Tuba Ünsal’ın kokusu

“Eleştiri, zincirlere sarılmış o hayali çiçekleri kopardı. İnsan madem o zinciri takacak, hayallere kapılmadan, kendini avutmadan taksın diye değil… O zinciri kırıp atsın ve gerçek bir çiçeği
eline alsın diye.”
Karl Marx

Koku, hafızanın en güçlü uyarıcısıdır.

En derinde saklı kalmış gerçekleri, birden bilince çıkarıverir.

Unuttuğunuzu sandığınız eski sevgilinin, evinizin çekmecesinin diplerinde kalmış parfümünü kokladınız mı hiç? Sanki birlikte geçirdiğiniz zamanların filmi çekilmiş, oturmuş onu izliyormuşsunuz gibi gözünüzün önünden anılar uçuşmaya başlar.

* * *

Gazeteye, MG Petals adında bir parfüm sektörü dergisi gelmiş. Karıştırırken, Tuba Ünsal’la yapılmış röportaja gözüm takıldı. Şöyle başlıyor:

- Tuba, bugün ne kokuyorsun?

Pikaki Lei kokuyorum. Yani alkolsüz ve ferah yapısı olan Tahiti çiçeğinden yapılan bir yağ. Los Angeles’ta aktardan aldığım bitkisel bir parfüm…

- Peki parfümle nasıl tanıştığını hatırlıyor musun?

Yıl, 1993’tü. Eniştem, Bosna Hersek’te görevliydi ve bize her geldiğinde hediye olarak parfüm getirirdi.

Bu satırları okudum ve beynimden vurulmuşa döndüm.

* * *

1993, Bosna Hersek.

Düne kadar komşu olanlar, birbirlerini boğazlıyor.

İç savaş, yaşanan.

Başka savaşa benzemez: Hırvatların Boşnak diye, Boşnakların Sırp diye bir başkasını öldürdüğü, sadece bu gerekçenin kan akıtmak için yeterli sayıldığı, herkesin her an karşı karşıya kaldığı bir cehennemdir iç savaş.

Ve orada görevli bir Türk.

Mostar Köprüsü’nün yıkılışına, çocuk bedenlerinin bombalarla parçalanışına tanıklık ediyor.

Vahşeti görüyor.

“Kan kokusu”nu cümlelerde okuyan çoktur ama koklamak başkadır. O, kokluyor. Sokaklar, ölüm kokuyor.

Sonra…

Sonra, ülkesine dönerken havalimanında parfüm standına gidiyor, tek tek kokluyor, 12 yaşındaki yeğenine parfüm seçiyor.

12 yaşındaki Tuba’nın aklında, yıllar sonra, “parfüm getiren enişte” olarak kalıyor.

Bosna’dan. 1993’te.

* * *

- Hazır 90’lara dönmüşken, çocukluğun ne kokuyordu?

Saflık, temizlik, dalında meyveler ve araba kokusu…

Böyle söylüyor Tuba. Böyle kokuyor.

* * *

İnsanın böyle parçalanmışlığı…

Katliamın “kabalığına” tanık olan kişinin, parfüm alma “inceliğini” sergilerkenki yabancılaşması…

* * *

Koku, hafızanın en güçlü uyarıcısıdır.

Ama önce hafıza gelir. Anılar olmadan, koku yitirir gücünü.

Kişinin hafızasında, 93’teki vahşet yer ettiyse bir kere, kâr etmez Tahiti çiçekleri o anıları silmeye.

Tuba’ya “saflık, temizlik” çağrıştırır o koku belki.

Hafızası kuvvetli olana, başka şeyleri anımsatır.

Anımsatır ve isyan ettirir.