Sabotaj

Kimi AKP’liler, Soma’daki facianın, “hükümete karşı sabotaj” olabileceğini söyledi. Örneğin Hasan Karakaya, Akit’teki yazısında “sabotaj olabilir” dedikten sonra, ekliyor: “Zira son bir yıl içinde yaşadıklarımız, her olayın altında bir ‘bit yeniği’ aramamıza sebep oldu... Çok ‘doğaçlama’ meydana geldiğini zannettiğimiz olayların bile ‘çok önceden programlanıp, sahneye konulduğunu’ gördük.”

Karakaya haklı... Soma’da, tam da tarif ettiği gibi “çok önceden programlanıp, sahneye konulmuş” bir sabotaj var.

* * *

Biliyorsunuz, Erdoğan, Soma’daki faciayı normal göstermek için, 19’uncu asır İngilteresi’nden örnekler verdi. Bizim Ali Örnek’in deyişiyle, “Uçak bakımsızlıktan düşmüş” desen, “Wright kardeşler de ilk denemede uçağı düşürdü. Bunlar normal” cevabını verebilecek bir Başbakan var.

Biz de oradan gidelim...

* * *

1800’lerin sonuna yaklaştıkça, evet, madenlerde yüzlerce kişinin öldüğü kazalar oluyordu. Patronlar gerekli önlemleri almıyor, devlet olayın üstünü örtüyordu. Maden işçileriyse direniyordu.

1889’da Almanya’da kömür madenlerinden başlayan grev dalgası, İmparator II. Wilhelm’i o kadar sıkıştırdı ki, kadın ve çocukların çalışmasına sınır getirdi ve kömür madenciliğinde çalışma koşulları standartlarının belirlenmesi için uluslararası bir konferans düzenleme kararı aldı. Konferans uluslararasıydı ama işçi sınıfı da öyleydi... Konferansın başladığı günlerde İngiltere’de, o gün için “işçi sınıfı tarihinin açık ara en büyük grevi” başladı. Grevdeki kadın, erkek ve çocukların sayısı 260 bine ulaştı.

İşçiler, yaşamlarını savunmayı öğreniyordu. Grev etkiliydi ama tek yöntem değildi. 1889’da Glasgow’da liman işçileri greve çıktı, patron grev kırıcı gruplar kiraladı. Bunun üzerine liman işçileri, kafa kafaya verdi, “Grevi kırmak için getirdiği niteliksiz adamlar nasıl çalışıyorsa, biz de öyle çalışalım” kararı aldı. İşi yavaşlattılar, acemilikler yaptılar, kırdılar döktüler. 3 gün sonra eylem başarıya ulaştı, ücretleri arttı.

Bu yeni yöntemin başarısı hemen yayıldı işçi kahvelerinde, sendika odalarında, vardiya aralarında... Fransa’da madenciler, demiryolu işçileri de bu eylem biçimini benimsedi, gerektikçe kullanmaya başladı.

* * *

1909’da basılan bir kitap, bu yöntemin adını kesin olarak duyurdu. Émile Pouget’nin kitabının adı, “Sabotaj”dı. Kitapta sabotaj, “ayak sürüme”den ibaret anlatılmıyordu. Bazen doğru yer ve zamanda yaşanan “ufak arızalar”, büyük sonuçlar doğuruyordu.

Niye sabote ediyordu işçiler? ABD’li iktisatçı Thorstein Veblen’in 1921’de basılan “Mühendisler ve Ücret Sistemi” kitabında, kelime, “verimliliğin vicdani geri çekilişi” olarak tanımlanıyordu. İşçiler, insanca yaşam hakkı elde etmek için, vicdani olarak ayak diriyor, sabote ediyordu.

* * *

Diyeceksiniz ki, “İyi de, Soma’da işçiler ayak diremiyordu ki, sabotaj olduğunu nereden çıkardın...”

İşte, işin bam teli burada...

İşçilerin bu yeni mücadele yönteminin ilk kez uzun uzadıya anlatıldığı o 1909 tarihli kitabı, Émile Pouget, “Fakat gerçek sabotajcılar, belki de kapitalist sınıftır” iddiasıyla bitiriyordu. 1921’de Veblen, Pouget’nin bu öngörüsünü geliştirdi. Veblen’e göre, büyük ticari şirketlerin kazançları bir çeşit sabotaja dayanmaktaydı. Bu şirketlerin hedefi, üretimi azami seviyeye çıkarmak değil, bir kıtlığı garantileyecek şekilde üretimi kısıtlayarak fiyatları artırmaktı.

* * *

Soma’da “çok önceden programlanıp, sahneye konulmuş” olan sabotaj, bu işte. Devlet, maden ve santralleri özelleştirmeden önce kasıtlı olarak verimliliği düşürüyor, “Biz işletemiyoruz” diye patronlara satıyor, enerji sektörünü ele geçiren patronlar devletle birlikte fiyat politikası üzerinde egemenlik kuruyor, faturayı emekçilere çıkarıyor, denetimi ortadan kaldırıyor, 140 dolarlık maliyeti 23 dolara indiriyor.

Yüzlerce işçi ölüyor...