İstanbul’da Deprem Olursa Ne Olur?

DÜNYA SOLA DÖNÜYOR – KÜBA ve LATİN AMERİKA yazıları

Elbette, bir felaket olur.

Oturup bir felaketin vahim insani sonuçları hakkında spekülasyonda bulunmak anlamsız. Ancak Haiti’deki depremin ardından yaşananları, “İstanbul’da olacak bir depremin ardından ne olacağı” sorusunu akılda tutarak, dikkatle düşünmek gerekiyor.

Haiti’nin başkenti Port-au-Prince’te 12 Ocak’ta yaşanan, Richter ölçeğine göre 7.0 büyüklüğündeki deprem, arkasında son hesaplamalara göre 200 bin civarında ölü, 500 bin civarında evsiz insan bıraktı. Birleşmiş Milletler, kentin yüzde 75’inin yıkıldığını söylüyor.

Yıkılan binalar arasında Başkanlık Sarayı da dahil olmak üzere hemen tüm hükümet binaları yer alıyor. Haiti hükümeti, şu an başkentin havalimanı yakınındaki bir polis karakolunda bulunuyor. Hükümet, altyapı, memurlar, iletişim gibi ülkeyi yönetmesi için gerekli tüm araçları kaybetmiş durumda, tamamen çaresiz. Bir ABD doktoru, Amerikan basınına nasıl Haiti iletişim bakanına, bakan kendisininkini kaybettiği için cep telefonunu verdiğini anlatıyor.

Havalimanı, depremin ardından ilk günlerden beri ABD ordusu tarafından kontrol ediliyor. Bunun iniş ve kalkışları düzenlemekten ibaret bir faaliyet olduğu sanılmasın. Fransa, İsveç gibi ülkeler dahil çok sayıda ülke, insani yardım ekiplerine ABD yetkilileri tarafından iniş izni verilmediği için Port-au-Prince’e gidememekten resmi olarak şikayet etti. ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton göstermelik olarak Haiti’ye geldiği sırada ise havalimanı tam 3 saat kapalı kaldı.

Fidel Castro, Granma’da yazdığı yazısında “Doktor gönderin, asker değil” diye seslenip ABD’nin Haiti’yi işgal ettiğini ifşa ettiğinde, yeni bir şey söylemiyor, çok sayıda insanın dillendirdiği bir gerçeği haykırıyordu. Berlusconi hükümetinin Haiti’ye gönderdiği İtalyan sivil savunma bakanı Guido Bertolaso dahi, ABD müdahalesinin “berbat” olduğunu söylüyordu: “Bu tam bir güç gösterisi, ama gerçeklikle hiçbir bağlantısı yok.

Haiti gerçek bir askeri işgal altında. Bu, ABD askerlerinin varlığından dolayı söylenmiyor ABD ordusu ülkeye yardım ekiplerinin giriş çıkışları dahil ülkedeki her şeyi denetimi altına aldığı için söyleniyor. Son rakamlara göre Salı günü Haiti’nin limanlarını ablukaya alan ABD gemilerindekilerle birlikte ülkedeki toplam ABD askeri sayısı 15400’e ulaştı. Bu askerlerin büyük çoğunluğu, 82’nci Hava Bölüğü’nden, ve bu bölük lojistik değil, savaş konusunda uzmanlaşmış bir bölük.

İstanbul’da bu ölçüde bir ABD müdahalesi olması daha düşük olasılık olsa da, aynı müdahalenin NATO ya da BM bayrağı altında yapılması olası. Birleşmiş Milletler’in rolü insani bir rol diyenler, 22 Ocak’ta BM’nin resmen ABD’ye Haiti’nin havalimanlarını ve karayollarını denetim altına alması için izin verdiğini akılda tutmalılar. Anlaşmanın altına elbette tek bir Haitili imza atmadı, zira hiçbirisine sorulmadı bu durum.

Yağma, talan, vahşet… Gerçek mi?
Kimse Haiti’de yağma olaylarının yaşanmadığını, tecavüz, cinayet olaylarının olmadığını ileri süremez. Ancak bu görüntülerin uluslararası medya tarafından bu kadar öne çıkarılmasının ardında ülkeye yapılan askeri müdahaleyi haklı gösterme amacının olduğu aşikâr. Haiti’den ilk haberi geçen, BBC muhabiri Matt Frei, haberini ülkede yaşanan şiddet ve acil ihtiyaç duyulan güvenlik eksikliği üzerine kurdu. Ardından gelen haberler de bu iddiayı destekledi. Frei, haberinde yağmanın ülkedeki tek ekonomik sektör olduğunu söylüyordu.

