Küba’dan Boksör Kaçakçılığı

DÜNYA SOLA DÖNÜYOR - KÜBA yazıları

Geçtiğimiz Cumartesi günü, Stuttgart'ta bulunan, eski ismiyle Hans Martin Schlayer Halle (Kızıl Ordu Fraksiyonu'nun 97'de öldürdüğü eski Alman Sanayiciler Birliği Başkanı), yeni ismiyle "Porsche Arena"da bir ünvan karşılaşması vardı: Kübalı boksör Juan Carlos Gómez, Ukraynalı Vitali Klitschko'ya karşı mücadele edecekti.

Juan Carlos Gómez, Almanya asıllı Arena adlı boks şirketine çalışıyor. Arena'nın sahibi Ahmet Öner isimli bir Türk. Ahmet Öner, genel olarak Doğu Avrupalı ucuz boksörlere yönelen Alman meslektaşlarının aksine, yıllardan beri Küba'dan boksör kaçakçılığı yapıyor. Şu an elinde 9 Kübalı boksör var.

Öner, gazetelere verdiği mülakatlarda "Hiç Küba'ya ayak basmadım" diyor, şaşırmamızı bekleyerek. İnsan kaçakçılığı gibi ciddi bir suçu işlediği ülkeye nasıl ayak basacaksa? Öner'in Küba'da ajanları var. İyi boksörlere yüklü paralar ve lüks bir yaşam vaat ederek ülkeden kaçırmaya çalışıyor, bazen de başarılı oluyorlar.

Kaçan boksörlerin kaçma nedenleri açık: Kapitalizmin büyülü dünyası, bunları cezbediyor. Birçok zorluğa rağmen kendilerini yetiştiren ülkelerine ihanet etmekten çekinmiyorlar. Bu dünyada yurtsever olmayı belki en fazla hak eden halka sırt çeviriyorlar. Miami'ye, Hamburg'a kaçıyorlar.

Küba'dan kaçan boksörlerin ne karakterde olduklarını biraz anlatabilmek için, birkaçından bahsedelim. Cumartesi günü unvan maçına çıkan Carlos Gómez, dünya şampiyonluğundan kazandığı parayı har vurup harman savurmuş. Bilindiği kadarıyla altı kadından yedi çocuğu var, ve daha önce kokainden tutuklandı. Ankara'da vücuduna ay-yıldız dövmesi yaptırmış, müslüman olup allahüekber yazdırmış. 2007'de bir defa Rio de Janeiro'da kaçmaya kalkışan, yakın zamanda da bunu başaran, şimdilerde karşıdevrimci Kübalılar'ın mekanı Miami'de yaşayan Erislandy Lara, ciddi alkol sorunuyla boğuşuyor. Ağırsiklet olan Odlanier Solís ise kaçtığından beri 20 kilo aldı.

Kendisi de eski bir boksör olan Ahmet Öner'e sorarsanız, "dev bir oyuncak dükkanına girmiş çocuklar gibi" davranıyorlar. Aslında, ülkesine ve devrime ihanet etmiş, kapitalist hülyalara dalmış görgüsüz lümpenler gibi yaşıyorlar. Kaçıran Öner de kaçtıkları dünyanın zihniyetini pek güzel ortaya koymuş: "Bu gençleri meşgul tutmak gerek, en iyisi sürekli antrenmanla baskı altına almak, ki aptalca düşüncelere kapılmasınlar."

Uluslararası insan kaçakçılığı suçu işleyen bir mafya lideri olan Ahmet Öner, bir de şöyle demiş: "Ben 37 yaşındayım ve bir çok Dünya, Olimpiyat ve ülke şampiyonu olan boksörüm var. Amerika'da ikinci, Avrupa'da ise ilk üç boks menajeri arasındayım. Gelecek bizim, gelecek Türk boksunun." Türk boksuyla ne alakası varsa?

Üçüncü Dünya ülkelerinin ciddi sorunu, beyin ve yetenek göçü. Halkın kaynaklarıyla yetiştirdiğiniz kişiler, daha fazla olanak sunan zengin ülkeler tarafından "kaçırılıyor". Küba'da bu daha da ciddi bir sorun, zira Küba'da başarılı ve yetenekli çok fazla insan var. Kübalı bir doktorun herhangi bir gelişmiş kapitalist ülkede, burada kazandığıyla kıyaslanmayacak paralar kazanabileceği bir gerçek.

Kapitalizmin yarattığı "Amerikan rüyası" yanılsamasının gücü küçümsenmesin. Bugünün dünyasında her birimizi bu tüketim kültürü bir yerimizden yakalamış durumda.

Küba'nın henüz sınırları tamamen açamamasının bir sebebi de bu. Zengin ülkeler, Küba'nın yetişmiş insan gücünü yağmalamak için aç kurtlar gibi bekliyorlar.

Ancak her fırsatı bulan kaçmıyor elbette. Dünya Beyzbol Şampiyonası yeni sona erdi. Birkaç haftadır Küba beyzbolla yatıp kalkıyordu. Ve Küba takımı harikalar yarattı, tüm izleyicilerin gönlüne taht kurdu fakat şampiyon Japonya'ya yenilerek altıncı oldu.

Tüm dünyanın gözü önünde harikalar yaratan Kübalı beyzbolcular, turnuva sırasında bir mektup yazarak, ABD hapishanelerinde tutsak edilen beş Kübalı yurtsevere selam durmayı ihmal etmediler. Ülkelerine döndüklerinde kendileri de birer kahraman gibi karşılandılar.

Küba'da spor profesyonel değil. Yani bu sporcuların hepsinin kendi işi var. Fabrikada çalışan olimpiyat şampiyonları, Küba'da olağan. Sporun kapitalizm elinde nasıl milyon dolarlık bir sektör haline geldiği düşünüldüğünde, kaçakçılık daha da anlaşılır oluyor. Bu beyzbolcuların her biri on binlerce dolara kontrat imzalayabilir, kaçıp profesyonelliğe adım atabilirlerdi.

Fakat Küba'da bir ve aynı şey olan yurtseverlik ve devrime bağlılık, halkın gözünde Amerikan rüyalarından daha değerli. Onurlu bir halkın çocukları, kazandıkları muazzam başarılar sonrası ülkelerindeki mütevazı yaşamlarına dönmeyi, başarılarını halka mal etmeyi biliyorlar.

Bazıları kaçıyormuş... Kaçanların yumruklarını bilemem, ama geçen hafta kasırgalardan mağdur olan halka moral vermek için hep birlikte Isla de la Juventud'a giden Kübalı boksörlerin yürekleri karşısında ezilecekleri muhakkak.

Anlamak istemedikleri, Küba'da bireylerin değil, toplumun ön planda olduğu gerçeği. Küba'da spor yıldız yetiştirme aracı değil, halkın temel bir hakkı. Kişi başına düşen olimpiyat madalyası miktarı en yüksek ülkeden, birkaç hain kaçmış, nedir ki? Bir sonraki boks turnuvasında Kübalı boksörler yine ABD'lileri dövecek, yine gururla ülkelerine dönecekler.

Hah, bu arada, Hürriyet'in yazdığına göre "Türk dostu" Juan Carlos Gómez, Cumartesi günkü unvan maçında Ukraynalı'dan fena dayak yemiş.

Sevinmedim değil...