Geçen gün çok kötü bir şey yapmadım

Geçen gün çok kötü bir şey yaptım. Daha doğrusu yapmadım. Yani, yapmadığım için yaptım.

Bir dostumla söyleşiyorduk. Yunanistan’ın ne kadar zor durumda olduğuna dair birtakım ekonomik verilerden bahsetti. Haber yapılabileceğini söyledi. Bence şimdi birkaç gün seçim nedeniyle siyasi gündeme odaklanılacağını, ekonominin ilgi çekmeyeceğini, bu haberin beklemesi gerektiğini söyleyerek haber yapılmaması önerisinde bulundum.

Yemin ederim bilmiyordum! Bir gaflet anıma denk geldi. Şimdi bu yüzden korku içindeyim.

Bilmiyordum ki! Yaptığımız haberlerden dolayı içeri tıkılabileceğimizi öğrendiydim artık. Çekidüzen vermiştim biraz kendime, yaptığım haberlere dikkat ediyordum.

Ama ya yapmadıklarım? İşte bu hiç aklımda yoktu. Yunanistan bizim düşmanımız ve ben onların ne kadar kötü duruma düştüklerini, bize ne kadar muhtaç kaldıklarını anlatacak, ulusça böbürlenmemize fırsat sağlayacak bir haberi yapmayı kabul etmemiştim.

Hiç farkında değildim aslında içine düştüğüm tehlikenin. Pazartesi günü geç saatte eve geldim. Evde televizyon yok, huy, önce bilgisayarı açıp haberlere göz atmaya başladım.

Odatv davasının yeni duruşması görülmüştü. Ne zamandır yapmıyorlardı ne güzel, bu davayı hatırladıkça korkularım depreşiyor, rahattık 3 aydır. Yine hatırlattı şu münasebetsiz dava başıma gelebilecekleri.

Sevmiyorum bu davayı. Dedim işte, tekrar ettirmeyin, korkularımı ayağa kaldırıyor.

Ama bu davayla ilgili her satırı tek tek okuyorum. Ne yapmamam gerektiğini anlamak için. Mesela, olduk olmadık kişilerle röportaj yapmak suç, onu öğrendim. Suça girebiliyor. Başkalarının beğendiğiniz ve büyük gazetelerde yayımlanmış yazılarına yer vermek de tehlikeli, savcılar bundan da nem kapabiliyor.

Daha da bir sürü şey. Bu davayla ilgili haberleri okudukça, yapmamam gereken şeyleri öğreniyordum. Yapmıyordum. Yapmadıkça, rahatlıyordum.

Ama yapmadıklarımın da başıma iş açabileceğini nereden bileyim ben? Pazartesi’den beridir sinirlerim altüst oldu.

Bu Odatv’cilerden biri mahkemede konuşmuş, şöyle demiş:

“Bakınız, iddianamenin 57., 70. Ve 74. Sayfalarında bir husus hem bana hem Barış Pehlivan’a hem de Soner Yalçın’a ayrı ayrı suçlama olarak yöneltiliyor.

Bir yazar, ki kendisi Odatv’nin daimi yazarı değil, Odatv’ye bir yazı gönderiyor. Yazısında PKK örgütü içindeki cinsel hayatı anlatıyor. Önce ben yayınlamaya değer bulmuyorum. Pehlivan ve Soner Yalçın da benimle hemfikir oluyor.

Yayınlamak zorunda değilim. Zaten benim haber müdürü olarak işim bu. Neyin yayınlanacağına neyin yayınlanmayacağına karar veririm. Her geleni yayınlarsam, işimi yapmış olmam. Hiç birini yayınlamazsam da zaten Odatv diye bir site olmaz.

İddianamenin 57. Sayfasında bunun sebebi de var. Barış Pehlivan anlatıyor: “Terkoğlu’na görüşünü sordum Bunlar Kürt meselesinde söyleyeceklerimizi maalesef küçültür dedi.”

İşte bu yayınlanmamış haber de suç olmuş.

Nasıl derseniz, iddia makamına göre PKK’lıların cinsel yaşamını haber yapmayarak, örgütü zayıf düşürecek yayın yapmamakla suçlanıyorum. Böylece ben de ‘terörist’ oluyorum.”

Ben bunu nasıl düşünemedim! Yaptığım haberlere dikkat ediyordum, ama ya yapmadığım haberler? Vatana millete hayırlı bir haberi önermişler, çok bilmiş bir gazeteci olarak “cık” demiştim işte.

Ya beni denedilerse?

Yapılan haberler suç oluyor da, yapılmayan haberler niye suç olmasın? Böyle düşünen ancak bir dangalak, mankafalı, gerizekalı olabilir. Çok kızıyorum.

Bir Savcı Cihan Kansız kadar olamadım.

[email protected]