Peki gerçek nedir? Bir, şiddet olayları kesinlikle gösterildiği boyutlarda değil. Öyle ki, ülkede görev yapan ABD generallerinden birisi, ülkedeki şiddetin deprem öncesine göre gözle görülür ölçüde azaldığını söylüyor. İkincisi, Haiti halkı birçok mahallede arama kurtarma ve eldeki olanakları paylaşma ve kullanma işlerini düzenlemek için topluluklar kurdu, ancak bunlar elbette büyük medyaya hiç yansımıyor.

Medyanın deprem sonrasını yansıtırken aldığı tutumun bu muazzam politik sonucu, önemle üzerinde durulması gereken bir konu. Medyanın etkisi günümüzde her zaman vurgulanıyor, ancak belli ki olası bir felaket durumunun ardından İstanbul’dan yapılacak alternatif gazetecilik oldukça önem kazanacak. Tabii ki, arama kurtarma ve sağ kalanlar için günlük yaşamı örgütleme çabalarının bir yan unsuru olarak…

İstanbul’un nüfusu aynı mı kalacak?
Haiti’nin resmi deprem uzmanı, Claude Prépetit, son beş yıldır yaptıkları çalışmalarla 7,2 şiddetinde bir depremin yakın zamanda olacağını tahmin etmiş, bunu açıklamıştı. Aynı ekibin çalışmalarına göre, önümüzdeki 20 yılda Port-au-Prince’i yeni ve daha şiddetli bir deprem daha bekliyor. Şu an Haiti’deki baş tartışmalardan birisi, başkentin taşınıp taşınmaması. Prépetit dahil birçok kişi, başkentin başka yere taşınmasını ve Port-au-Prince’in büyük oranda boşaltılmasından yana tavır alıyor.

Bizde başkent İstanbul değil. Ancak büyük oranda yıkılacak bir şehrin, muhtemelen nüfusunun önemli bir kısmının başka şehirlere taşınması gündeme gelecek. Kapitalizm iktidarını sürdürdüğü takdirde, İstanbul, içinde yaşayan milyonlarca emekçi için yoksulluk içinde bir yaşamdan öte bir şey sunamayacak. Sosyalist bir yönetimde İstanbul’un 15 milyon insanı için insanca bir yaşamın kurulması ise belli ki on yıllar alacak. Şehirde yapılaşma o kadar kötü ki, şehrin büyük oranda yeniden yapılanması gerekecek. Bu süreçte de şehrin nüfusunun azaltılması gündeme gelebilir. Ancak umalım ki, sosyalizm İstanbul’u bir depremin sonrasında değil, öncesinde yeniden inşa etsin.

Söylemek gerekir, İstanbul’da bir deprem senaryosu, bu yukarıdakilerden çok daha önemli, derin ve yakıcı soruları gündeme getirecek. Ancak Haiti depremi, özellikle emperyalizmin bu tip felaketlerin ardından müdahale etme yollarını sergilemesi bakımından büyük önem taşıyor.

Ama Haiti’ye göre tahminimce bir konuda şanslıyız: Port-au-Prince’teki depremden sonra John Travolta’nın önderliğinde bir grup Scientology tarikatı mensubu, Haiti’ye yardım götürmüş. Ancak yardımın büyük kısmı, elbette tarikata adam örgütlemek üzere dini faaliyetten oluşuyor. Bu Scientology tarikatı birçok felaketten sonra gidip bu faaliyeti yürütürmüş. Rusya’da Beslan’daki katliamın ardından da gitmişler, ama Rus yetkililer bunları “çocuklara psikolojik olarak yardım edeceğinize tam tersi etkide bulunuyorsunuz” diyerek kovmuş. Herhalde bizim gibi Müslüman ülkeye gelmezler, bir de bunlarla uğraşmak zorunda kalmayız. Zaten bizim tarikatler bize yetiyor.

Yardımın büyük kısmı derken, Associated Press’in yaptığı bir araştırmaya göre ABD’nin Haiti’ye gönderdiği her 1 dolarlık yardımın 33 cent’i askeri harcamalara gidiyormuş. Bunun sadece 7 cent’i yiyecek yardımına, 1 cent’i ise Haiti hükümetine gidiyormuş.

Kapitalizme isyan etmemek mümkün mü?