Aynı soydanız biz çünkü...

DÜNYA SOLA DÖNÜYOR – KÜBA ve LATİN AMERİKA yazıları

Habercilik, “tuhaf” bir bakış açısı gerektirir olaylara. Haberi görür görmez özünü değil, ayrıntılarını sorgularsınız bazen, bazen ise, hele ki internet gazeteciliğinin hıza karşı yarışan koşturmacası içinde, haber konusunun meselesini umursamazsınız bile derhal yazılması gereken bir meseledir o, ötesi değil.

Hoş değildir, pek insani de değildir belki, ama işin gereğidir.

Fakat, bazı anlar vardır ki, kalırsınız. Özdeşleşir olayın “kahramanlarıyla”, düşünceye dalar, bin duyguya kapılırız.

İnsan olarak, bir başka insanın başına gelenlerle empati kurmak hali de değildir bu her zaman. Ötesidir bazen. Duygulardan fazlasını paylaşırız zira onlarla bir yaşam kavgasını.

Aynı soydanız biz çünkü.

Şilili 33 madencinin sağ salim kurtarılması, bu ayın bayram günüdür bu yüzden. Empati değil bu madencilerle, nasıl empati olsun? “Başkası” değil ki onlar, başkasının duygularını anlayalım. Aynı soydanız biz, aynı şeyleri yaşıyoruz. Yeraltında kazma sallıyor kimimiz, ama hep birlikte yeryüzündeki hayatı yaratıyoruz. Acil çıkışa merdiven koymayan şirket yüzünden kapana kısılıyor kimimiz, ama hepimiz, hayatımızın her günü kâr hırsına kurban ediliyoruz.

Aynı soydanız Şilili kardeşlerimizin kutlu gününde “Biz olsak 3 günde çıkarırdık” diyebilenlere hepimiz içten içe nefret duyuyoruz bu yüzden. Ve, her yerde var bunlardan. Bizim olduğumuz hiçbir yerde, Ömer Dinçer gibiler eksik değil. Henüz...

70 gündür mü yeraltında sanıyorsunuz Şilili madenciler? Yıllardır yeraltında onlar. Nasıl dayanabilirlerdi yoksa?

Yeraltında kapalı kalmalarının bir kaza olduğunu mu sanıyorsunuz? Hiç değil. Ellerinden gelse diğerlerinin, Ömer Dinçer gibilerinin yani, hep kapatırlar bizi yeraltına. Yanlış anlamayın, yeraltında olan madenciler değil sadece biz hepimiz hayatımızı yeraltında yaşamaya zorlanıyoruz.

Çünkü ne zaman yeraltından gerçekten çıksak, başlarına bela olmuşuzdur iyi bilirler. Çıktık mı elimizde Allende posterleri, toz dolu ciğerlerimizdeki tüm havayla haykırdığımız “Özgürlük” arzusu ağzımızda, iki olasılık vardır artık. Ya biz alırız işleri elimize, ya da kırarlar bizi. Ya Allende’dir artık, ya Pinochet.

Ama bizim soyumuzu tamamen kıramazlar, yeraltındakiler olmadan yerüstünde hayat yok çünkü: Dinçerlerin, Pinochetlerin en büyük trajedisi.

Tek de kalsak, bize layık gördükleri yeraltını kabul etmeyiz huyumuzdur. Ama irademizin nereye varacağını kestirememek de, onların huyudur. Tek de kalsak.

Sebastián Acevedo gibi. Darbe gelince tek kalmış bir Şilili madenci. 22 yaşındaki oğluyla 20 yaşındaki kızı yerüstündekilere karşı kavga verirken silahla yakalanıp, öldüresiye işkenceye maruz kalınca, tek silahını kullanan bir işçi. Kapı kapı dolaşıp, “Eğer çocuklarıma işkence etmeyi bırakmazsanız, kendimi katedralin avlusunda yakacağım” dediğinde, Dinçer gibilerin inanmadığı... Sebastián haftalar süren mücadelesinin sonunda kendini ateşe verdiğinde, ölümüne kadar geçen 7 saatte oğlunu ve kızını yanına getirmek zorunda kaldılar. Gördü yerüstündekilere başkaldıran çocuklarını Sebastián, öldü. Biz gizlice Sebastián Acevedo adını verdik o meydana, empati değil bu, yaşam kavgası. Aynı soydanız çünkü, biliyoruz ne demek olduğunu...

Huyumuz bu. Tek başımıza kalsak, kendimizi yakarız.

Ama bir araya gelince, yaşam için gerekiyorsa, gökyüzünü veririz ateşe.

Yerüstündekilere cehennem olur o zaman, yeraltındakilere bayram.

[email protected]