18. Madde 907(a) fıkrasını ihlal ederek suç aygıtları bulundurmak. Bu suç aygıtları şunlar: bilgisayar, cep telefonu, tarayıcı, kulaklık, Twitter programı, ve başka “aygıtlar”.

2- Pensilvanya yasalarından 18. Madde 7512(a) fıkrasını ihlal ederek iletişim olanaklarının kriminal kullanımı. Tam olarak, G-20 zirvesi sırasında belli birtakım göstericileri polisin bulunduğu yerlerden en iyi nasıl kaçınabilecekleri konusunda uyarmak için iletişim araçlarını kullanmak.

3- Pensilvanya yasalarından 18. Madde 5105(a) fıkrasını ihlal ederek tutuklamalara engel çıkarmak. Tam olarak, G-20 zirvesinde belli birtakım göstericileri polis ağını aşmaları ve tutuklanmamaları amacıyla haberdar etmek için iletişim araçlarını kullanmak.

Demek, Elliot Madison hakkında davanın tek dayanağı, Madison’un Twitter kullanımı.

Peki bu davayı ironik yapan ne? Ne olacak, ABD daha önce birçok ülkede Twitter kullanımı sonuna kadar desteklemişti. En akılda kalan örnek, Haziran ayındaki seçimler sonrasında muhalefet ve Ahmedinecad yandaşlarının sokaklara çıkmasıyla uzun süre eylemlerle sarsılan İran’da yaşananlar. Batı medyası bu süreçte muhalefeti desteklemek üzere yaptığı haberlerin büyük kısmında göstericilerin Twitter mesajlarını kaynak olarak kullanmıştı. Öyle ki, ABD Dışişleri Bakanlığı görevlileri, Twitter sitesinin yöneticileriyle bir toplantı yaparak, İran’daki gösteriler süresince sitenin teknik bakımının ertelenmesini ve mesaj akışının durdurulmamasını talep etmişlerdi.

Dahası da var. 20 Haziran’da ABD Başkanı Barack Obama, İran’daki olaylarla ilgili bir açıklama yaparak “Herkesin toplanma ve ifade özgürlüğü hakkına saygı duyulmalıdır ve ABD bu hakkını kullanan herkesin yanında duracaktır” demişti… ve bu açıklama İngilizce, Farsça ve Arapça olarak Beyaz Saray’ın Twitter hesabında yayınlanmıştı!

Madison, Democracy Now sitesinden Amy Goodman’a yaptığı açıklamada “Dışişleri Bakanlığı’nın gelip beni de desteklemesini bekliyorum” dedi. Madison’un avukatı Martin Stolar ise “Bu sadece inanılmaz. Bu şimdiye dek gördüğüm en dayanaksız, en aptalca dava. Yasal protesto faaliyetlerine katılan insanları destekleme hizmetini suç olarak göstermeye çalışıyor. Ve birisinin yolda yürürken yanında yürüyen bir başkasına dönüp 'Hey, o sokaktan gitme, çünkü polis dağılın uyarısında bulundu. Oradan uzak dur' dediği için tutuklanabilmesi şoke edici” yorumunda bulundu.

Eh, kapitalizm… ABD’ye özgü de değil bu nalıncı keseri gibi kendine yontma hali. İtalya’da İçişleri Bakanı Roberto Maroni, 13 Aralık’ta Berlusconi’ye saldıran kişiye “Helal olsun, içimin yağları eridi” benzeri sözlerle destek olan Facebook gruplarının engellenmesini istemişti. “Bu da bir şey mi canım” diyorsanız, şuna buyurun: Senato başkanı Renato Schifani, (Kızıl Tugaylar’a atfen) Facebook’un yetmişli yıllardaki silahlı gruplardan daha tehlikeli olduğunu söyledi!

“İyi de, tüm bunların yazarın alanı olan Küba ve Latin Amerika’yla ne ilgisi var?” diyecek dikkatli okurlar için de söyleyeyim: Geçtiğimiz hafta Küba, ülkedeki “demokrasi savaşçılarına”, yani karşı-devrimci bozgunculara ulaştırılmak üzere cep telefonu, bilgisayar gibi telekomünikasyon araçları taşırken bir CIA ajanını yakalayınca “Vay efendim Kalkınma Alternatifleri (DAI) adındaki sivil toplum örgütü çalışanını baskıcı Castro rejimi CIA ajanı diye tutukladı” diye gürültü koparanlar vardı ya, oradan aklıma geldi…

[email protected]