Küba’da eşcinsel hareketi

DÜNYA SOLA DÖNÜYOR – KÜBA ve LATİN AMERİKA yazıları

Mayıs ayı sonunda Havana’da “Gay Pride” yürüyüşü olduktan ve Havana’daki yürüyüş tüm dünyada en fazla bahsedilen yürüyüşlerden birisi olduktan sonra bir okur dostumuz, konuyla ilgili bir sorusunu göndermişti. Hatırlanacağı üzere bu yürüyüşe Raúl Castro’nun kızı Mariela Castro’nun da katıldığı çok vurgulanmıştı. Soru, batı basınında, Küba’da bu gibi örgütlenme ve kampanyaların “devlet eliyle” yapıldığına dair eleştiriyle alakalıydı.

Soruya yanıt vermeyi başka şeylerin sürekli araya girmesinden geciktirdim. Tek neden bu da değildi, konuya tam olarak vakıf da değildim. Fakat konu çok farklı boyutlarıyla gerçekten önem taşıyor, bugün bazılarından bahsetmek istiyorum. Öncelikle okurumuzun sorusundan başlayalım, sonra cinsiyet eşitliği mücadelesine dair bazı notlar düşelim.

Lezbiyen, gey, biseksüel ve transseksüel hakları hareketi (LGBT hareketi diyelim kısaca), hem bazı devlet kurumları, hem de devlet-dışı diyebileceğimiz kurumlar tarafından destekleniyor.* “Gay Pride” günü, dünyanın kalanının aksine adada Küba’ya özgü – ve Küba’ya yakışacak şekilde – olarak düzenlendi: sadece bir günlük bir yürüyüş değil, eğitimlerden gösterimlere, sanatsal ve kültürel faaliyetleri kapsayan bir hafta düzenlendi. Bir fikir vermesi açısından, temel olarak Ulusal Cinsel Eğitim Merkezi (CENESEX) tarafından örgütlenen haftanın düzenlenmesine katkıda bulunan kurumlara göz atabiliriz: Ulusal AIDS’i Önleme Merkezi, Kültür Bakanlığı, Genç Komünistler Birliği, Küba Ulusal Yazar ve Sanatçılar Birliği, Saíz Kardeşler Derneği (35 yaş altındaki sanatçıların ağırlıkta olduğu bir dernek), Üniversite Öğrencileri Federasyonu (ya da bilinen adıyla FEU), Kübalı Kadınlar Federasyonu, Küba Sanat ve Sinematografik Endüstri Enstitüsü (ICAIC), Ludwig Derneği ve polis teşkilatı.

Anlaşılacağı üzere, ortada bir yandan devlet-dışı kurumların çabaları, bir yandan da devlet kurumlarının desteği var. Fakat karşımızda duran sadece bir “gey haftası” değil. Küba’da uzun süredir LGBT hakları için bir mücadele sürüyordu. Bu konudaki en önemli adım, Küba toplumunu neredeyse “öncesi ve sonrası” olarak ayıracak denli önemli bir film olan Çilek ve Çikolata’yla (1993) atılmıştı. Bu filmin ardından çok sayıda araştırma yapıldı, kitaplar yazıldı ve mücadeleyi halka anlatmanın yolları arandı.

Ancak en önemlisi, elbette, Küba’da eşcinsellerin kendi kimlik mücadeleleriydi. Bir zamanlar Havana’da Yara Sineması’nın önünde buluşmak zorunda kalan eşcinseller, kendi mücadeleleri sayesinde de toplumsal görünürlüklerini artırdılar ve meşrulaştırdılar. “Devlet eliyle düzenlendi” diyenler Kübalı eşcinsellere de haksızlık ediyorlar.

Fakat mücadelede, özellikle son yıllarda Küba Komünist Partisi’nin desteğinin çok önemli olduğu da aşikâr. Gay Pride haftası sırasında Küba’da halkın yönetime katılım mekanizması olan Halk İktidarı örgütlenmesi (Poder Popular) başkanı Ricardo Alarcón “Sosyalizmin özü insanların cinsel ya da dini tercihlerinden dolayı dışlanması değil kapsanmasıdır” derken haklıydı, fakat partinin son yıllarda mücadeleye omuz vermesi, ileriye doğru atılan adımlarda önemli rol oynadı.

---

Gelelim “Raúl’ün kızı” meselesine… Babasının kaderinin Mariela’nın da yaşadığı söylenebilir. Mariela Castro, uzun yıllardır cinsiyet eşitliği konusunda önemli bir mücadele veriyor. Babasına atıfta bulunan batı basını, aslında Küba Devrimi’nin kahramanlarından birisi olan babasına da hep “Fidel’in kardeşi” diyen basın. (Belki de Mariela’ya “Fidel’in yeğeni” demedikleri için şanslıyız.) Artık bu haksızlığı kimsenin yapmaması gerek. Küba’da insanlar kan bağları nedeniyle değil, hak ettikleri için toplumsal birer figür haline geliyorlar.

