Sarı Köpekler

Yaşananlar, Luc Besson’un Léon filminden sahneleri anımsatıyor.

Ali Ekber Muhammedi Rafi, New York Brooklyn’de bir binanın tepesine tırmandı. Çatıdan, yan binanın üçüncü kat balkonuna atladı. Elindeki gitar çantasını açtı, suikast tüfeğini çıkardı. Pencereden oturma odasına sıktığı ilk kurşun, Ali İskenderiyen’i öldürdü. İçeri girdi. Oturma odasından yatak odasına geçti. Kurşun yağdırdığı yatakta, Araş Farazmand uyuyordu. Öldü.

Merdivenlerden ikinci kata indi. Girdiği odada, Suruş Farazmand yatağa oturmuş, kucağındaki laptopla vakit geçiriyordu. Suruş’u göğsünden vurdu. O da öldü. Odadan çıktı, koridorun karşısındaki odaya doğru ateş etti. Sasan Sadıkpurusku’yu omzundan yaraladı.

Tekrar üst kata çıktı. Gözüne kestirdiği odanın kapısını tekmeledi. Puya Hüseyini, silah seslerini duymuş ve hazırlanmıştı. Rafi girer girmez üzerine çullandı. İkisinin de elleri tüfekte, boğuştular. Silah birkaç el patladı. Puya, Rafi’yi ittirip kaçmayı başardı.

Rafi tüfeği aldı, binanın çatısına çıktı. Kendini vurdu.

Çıldırmıştı.

* * *

Rafi, İranlı bir müzisyendi. Tahran’dayken, şans yüzüne güldü - en azından o sırada, öyle sanıyordu. 2011’de Free Keys isimli rock grubu ABD turnesine çıkmaya hazırlanıyordu ama basçıları vize alamamıştı. Rafi’yi davet ettiler. Kabul etti.

Free Keys, hayallerine, ABD’ye uçtu. 20’li yaşlarında gençlerdi. Yine arkadaşları olan Yellow Dogs, yani Sarı Köpekler grubu üyeleri, bir yıl önce New York’a gelmişti.

Ama gruptakiler, Rafi’yle anlaşamadı. 2012 Mayısı’nda Rafi’yi gruptan kovdular. New York polisine göre, bunda Rafi’nin gruptan para çalmasının etkisi vardı. Rafi 14 ay boyunca içine kapandı. Sonunda, 11 Kasım Pazartesi günü, dört gün önce yani, katliam yaptı. Öldürdüğü Araş ve Suruş, Yellow Dogs’un dört üyesinden ikisiydi. Kardeştiler. Diğer kurbanı Ali, müzisyenliğin yanı sıra yazardı. Yellow Dogs ve Free Keys’le birlikte üretiyordu. Zaten gençlerin evi, New York’taki İranlı genç sanatçıların uğrak yeri olmuştu.

* * *

Genç müzisyenlerin, İran’ı terk etmek için kendilerince çok geçerli sebepleri vardı. İran’daki molla rejimi, rock müziği yapan bu uzun saçlı, küpeli, rastalı gençleri “satanist” kabul ediyor. Yellow Dogs grubundaki gençler, birkaç yıldır Tahran’ın kenar mahallelerinde, buldukları çeşitli malzemeyle ses yalıtımı yaptıkları bodrumlarda konser veriyordu. Molla rejiminin kendilerine sunduğu yaşamdan bıkmış yüzlerce genç, sanılanın aksine Tahran’da çok kolayca bulunan alkol ve uyuşturucunun sınırsızca tüketildiği bu konserlerde buluşuyordu.

İran’daki mollalar, müziği yasaklayabileceklerini sanıyor. Aynı topraklarda, İsa’nın doğumundan 2500 yıl önce bile, Elam toplumunda müzisyenler saygın bir yere sahipti. Ortaçağ kafası bile değildi bu. Akıldışıydı.

Müzik, gençler için kaçıştı. Yellow Dogs üyeleri, işlerini iyi yapıyordu. Bahman Ghobadi’nin “Kimse İran kedilerinden bahsetmiyor” filminin müziklerini yaptıklarında, yurtdışında da tanınmaya başladılar. Önce İstanbul’a geldiler. 22 Ocak 2010’da Peyote’de konser verdiler.

Ama akılları ABD’deydi. Aralık’ta, İstinye’deki ABD Konsolosluğu’na gidip vize başvurusu yaptılar.

Kültür alanının siyasi etki için nasıl kullanılabileceğini çok iyi bilen Amerikalı konsolosluk görevlileri, grupla hemen ilgilendi. Uzun uzun sohbet ettiler.

Biliyoruz, çünkü Yellow Dogs’la görüşmeleri hakkında çok uzun bir rapor yazıp Washington’a yolladılar. Belge, sonradan Wikileaks’in sızdırdıkları arasında.

Amerikalı diplomatın, belgeye attığı başlık çok manidar: “Konu: İran/Kültür: Demek rock and roll yıldızı olmak istiyorsunuz”

Görüşme notları, ABD’lilerin asıl ilgilerinin, gençleri İran’a karşı nasıl kullanabilecekleri olduğunu ortaya koyuyor. Soruların tümü siyasetle bağlantılı: Yeşil Hareketi’ne katıldınız mı, seçim protestolarında sokağa çıktınız mı, hükümet hakkında ne düşünüyorsunuz…

* * *

İranlı genç müzisyenler, rejimi sevmiyordu, evet, ama açıkça politik değillerdi. Kapıldıkları, siyasi hevesler değil, daha derinden işleyen, ideoloji düzeyinde bir rüyaydı.

ABD’de rock müzik yapmak istiyorlardı. “Onlar” gibi olmak istiyorlardı.

Rafi de istiyordu. Olamayacağını gördü. Başka bir hayat tasavvur edemedi. Çıldırdı. Öldürdü. Önce onsuz yükselenleri, sonra da dipteki kendini.

Léon filmi, düz bir kiralık katil hikayesi olarak izlenebilir. Diptekilerin yaşamından bir kesit olarak da.

Rafi, filmi tekrar çekti. Dört gün önce onun için, Araş için, Suruş için, Ali için senaryo bitti.

ABD’nin senaryosuysa hala sürüyor:

“Hmm, demek rock star olmak istiyorsunuz…”