Sansasyonel: Miley Cyrus ve Trayvon Martin

Selamlar.

Rusya’daki deli motorsiklet çetesinden, ABD’nin yeni ikonuna uzanalım: Miley Cyrus.

Biliyorum, soL okurları arasında “O da kim yahu” diyenlerin sayısı çoktur. Tanıyanlar da muhtemelen, benim gibi, son üç haftada tanıdı.
Özetleyeyim: Daha çocukken “sevimli aile yapımları”nda kız oyuncuymuş. Büyümüş, şarkıcı olmuş. Ardından son üç hafta içinde “sansasyonel” denilen, sürekli dilini çıkarmaktan balyoz yalamaya, güllenin üzerinde çıplak salınmaya kadar tümü seksapeliteyi öne çıkaran görüntülerle “gündeme oturdu”. Televizyon, gazeteler kadının haberleriyle dolu.

Neresinden baksanız, bir “çıldırma noktası”. Kastım, Cyrus’un “çıldırdığı” falan değil: Aksine, son derece bilinçli davrandığını sanıyorum. Çıldırma, toplumsal olana ilişkin. Gelin biraz eşeleyelim.

Cyrus, gülleli klibinde -bugün 47 yaşında olan- bir diğer şarkıcı Sinead O’Connor’dan ilham aldığını söylemiş. O’Connor da bunun üzerine bir açık mektup kaleme almış ve şöyle demiş: “Müzik endüstrisi ne seni, ne hiçbirimizi şu kadarcık bile umursamıyor. İnsanı bütün değeri tükeninceye kadar pazarlarlar, sonra kurnazca bunu isteyenin sen olduğuna inandırırlar… Müzik endüstrisinin seni bir fahişeye çevirmesine izin vermek zorunda değilsin. Onlar para için oradalar… Biz ise müzik için.”

O’Connor, meselenin, birey olarak sanatçıyla endüstri olarak müzik sektörü arasındaki ilişki boyutuna bakıyor. Burası beni çok fazla ilgilendirmiyor, zira kimse saf değil: 20 yaşındaki Cyrus dahil, sektörün içinde olan herkes işlerin nasıl yürüdüğünü biliyor.

Zaten Cyrus’un kendisi de ilgimi çekmiyor. “Bedeniyle ne yapacağı kendi kararı” diye düşündüğümden falan değil, yanlış anlamayın. Müzik endüstrisinin göbeğinde biri olarak piyasaya bir ürün (mal) sunuyor, kişisel tercihler söz konusu değildir orada. Nasıl ki enişteniz “Bence sizin velet din dersi seçsin” deyince tartışır ama aynısını Başbakan söyleyince “höst” dersiniz, burda da aynısı geçerli.

ABD’nin kültür endüstrisinin yarattığı “kadın” algısı da on yıllardır tartışılıyor zaten.

Benim meselem başka.

Miley Cyrus, Rolling Stone dergisine verdiği bir röportajda, medyanın tavrına ilişkin şöyle diyor: “Beni gıcık eden şu, Trayvon Martin’in davası daha iki ay önceydi. Hakkında çok konuşuldu -ama VMA’lardan bile daha kısa süre içinde kapandı konu. Bu çok üzücü. Yaklaşık iki gün Twitter yıkıldı, herkes Trayvon’un fotoğrafını koyuyordu. İki gün sonra kayboldu. Kimin umrundaydı? İnsanlar unuttu. Aklından çıkıveriyor. Bir sonraki şeye, bir sonraki meseleye geçiyoruz.”

Trayvon Martin, 17 yaşında siyahi bir gençti. Irkçı bir cinayete kurban gitti. Temmuz ayında ABD mahkemesi, Martin’in silahı bile olmamasına rağmen cinayeti “meşru müdafaa”ya sokup katili akladı.

Miley Cyrus’un dediği gibi, “iki gün Twitter yıkıldı”, sonra unutuldu.
İronik olan, Martin’in unutulmasında, bizzat Cyrus’un da payı olması.
“Sansasyonel” kavramı, bu durumu açıklamakta çok yararlı. Kapitalizmde medya, “sansasyon”la çalışıyor.
Sensational kelimesinin İngilizcede ilk kez 1840’ta kullanıldığı düşünülüyor. Sense, yani duyu’dan geliyor. Merriam Webster sözlüğü, “şoke edici ayrıntılarla çok büyük heyecan veya ilgi uyandıran” şeklinde tanımlıyor.
Tam da bu! Şoke edici ayrıntılar, doğrudan duyularınızı harekete geçiriyor. Birden heyecanlanıyor, merak ediyorsunuz.
Eksik olan: Düşünmüyorsunuz.
İçerikten yoksun bir duygusal histeri durumu yaratıyor kapitalizm sürekli. Dilerseniz, sürekli bir çıldırma hali.
Trayvon Martin adındaki bir gencin yok yere ölmesine “kahrol”, katilin serbest bırakılmasına “öfkelen”, Cyrus’un balyoz yalamasına “şoke ol”...
Ve bunların hiçbiri üzerine düşünme. Arkaplanına, nedenine kafa yorma.
Yaratmak istedikleri toplum, bu.
Haftaya devam...