Mandela’nın cenazesi

Evet, Mandela’nın cenazesinde, kelimenin tıbbi anlamında bir çıldırma noktası vardı: Güney Afrika lideri Jacob Zuma ve ABD Başkanı Barack Obama konuşurken, sahnede, bir temetre yanlarında dilsizlere el işaretleriyle çeviri yapan kişi aslında dilsiz dilini bilmiyor, tamamen uyduruyordu. Thamsanqa Jantjies’i dün Cape Times gazetesi buldu. Şizofrendi, ilaç kullanıyordu, sahnedeki heyecan ve gerilim krizi tetikledi, odaklanmasını yitirdi, sesler duymaya ve halisünasyonlar görmeye başladı.

Tuhaf olan, aynı şeyin bir yıl önce de tekrarlanmış olmasıydı. Geçen yıl iktidardaki Afrika Ulusal Kongresi’nin seçim konferansında da dilsiz çevirmeni gibi hareketler yapmış, dilsizler federasyonu partiyi uyarmıştı. Buna uygun bir düzenleme yapmamış olmaları ilginç.

Ama, hayır, benim Mandela’nın cenazesini bir çıldırma noktası olarak tarif etmemin nedeni bu şizofren görevli değil.

Yukarıdaki fotoğrafa bakın. 100 civarında devlet başkanının olduğu, on binlerce Güney Afrikalı’nın “kurucu baba”larını sonsuzluğa uğurladı törende, ABD Başkanı Barack Obama, Danimarka Başbakanı Helle Thorning-Schmidt ve İngiltere Başbakanı David Cameron, “selfie” çekiyor. Telefonla kendi kendini çektiğin fotoğraflara, Amerikalılar selfie diyor.

Mandela’nın cenazesinde, tüm dünyanın gözleri önünde kendi fotoğraflarını çeken emperyalistler… Bence çevirmenden daha büyük bir çıldırma hali bu.

Bu özgüveni, bu rahatlığı nerden buluyorlar? Genel emperyalist kibrin ötesinde bir yanıt vermeli buna. Aynısını, misal Chavez’in cenazesinde yapamazlardı. Fidel’de söz konusu bile olmaz.

Güney Afrika’nın ve Mandela’nın hikayesiyle ilgili bu. Mandela savaştı. Ama kaybetti. Güncel politik konularda hedefi pek tutturamayan filozof Slavoj Zizek’in “tam isabet” dedirten tespitiyle, “Eğer Nelson Mandela gerçekten kazanmış olsaydı, evrensel bir kahraman olarak görülmezdi.” Batılı entelektüellerin, tutarlı antiemperyalist çizgisiyle görmezden gelinen ve dolayısıyla pek az tanınan kesiminden Stephen Gowans’ın dediği gibi, Zimbabwe’de aynı mücadeleyi verip, ırkçılığı yendikten sonra ülkesini bağımsızlık yoluna sokan Robert Mugabe’nin “kötü ulusal kurtuluş kahramanı”, ırkçılığı yendikten sonra ülkede sömürünün ve bağımlılığın sürmesini güvence altına alan bir sistem kuran Mandela’nın “iyi ulusal kurtuluş kahramanı” görünmesi, tam da bu yüzden. 89 yaşındaki Mugabe öldüğünde, cenazesinde fotoğraf çektirmeyi bırakın, bu kibirli dünya egemenlerinin hiçbir bulunmayacak bile.

Güney Afrika halkının cenazedeki tavrı da bu tespiti kanıtlıyor. Mandela’nın halen iktidardaki partisi ANC’nin başı ve Güney Afrika Devlet Başkanı Jacob Zuma törendeki konuşması sırasında defalarca yuhalandı. Devlet televizyonu SABC, tıpkı bizdekiler gibi yuhalamaları sansürledi. Mandela’nın eşinin konuşmasıysa herkesçe alkışlandı.

Halk ırkçılığın yenilmesini yüceltiyor, grev yapan madencileri sermaye adına kurşunlayan devleti yuhalıyordu.

***

Şimdi gelin, Obama’yı diğerlerini bir tarafa bırakalım. Her yerde kendi kendinin fotoğrafını çekme çılgınlığı, nasıl böyle yayıldı?

Selfie denilen bu fotoğraflar, 2013’e bir bakıma damga vurdu. Yeni uydurulan bu sözcük, Oxford Sözlükleri tarafından yılın sözcüğü seçildi. İnternet, bu fotoğraflarla dolu. Hatta cenazede çekilmiş olanların derlendiği siteler dahi var.

Bu fotoğrafların yaygınlaşmasında, cep telefonu kameralarının gelişmesinden daha önemlisi, sosyal medyadaki kişisel paylaşım sitelerinin internet aleminde kurduğu egemenlik oldu.

Sanat tarihçisi John Berger, Görme Biçimleri kitabında Avrupa resim sanatının kodlarını incelerken, kadının ısrarla “izlenilen nesne” olarak temsil edilmesine dikkat çekiyordu. Bu temsil biçimi, kadınların kendilerini de seyirlik bir nesne olarak görmelerine yol açmıştı Berger’a göre.

2013 itibariyle geldiğimiz noktada, bu yabancılaşma ve nesneleşme halinin artık tüm insanları etkilemekte olduğunu söylemek mümkün. Kişiler, kendilerini birer imge haline getirerek var ediyorlar. Kapitalizmde “imaj”ın durdurulamaz yükselişi, insanın kendini algılama biçimini kökten değiştiriyor.

Cenazede selfie çekmek başka türlü nasıl açıklanabilir? İnsanlar, yaşadıkları yoğun duyguların, ancak bir imaj yoluyla başkası tarafından göründüğünde gerçek hale geleceğini düşünüyor. Üstelik bu düşünce, duyguların yoğunluğunu da kırıyor: Cenazedeki üzüntünüz sırasında, üzüntünüzün fotoğrafını çekip başkalarına sergilemeyi düşünüyorsanız, o kadar da üzülmüyorsunuzdur.

Muazzam bir yabancılaşma bu.