Aslına bakılırsa bu konuda Mariela’yı birisinin akrabası olarak tanıtmak gerekirse, “Vilma Espín’in kızı” olarak tanıtmak en doğrusu olurdu. “Raúl’ün karısı” dememek için Vilma’nın kim olduğunu kısaca söyleyelim: ABD’de Massachusetts’te MIT’de kimya mühendisliği okuyup ülkeye dönünce devrimci mücadeleye atılan Vilma, bir süre 26 Temmuz hareketinin Frank País önderliğindeki kent ayağıyla dağ arasındaki iletişimi kurdu. Devrimci mücadele yıllarının örnek kadınların Vilma, Ocak 1959’da Batista kovulur kovulmaz Raúl’le evlendi.

İşte bu Vilma Espín, devrimin en önemli önderlerinden birisi, daha 1975 yılında, o dönem hazırlanan Anayasa’da evliliğin, cinsiyet belirtilmeksizin iki kişi arasındaki birliktelik olarak tanımlanmasını önermişti.

---
Küba’daki hareketle ilgili olarak daha “içeriden” bir tartışma da sürüyor. Özellikle yurtdışındaki bazı LGBT aktivistleri, CENESEX’te psikiyatristler ve doktorların bulunduğunu, “hijyenist” olan bu kurumun eşcinselleri “normalleştirmeye” çalıştığını iddia ettiler.

Fakat Ulusal Transseksüellere Destek Komisyonu ve CENESEX üyesi olan Kübalı gey aktivist Alberto Roque Guerra, kurumun asla eşcinselleri “normalleştirmeye” çalışmadığını, kurumdaki doktor ve psikiyatristlerin eşcinsellere destek hizmeti verdiği belirtiyor.

Roque’nin altını çizdiği daha önemli bir konu var: LGBT mücadelesi de bir şekilde Küba devrimi karşıtı çabalara argüman sağlamak üzere kullanılıyor.

Ne denirse densin, Küba’nın cinsiyet eşitliği konusunda önemli bir mesafe aldığı ortada. “Devlet bu işin neresinde” sorusu, geçerli bir soru olmaktan çıkarılmalıdır. Küba Komünist Partisi ve onun öncülüğünde devlet kurumlarının desteği sayesinde Küba daha eşitlikçi bir yer haline geliyor. Önemli olan da bu.

---
Son olarak, bu konuya değinip marksizme yönelik indirgemecilik eleştirisine değinmeden geçmek istemedim. Marksizmin işçi mücadelesini temel alıp toplumsal cinsiyet sorununu devrimin sonrasına erteleyerek ekonomik indirgemecilik suçu işlediği artık kanıksanmış bir eleştiri. Aslına bakılırsa, marksizmde sınıf çelişkisi, toplumsal cinsiyet eşitsizliği vs gibi farklı çelişkiler arasında bir hiyerarşi yoktur. Kimse bunlardan hangisinin daha “önemli” olduğunu söyleyemez, zira önem kişiden kişiye değişir. Zaten bu yüzden bu mücadelelerin tümü önemlidir.

Marksizmde hiyerarşi yoktur, daha ziyade kronolojik bir sıralama vardır. Marksistlerin önceliği işçi sınıfı mücadelesine vermeleri, cinsiyet sorununda sınıflı toplumdan kaynaklanan bir öz olması ve bunun ancak kapitalist sınıf ilişkileri ortadan kaldırıldıkça çözülebileceği düşüncesinden kaynaklanır işçiler daha fazla ezildiği ya da daha önemli oldukları için değil.

Ne var ki, toplumsal cinsiyet gibi sorunların sınıflı topluma indirgenemeyecek yönleri de vardır. Zaten bu yüzden marksist gelenekte devrimden önce de kadın eşitliği mücadelesi hep verilmiştir.

Küba örneği ise, bize bu sorunun devrimden sonra kendiliğinden ortadan kalkmayacağını gösteriyor. Toplumsal dönüşümler, hele ki yeni insanın yaratılması, uzun ve ısrarlı mücadelelerin sonucunda oluyor.

[email protected]

* Aslında Küba için hem bu devlet ve devlet-dışı kurumlar ayrımı, hem de komünist partinin aşağıdan yukarıya doğru mu, yukarıdan aşağıya doğru mu müdahalede bulunduğu tartışması sakat bir tartışma. Ancak konunun anlaşılması bakımından burada böyle kullandım.