Kuytuda saklıyorsak duygularımızı, insanlığımızdan...

DÜNYA SOLA DÖNÜYOR - KÜBA ve LATİN AMERİKA yazıları

Hayatın insanı baş başa bıraktığı o zor kararlardan birisiydi Che’nin önündeki: CIA komutasında yürütülen o büyük operasyon, artık askerlerin, Bolivya dağlarında Che’nin gerilla birliğini çembere almak üzere olduğu noktaya varmıştı.

Hızla daralıyordu çember, hızlı olmak, kapana kıstırılmadan uzaklaşmak gerekiyordu. Ama, gel gör ki, hasta olanlar vardı birlikte. Haliyle, grubun hızı en yavaşların hızına eşit oluyordu. O hızla mümkün değildi çemberi kırmak.

Gruptan birisi, o zamanki gerilla birliğinin komutanlarından Pombo, Che’nin kararına tanık olmuştu. O zamanki adıyla Pombo, ya da şimdiki adıyla Harry Villegas, Che’nin ölümünden 43 sene sonra o günü anlattı. Che ya hastaları geride bırakıp oradan uzaklaşacak, çemberin dışına çıkacaktı ki bu, hastaları ölüme mahkûm etmek olurdu. Ya da...

Hollywood filmlerinin yapay insaniliği değil bu: Hastalar “Biz geride kalır onları oyalarız, siz gidin” diyip başroldeki kahramanımızı kurtarmadılar. Che, sağlıklı olanlarla birlikte geride kaldı. Hastalar ilerlemeye devam edecek, geride kalanlar çemberi daraltan askerlerle yakın temas sağlayacak, çatışmaya girecek, böylece hastalara o yavaş hızlarıyla çemberin dışına çıkabilmeleri için zaman kazandıracaklardı.

Öyle de yaptılar. Che’nin son savaşıydı bu. O sırada tüm dünyanın tanıdığı, CIA’nın sadece kendisini ele geçirmek için muazzam kaynakları harekete geçirmiş olduğu büyük devrimci, hasta yoldaşlarını geride bırakmazdı kendi postunu kurtarmak için – zaten bu yüzden devrimciydi. Bir savaştı bu, duygular bir tarafa bırakılırdı elbet... Ama saklanırdı o duygular bir kuytuda, bir tarafa bırakmak elden çıkarmak değil, gizlemekti başkalarından duyguları. Yoksa, Che’nin ve diğer devrimcilerin her eylemi, bu duygulardan besleniyordu. Bu yüzden üstündüler.

Ne ellerindeki silah, ne de sadece savundukları fikirler değildi Che’den ve diğer devrimcilerden bu kadar korkmalarını sağlayan. Onların insanlığı, sahip oldukları fikirleri halka ulaştırmalarını sağlıyordu. İnsanlıkları, ellerindeki silahın düşmanın silahından başka bir anlama kavuşmasını getiriyordu.

Bu yüzden onu silahsız ele geçirip öldürdükten sonra bir de ellerini kestiler, vücuduna işkence ettiler: Böylece cesedini insanlıktan çıkararak, Che’nin insanlığını öldürebileceklerini düşündüler. Çünkü kendileri çıkmışlardı insanlıktan.

***

Nereden mi çıkardım bu devrimcilerin insanilikleri meselesini? Geçen hafta Kusturica tartışmalarında Kusturica’ya karşı linç kampanyasını düzenleyenlerin, buna karşı Yugoslavya’nın birliği fikrini savunanlara, bu arada soL’da yer alan haberler nedeniyle bizlere yönelik sözlerinde yer alan üstü kapalı “insani duygulardan uzak olma” imasını hissettiğimden...

soL da bir savaşın ortasında. Sınıf savaşının. Duyguları “bir tarafa” bırakıyor, her savaşta olduğu gibi. Üstelik habercilik dili, yazılanları iyice sıyırıyor bu duygulardan. Kaleme alırken haberleri, bir kuytuda saklıyoruz duygularımızı. Oysa tıpkı Bolivya dağlarındaki gerillalar gibi, soL muhabirlerinin de her satırının altında insanlıkları, duyguları var. Kusturica’ya yapılan saldırı sırasında Kusturica’nın kim olduğunu bir tarafa bırakıp, hedef tahtasına konulan Yugoslavya’nın birliği ve halkların kardeşliği fikrine böylesine sıkı sarılmamız ve canhıraş bu fikri savunmamız bundan... Birileri sayı hesabı yapıp, öbür taraftaki Kusturica da hâlâ bu anlamsız çekişmeye ortak olurken, bugünkü manşetimizde olduğu gibi İzzetbegoviç’i gündeme getirmemiz bundan...

Bir ülke parçalandı milyonlar yakın tarihimizin en büyük tarihi travmasının içine düşürüldüler. Planlı bir saldırıydı bu. Sonuçlarını biliyoruz. Sonuçlarını ayrıntısıyla bildiğimizden, bu planlı saldırıyı her şeyden önce insan olarak lanetlememizden geliyor Kusturica linççilerine karşı koymamız.

Kaan Arslanoğlu’nun Kusturica’yla ilgili yazdıklarının altında da aynı kaygının yattığını görmeyenler, bir büyük çelişki arıyorlar. Arslanoğlu’nun Kusturica’ya tepkisi de, aynı sebepten: Nasıl olumlanır savaşın üzerinden bunca zaman geçmişken “ölü sayılarının” çekiştirilmesi? Sırp milliyetçileriyle yakınlaşmaları, Boşnaklar’a ve diğer halklara çektirilen zulmü bilen devrimci nasıl kabullenir?

Çelişki değildi bu, birbirini tamamlıyordu: Bu büyük trajedi masaya yatırıldığında halklar tarafından, herkesin günahı ortaya serilecek. Şu ya da bu halk değil, Yugoslavya katledildi bu katliama ufak da olsa katkıda bulunan herkes tarih önünde mahkûm edilecek.

Kabullenemiyoruz Yugoslavya’nın başına gelenleri. Devrimciliğimizden, insanlığımızdan...

***

Öyleleri vardır ki, hiç tanımazsınız belki, hayatını da bilmezsiniz pek doğrusu, ama iki satır yazısından anlarsınız insanlığını. Arif Damar da öyleydi. Gerekti mi saklardı bir kuytuda duygularını ama, hiç bırakmazdı onları. İnsandı, devrimciydi.

Kuytuda
Işığın benim için yanmıyor geceleri
Benim sesimle uyanmıyorsun uykularından

Doğan günle canlanan sevincin
benim için değil.
Yenilenen güzelliğin,
dinlenen elin.

Benim sevdam koduğun gibi,
kuytuda saklı durur
Suçlu,
sen suçladın.
Elden günden utanır ...

Kulağı ayak sesinde
senin ayak sesinde.

Arif Damar

[email protected]