Kübalı Komünistlerin Kongresine Doğru

DÜNYA SOLA DÖNÜYOR – KÜBA ve LATİN AMERİKA yazıları

Küba Komünist Partisi’nin altıncı kongresi, 2010 yılına, muhtemelen de sonbahar aylarına doğru ertelendi. Fakat Raúl’ün çağrısı üzerine önümüzdeki aylarda ülkede herkesin katılacağı bir konferans toplanıyor.

Küba Komünist Partisi’nin kongrelerinin her biri, tarihsel bir dönemeçte değer taşıyan birer olay oldular. KKP’nin kongrelerinin tarihi, Türkiyeli devrimcilerin el atması gereken meselelerden birisi olarak araştırılmayı bekliyor. Bu defaki kongre de çok önemli bir zamanda gerçekleşecek.

Parti, ilk kongresini 1975’te yapmıştı. Ardından 1980, 1986, 1991 ve 1997 yıllarındaki kongreler geldi. Şimdi, 2010’da Kübalılar bir kez daha devrimi tartışacaklar.

Fidel’den sonra ne olacağı sorusu, belki iki üç yıl öncesine göre artık daha az soruluyor. Fakat gerçekçi karşıdevrimciler, Küba’da sosyalizmin yıkılmasının, bir yıkılmadan ziyade giderek başka bir şey haline dönüşmekle olabileceğinin farkındalar. O yüzden, sadece Küba’nın dostları değil, düşmanları da merakla bu kongreyi bekliyorlar.

Kübalılar’ın kongre toplamış olmak için kongre toplamadıkları biliniyor. Zaten Raúl, uzun zamandır partinin ülkede önemli dönüşümlere hazırlandığını anlatmaya çalışıyor. Altıncı kongrede konuşulacak konuların başında ekonominin geleceğini sanıyorum. Raúl Castro, 2007 Şubat’ında devlet başkanlığı görevini Fidel’den devralırken yaptığı konuşmada, ülkenin çözülmesi gereken çok sayıda sorununa değinmişti. Fakat bu çok sayıdaki sorun içerisinde, Kübalılar ekonomiye öncelik vermiş durumdalar. Ekonomide de ilk neşter vurulan yer, tarım oldu, ve müdahaleler bu yönde gelmeye devam edecek.

Ekonomi ve tarım sorunu konuşulduğu sürece, Küba devriminin geleceğine dönük “sosyalist ekonomiden sapma” kaygıları (ya da dilekleri) dile getirilmeye başlanır. Bugün bu, en fazla “Küba Çin’e benzeyecek” ya da “Küba Venezuela’ya benzeyecek” şeklinde ifade ediliyor.

Bazı noktalara değinmekte fayda var. İlk olarak, Kübalı komünistler tarihsel olarak ülkelerinin özgül örneğinin farkında oldular ve buna sıkı sıkı sahip çıktılar. Kübalı devrimcilerin ayakları hep sağlam bir şekilde topraklarına bastı. Zaten batı yarımkürede, hem de gerilla mücadelesiyle devrim yapan tek ülkeden bunu beklemeyeceksek kimden bekleyeceğiz?

Bu bilinç, tarihsel olarak Kübalı devrimcilerin “model arayışına” mesafeli durmalarına yol açmıştır. Eskiden beridir Kübalılar için önemli olan, söz konusu olan ülkenin koşullarına uyan bir model bulmaktır, yoksa hazır bir reçete kimsede yoktur. Ufacık bir ada olarak, ABD karşısında Sovyetler Birliği’ne yaklaşırken dahi Kübalılar bu düşüncelerinden vazgeçmediler.

Hiç mi etkisi olmadı Sovyetler Birliği’nin? Olmaz olur mu! Fakat, birincisi, Kübalılar daha 1975’teki ilk kongrelerinden itibaren kendilerine bakıp, bu etkiden kaynaklanan ender hatalarının farkına vardılar (örneğin ilk kongrede, ülkenin ekonomik koşulları düşünülmeden konulmuş “fazla idealist” hedefler revize edildi), ikincisi de, kendilerine bakarken inisiyatifi Sovyetler Birliği’ne bırakmadılar, kendi söküklerini dikmekte diğer sosyalist ülkelerden büyük yardım alsalar da, söküklerini bulma konusunda bir aynadan faydalanmayı tercih ettiler.

Aslına bakılırsa, glasnost-perestroyka döneminde dahi böyle oldu bu. Gorbaçev sosyalizmin sonunu getirecek süreci başlatan adımları atmadan evvel, Küba çok benzer İspanyolca adlarla aynı açılımı başlatmıştı. Herkes bir müdahale ihtiyacı olduğunun farkındaydı. O dönemde, 86’da, 87’de birçok devrimcinin Gorbaçev’in adımlarını coşkuyla karşılaması da, bu ihtiyacın farkındalığından kaynaklanıyordu.

Kübalılar süreci erken başlattılar, Sovyetler Birliği’ndeki sürecin nereye gittiğini erken gördüler…

Ardından gelen dönemi az çok biliyoruz. 91 ve 97’deki kongrelerde KKP, devrimi ayakta tutabilmek için aşırı önlemler almak zorunda kaldı. Bugün Raúl yönetiminin kullanılmayan toprakları küçük üreticiye kiralaması tartışılıyor, kapıların yabancı sermayeye açılması, turizm, şehirlerde kendi hesabına çalışan bir sınıfın yaratılması gibi adımların yanında bu yasa hafif kalırdı.

Kübalılar, bu önlemlere rağmen ülkeyi, tarihinin en büyük krizinden çıkarmayı başardılar. Bu kriz, Küba’da temel olarak ekonomik bir kriz olarak yaşandı, ve hâlâ etkileri sürüyor. Kasırgalardan önceki yıllarda Küba’da yaşamış olan herkes, ülke ekonomisinin ayağa kalkmasındaki muazzam hızı gözlemleme şansına sahip oldu. Bir zamanlar caddelerinden sabah bir defa, akşam bir defa olmak üzere iki defa otobüs geçen Havana’nın ulaşım sorunu çözüldü. Bazı ürünler hâlâ arada bir bulunamasa da, boş süpermarketler geride kaldı. Bu değişimi bilenler, kasırgaların ne kadar bahtsız bir zamanda adayı vurduğunu daha iyi anlarlar.

O dönemden, o aşırı önlemleri almasına rağmen devrimci çizgisini koruyarak çıkmayı başaran partinin bu kongreden de alnının akıyla çıkacağından kuşku duymamak lazım.

Bu hafta değindiğimiz bu konulara, (Latin Amerika’daki başka gündemler bizi sıkıştırmadığı takdirde) haftaya devam edeceğiz.

[email protected]