Kötü tesadüfler

Tarih, sınıf mücadelelerinin tarihidir, peki. Belirleyici olan ekonomidir, üretim ilişkileridir, peki.

Tarihsel materyalizmi savunuyoruz, bunlara da itirazımız yok, haliyle.

Ama şimdi kendi kendinize şu durumu hayal edin. Zaman makinesi icat edilmiş. Atlamışsınız, binlerce yıl öncesine gitmişsiniz. Karşınızda, ilk defa bir toprak parçasının etrafına çit çeviren, özel mülkiyetin temelini atan insan var. Tam o an – çiti çakmakla meşgul. Ne yaparsınız? “O olmasa bir başkası olacaktı, bir kez insanlar tarım yaparak ihtiyaçlarından fazlasını üretmeye başladıklarında, birinin o toprağı çitle çevirmesi kaçınılmazdı” der, iyi ve mantıklı bir marksist gibi yalnızca bu tarihi ana tanıklık etmenin tadını mı çıkarırsınız? Yoksa çiti çakmakta olan adama “Ne demek ulan burası bundan sonra benim, bir uyanık sen misin” diye iki fiske mi atarsınız?

Şahsen, ikincisine meylediyorum.

***

Yakınlarda EDP ile Yeşiller Partisi birleşmiş. Bunun üzerine EDP Genel Başkanı Ferdan Ergut, Yeşil Gazete’ye bir röportaj vermiş.

Röportajı yapanın ilk sorusu, “Ferdan Bey, siz nasıl solcu oldunuz?” şeklinde. Ferdan Ergut’un yanıtı ise şöyle:

“(Gülerek) Bunun tesadüflerle belirlendiğini düşünürüm. Benimki de tesadüftü… Çok saygı duyduğum bir aile ferdimizin endoktrinasyonuna maruz kaldım. Daha sonra şöyle oluyor: Benimsediğiniz sol akımın çerçevesinde okumalar yapıyorsunuz. Muarızlığınızı bu çerçeveden oluşturuyorsunuz ve kendinize bir kimlik inşa ediyorsunuz. Her zaman haklı olan siz oluyorsunuz, muarızlarınız haksız oluyor. Fakat rastlantı anını düşünürseniz, olumsal bir anda, rastlantısal bir tercihle başlayan bir yolculuk bu… Onun için bu rastlantı anına biraz kafa yorsak, farklı perspektife açık, yeni bir solu kurmamız biraz daha kolaylaşacak.”

Ergut, bir tesadüf eseri solcu olduğunu söylüyor. Bir yakınının “endoktrinasyonuna” maruz kalmış.

Geçen ay da bu partinin gurusu Ufuk Uras, Zaman gazetesine röportaj vermişti. Ailesinin aslında ne kadar dindar olduğunu anlatmış, muhabirin “Böyle bir ailede büyüyüp nasıl solcu oldunuz?” sorusunu şöyle yanıtlamıştı:

“Kadıköy Maarif Lisesi'ni yatılı olarak kazanmıştım. Burada arkadaşlarım namaz kıldığımı öğrenince ciddi bir mahalle baskısıyla karşılaştım, alay konusu oldum. Bu durum bende ciddi bir travma oluşturdu. Haliyle bulunduğunuz ortam sizi etkiliyor, şekillendiriyor. Aslında babam ilahiyat okumamı istiyordu ama ben Marks'ın Kapital'ini okumak için iktisat okumayı tercih ettim.”

Yani Uras da bir tesadüf sonucu solcu olmuş. O feci “mahalle baskısı”nın olduğu Kadıköy Maarif Lisesi’ni kazanmayaymış…

Kötü tesadüfler…

İnsanlar, “tesadüf eseri” solcu olamazlar mı? Tekil bireysel örneklere bakarsanız, birtakım tesadüflerin kişilerin solculaşma sürecinde önemli derecede rol oynadığını görebilirsiniz elbette.

Oysa tarihe bakarsanız, başka bir durum karşınıza çıkar. Siyasal öznelerin aldıkları pozisyonlarda, sınıf ilişkilerinin belirleyici olduğunu görürsünüz. Tesadüf değil, tarihin yasaları devrededir çünkü.

Kitlelerin siyasal pozisyonlarını, sınıfsal analizden tümüyle yalıtmak, sınıf siyasetinden kaçmanın en kalıcı yollarından biridir. 1970’li yılların sonlarında, yani neoliberalizmle hemen hemen eşzamanlı olarak felsefe alanında güçlenen post-marksist teorisyenler, tam da bu adımı atarak marksizmle (eğer varsa) göbek bağlarını tümden kesiyorlardı.

Örneğin Ernesto Laclau ve Chantal Mouffe, Hegemonya ve Sosyalist Strateji kitaplarında bunun teorisini yazıyor, üretim ilişkilerinin hayatın geri kalanı üzerinde ne belirleyici ne de açıklayıcı hiçbir gücü olmadığını söylüyor, sınıfsal pozisyonların siyasal kimlikleri belirlemediğini savunuyor, zaten “bir sınıfın çıkarları” diye bir şeyden söz edilemeyeceğini öne sürüyor ve sonuç olarak sosyalizmin, kurtuluş projesinin nihai amacı olmadığını ekliyorlardı.

Sınıfsal kökenin belirleyiciliğini yok sayan bu teorisyenlerin, nihai amaç olmadığını belirttikleri sosyalizmin yerine “radikal demokrasi” önermeleri, bir tesadüf mü? (Gerçi bizimkiler "radikal" değil, "ileri demokrasi" sevdalısı.)

Ergut ve Uras’ın kendi yaşamlarına değinirken, solcu olmalarını tesadüflere bağlamalarında böyle bir teorik altyapının olduğunu görmek gerek. Solcu olmaları tesadüf mü bilemem, ama bir “sol” yapının liderleri olarak geçmişlerine dönüp baktıklarında solculaşmalarını “tesadüf eseri” olarak açıklamaları, tesadüf değil. Sınıf siyasetinden kaçışın amentülerinden biri bu, günümüzde.

***

Dediğim gibi, Ergut ve Uras’ın solcu olmaları tesadüf mü, bilemem.

Ama ya yarın Kadıköy’de bir çay ocağında otururken es kaza bu iki ismin solcu olmasına vesile olan, Ergut’un akrabası veya Uras’ın sınıf arkadaşına rastlarsam?

Vallahi iyi bir marksist gibi siyasetin büyük resmine baktığımızda, bireysel tesadüflerin değil sınıfsal belirlenimlerin açıklayıcı olduğundan dem vurup teorik bir muhabbete falan giremem. İki fiske vurmam elbette kavga arkadaşıma, ama bayağı yakınırım.

Bula bula bunları mı buldunuz solcu yapacak?

[email protected]