İnsanat bahçesi

12 Ocak 2010 Salı günü Almanya’dan Şili’ye giden uçağın en karmaşık duygulara sahip yolcusu, antropolog Christoph Zollikofer’di. Özel izinle kargo bölümüne verdiği pakette, 5 kişinin kemikleri yer alıyordu.

Henry, Lise, Grethe, Piskouna ve Capitán... 1881’de Ateş Toprakları’ndan, Tierra del Fuego’dan kaçırılan beş yerliye beyaz adam bu isimleri vermişti. Beyaz adam, Hamburglu hayvan taciri Carl Hagenbeck’ti. “Yeni dünya”nın eski ev sahiplerini kaçırıp Avrupa’ya getiriyor, hayvanat bahçelerinde sergiliyordu. Yerli insanlar da hayvandı onun için. Halen Hagenbeck’in adını taşıyan Hamburg hayvanat bahçesinde Amerikalı, Afrikalı yerliler, kafeslerin ardında seyir nesnesi oluyor, arada bir sahneye çıkarılıp çeşitli ritüeller yaptırılıyordu.

130 yıl sonra antropolog Zollikofer, beş Amerikalı’nın kalıntılarını teşhis etti. Şili’ye götürüldüler, Ateş Toprakları’na gömüldüler.

* * *

Bu yıl Norveç Anayasası’nın kabulünün 200’üncü yılı. Norveç devleti, büyük kutlamalar planlıyor. Fakat tüm planlanan etkinlikler arasında biri var ki, en fazla o konuşuluyor.

İki sanatçı, Muhammed Ali Fadlabi ve Lars Cuzner, etkinlikler kapsamında bundan 100 yıl önce Oslo’da kurulan İnsanat Bahçesi’nin aynısını tekrar inşa ediyor.

Fadlabi ve Cuzner, 1914’te kurulan bu insanat bahçesini, 3 yıl önce öğrenmişti. Çok şaşırmış, Norveçlilere sormaya başlamış ve onların da çoğunluğunun bu tarihi olaydan haberdar olmadığını fark etmişlerdi. Üstelik bunların bir kısmı, Avrupa’nın başka ülkelerinde “egzotik insanların” sergilendiği bu bahçeleri duymuş, fakat aynısının Norveç’te de yaşandığını hiç duymamıştı.

Oysa 1914’te toplam nüfusu 2 milyon olan Norveç’te bu insanat bahçesini 1 milyon 400 bin kişi ziyaret etmişti.

İki sanatçı, bu çarpıcı tarihsel olayın toplumsal hafızadan silinmiş olmasının peşine düştü. Elbette ilk akla gelen, Norveç’in, kendisine ve tarihine dair oluşturduğu anlatıda, sömürgecilik geçmişinin el çabukluğuyla gizlenmesi eğilimiydi. Öyle ya, Norveç bir “İskandinav rüyası”, dünyanın kir ve pasından uzak, refah içinde bir demokrasi inşa etmiş bir ülkeydi. Tamam, İngilizidir, Almanıdır, Hollandalısıdır dünyanın geri kalanını sömürerek zenginleşmişti ama, Norveç hep barışçıl, medeni bir ülke olmuştu. Gerçi hala hayatta olan birçok tanığı bulunduğundan Nazilerle işbirliği geçmişini halının altına süpürüvermek pek mümkün olmuyordu ama, Senegallileri getirip Oslo’nun göbeğinde bir hayvanat bahçesinde “Kongo Köyü” başlıklı pavyonda sergilediklerini hatırlamaya da, hatırlatmaya da gerek yoktu.

* * *

İnsanat bahçesini bir asır sonra yeniden inşa edecek olan sanatçılar, ırkçılık, göçmen karşıtlığı gibi sorunları da yeniden tartıştırmak istiyor. İskandinav ülkelerinde öteden beri güçlü bir zımni ırkçılık var. Son yıllarda zımnilik azalıyor, açık faşizan söylemler artıyor. Fakat, tamam, sanatçılar bunları tartıştırmak istiyor ama, sonuçta bir kez daha insanat bahçesi kurulacak, Afrikalılar “sergilenecek”. Projede rol almak isteyen Afrikalılar, gönüllü olarak kabul ediliyor ve “tepki görecekleri” konusunda uyarılıyor. Uyarı haklı, zira henüz insanat bahçesi kurulmadan, bu projenin niyetinden bağımsız olarak mesaj ve etkisinin ırkçı olabileceği tartışmaları yürüyor.

* * *

Bense başka bir yere takılıyorum. 350 bin liralık projeyi, Norveç devleti finanse edecek. İşte bu durum beni müthiş rahatsız ediyor.

100 yıl önce insanat bahçesini ziyaret eden beyaz adamlar, kendilerini “medeniyetin üstün temsilcileri” sayıyordu. Şimdi insanat bahçesinin devlet tarafından tekrar inşa edilmesinde, Norveç tarihinin sömürgeci günlerinin “geçmişte kaldığı”, oysa bugün ülkenin bir kez daha, “kendi geçmişiyle yüzleşebilen” bir devlete sahip olarak “medeniyetin üstün temsilcileri” oldukları imgesi yeniden üretiliyor.

Demokrasinin büyük ikiyüzlülüğü, tam burada yatıyor.