Bu medyadan bıkmadınız mı? Biz bıktık!

Biliyorsunuz, soL Portal’ı yenileme çalışmalarımızda son aşamaya geldik. Yakında yeni bir siteyle karşınızda olacağız.

Yeniledikten sonra, soL’u çok konuşacağız. Neyi niye yaptık? Bunları yazacağız, tartışacağız.

Ona vakit var… Bugün gelin, soL’u değil, diğerlerini, Türkiye’deki medyayı konuşalım. Ama işten atmaları, yandaşlıkları, tutuklu gazetecileri, maaşları, sansürü baskıyı yalanı dolanı değil… Onlar malum.

Biz başka bir şeyi fark etmeliyiz: Türkiye’de medya, biçimsel olarak berbat halde. Medya anlayışı, gazete sunumu, haber sunumu o kadar kötü ki, okuru da bu seviyesizlik biçimlendiriyor.

Bizde medyanın “amiral gemisi” olarak anılan gazete Hürriyet’tir, değil mi? Hürriyet’ten başlayarak etkili, habercilik yapma iddiasında gazetelerimizin tümünün tasarımı, batıda “bulvar gazetesi” olarak tabir edilen, magazin haberleriyle dolu -ve aslında boş- gazetelerle aynı.

Bakın, altta ABD, İngiltere, Fransa, İtalya ve İspanya’dan 8 gazetenin son haftaya ait kapaklarından birer örnek seçtim.

Ne görüyoruz bu örneklere baktığımızda? Bir, kapaklar tipografi, yani yazı ağırlıklı. Hikayeler kapakta büyük oranda anlatılıyor. Kapak, kendine baktırmak üzerine değil, okutturmak üzerine kurulu. İki, kapaklar aynı zamanda kendine baktırıyor, ama bizdeki gibi değil: Örneklerin hiçbirinde, kapakta kullanılan ana fotoğrafların üzerine müdahale edilmiyor, fotoğraf bir dolgu malzemesi değil kendi hikayesini anlatan bir aktarım aracı olarak ele alınıyor. Üç, kapakta kurulan kompozisyon da haberler arası hiyerarşiyi çok temiz şekilde ifade ediyor ve okurun gazeteyi okumasını teşvik ediyor.

Bizde nasıl? Zaten her gün hepimiz “maruz kaldığımız” için, çıfıt çarşısına dönmüş kapaklarımızı sıralamayacağım. Sadece bir örnek vereceğim. 8 Ağustos 2014 tarihli Habertürk gazetesinin kapağı:

Manşette, o ay yaşanan fırtınalar var. Kapak görsel olarak o kadar kalabalık ve anlaşılması zor ki, kapağın en güçlü unsuru resmen öldürülmüş: Manşette yer alan, Serkan Akkoç imzalı fotoğraf. Habertürk’ün ofisinin yer aldığı Taksim’deki gökdelenden çekildiği anlaşılan fotoğraf, bize fırtınanın muazzam bir görüntüsünü sunuyor aslında. Ama üzerine o kadar çok şey yığılmış ki, fotoğraf ölmüş.

Niye böyle? Çünkü Türkiye’deki tüm anaakım gazeteler, okuru salak yerine koyuyor. Okurun “okumadığı”, sadece baktığı varsayılıyor. Fotoğraflar anlatım aracı olarak değil, dikkat çekme unsuru olarak kullanılıyor. Başka türlü tasarımların satmayacağına dair köktenci bir inanç var.

İşin kötüsüyse, şu: Artık yaklaşık 25 yıldır bu halde olan medyamız, okuru da biçimlendiriyor. Günlük gazete okurlarının bir kısmı, bu bulvar gazetesi biçimine tamamen alışmış durumda. Daha büyük kısmıysa, gazete almıyor: 80 milyonluk ülke için birkaç yüz bin satış rakamı çok düşük.

Halkın gazete okumayan kısmının ezici çoğunluğu, haberleri televizyondan alıyor. Televizyon kısmına girmeyelim.

Yine büyük bir çoğunluk, artık her şeyi internetten takip ediyor. Ve internet medyamızın durumu, basılı gazetelerinkinden daha beter durumda.

Türkiye’de haber portallarının neredeyse tümü, okurun “en kısa yoldan avlanması gereken birer aptal” olduğu varsayımını kabullenmiş ve tüm sitesini bu varsayım üzerine bina etmiş durumda. Bakın, şu an Türkiye’deki hemen bütün büyük haber sitelerinin anasayfaları, ilk girildiği andaki ekrana her şeyi yığmaya çalışıyor. 10 tane, 15 tane haberi gösteren “slider”lı manşet alanına sahip olmayan neredeyse hiçbir site yok. Yurtdışında artık bunları kullanan tek bir ciddi site kalmadı. Bizde niye böyle? Çünkü herkes, okurun geldiği gibi gideceğinden korkuyor. Kimse okuru, sayfada gezinmeye teşvik etmiyor, haliyle okur da ilk açtığı andaki bombardımana ya yakalanıyor ya kaçıyor.

Başlıklara değinmek bile istemiyorum. Artık hiçbir şey anlatmayan başlıkları gördüğümüzde tıklamak istemiyoruz, merakımıza yenik düştüğümüz her seferinde kendimizi aptal yerine konmuş hissediyoruz.

Hürriyet.com.tr’nin trafiğinin yüzde 60 kadarı, fotogalerilerden geliyor. Peki, bu “amiral gemisi”nin Fotogaleri sayfasındaki kategorileri kaçınız biliyor? Ben de bilmiyordum, merak ettim baktım. “Güzelim” diye kategori var yahu! Buyrun, bakın. Herkese gazetecilik dersi vermekten pek hoşlanan Hürriyet’in internet sitesinde “Güzelim” diye fotogaleri kategorisi var!

Temiz, ferah, rahatlıkla haber okuyabildiğimiz anaakım internet portalı yok. İnternet haberciliğinin, teknolojinin gelişmesiyle birlikte ortaya çıkan olanaklarını kullanmaya çalışan yok. Tüm mantık, aptal okurları sağa sola tıklattırmak üzerine kurulu.

Biz bıktık.

Evet, bu siteler internet okurunu da biçimlendiriyor. Günlük gazetemizi çıkardığımızda da yerleşik medyanın birçok saçma teamülüne savaş açtık fakat ekonomik zorlukların baskısından kurtulamadık. İnternet gazeteciliği böyle değil. Çok daha düşük bütçelerle çalışabiliyoruz.

Savaş açıyoruz. Değiştireceğiz. soL’u yenilerken, “Bizim okura gelmez bu” diye düşündüğümüz hiçbir şey olmadı, sildik o düşünceyi kafamızdan.

Okuru aptal yerine koyan değil, insan yerine koyan yaklaşımın uzun vadede kazanacağından eminiz. Bu savaşta, medyada bizim yer aldığımız cephenin giderek genişleyeceğinden de.

Yakında soL yenilenecek. soL yenilendikten sonra, bu konuları daha çok konuşacağız.