Kuşatma

PKK başlangıçta düpedüz marksist bir gerilla hareketiydi. Bu niteliğini daha sonra terk ettiyse de, günümüze kadar modern anlamda sekülarist olma özelliğini korudu. Kürt kadınını özgürleştirdi mesela onun sosyal, siyasal ve askeri alanlarda varlık göstermesini sağladı. Sınıfsal tutum, yerini ulusal/demokratik çizgiye bıraktıkça toprak devrimi, aşiret/ağa düzeninin kaldırılması gibi programatik taleplerden vazgeçilmiş olması anlaşılabilir. Fakat sekülarizm bugüne kadar gelebildi kendi ulusal mücadelelerine dini ritüelleri bulaştırmadılar.

Ortadoğu’da son elli yıl içinde seküler sol hareketler İslami renklere büründü daha doğrusu, İslamcı tarikatlar bu hareketlerin liderliğini ele geçirdi. Filistin kurtuluş hareketlerinin “Marksist gerilla” döneminden şeriat düzenine adım adım nasıl geçtiğini gördük. Kafkasya’da, belki Kırım’da bile benzer gelişmeler var. Çeçenistan’da Kızıl Ordu generali Cehar Dudayev’in seküler/bağımsız ulusal devlet kurma arzusuyla başlayan mücadelenin vardığı durak Vahabilik ve el-Kaide oldu.

ABD “yeşil kuşak”tan vazgeçti ama kuşak bölgeyi kuşatmaya devam ediyor.

PKK’nın bu konuda oluşturduğu istisna yakın dönemde kırılmaya uğradı. Daha önce de “kendi imamlarımızın arkasında saf tutacağız” gibi konular olduysa da, kırılma, Önderlik’in geçen sene yaptığı çağrıyla başladı. “Şeyh Sait gibi tarihi kişilerin ruhuna uygun” bir “Demokratik İslam Kongresi”nin güneydoğuda toplanmasını istiyordu. Özgür Gündem’in haberine göre Kongre “Mayıs ayında Amed”de toplanacakmış. Bu arada BDP, kendi geleneğinin tarihinde ilk kez “Kutlu Doğum Haftası” etkinlikleri için meydanlara çıktı Efendimiz’in doğum gününü hayırlara vesile olacak şekilde kutladı. Diyarbakır’ın Bağlar ilçesindeki Nevruz parkında konuşan Ahmet Türk, yeni bir tanım getirdi: “Özgürlük mücadelesi sünnettir. Özgürlük mücadelesi, Kuran-ı Kerim’in yolundadır.”

Abese varmayan basit mantıkla düşünürsek, bu yönelişin iki nedeni olabilir: Birincisi, siyasi İslam’ın kitlesel gücünü Hüda-Par (Hizbullah) gibi gerici örgütlerin ele geçirmesini önlemek, bu alanda onlarla rekabet etmek ikincisi ise, Türkiye bir ulus-devlet olarak değil de ancak “ümmet” olarak birliğini muhafaza edebilir şeklindeki programatik AKP yaklaşımının ideolojik iklimine siyasi çıkar gereği katkıda bulunmak.

Siyasi İslam’ın Kürt hareketinin kapısını çaldığını, ulusalcılık ile ümmetçiliğin orada da çatışma halinde olduğunu söyleyebiliriz.

Altan Tan’ın geçen hafta El-Cezire’ye verdiği mülakat da bunu doğruluyor. Kendisini “şeriatçı” olarak tanımlayan Altan Tan, gayet açık sözlü bir siyaset adamı. HDP’nin seçimlerde başarısız, BDP’nin ise bocalamakta olduğunu, bu kadarcık oyla özerkliğin kurulamayacağını, ayrıca BDP’nin eski kadrolarıyla bu işin yürümeyeceğini söylüyor. Özetle, bu solcu/laik ayaklarını bırakın, kitlenin muhafazakârlığına teslim olun, daha fazla oy almak ancak islamlaşmakla mümkün, diyor.

Kürt ulusal hareketinin ideolojik/politik sorunları çok karmaşık. Bir yanda anarşist Murray Bookchin’in “demokratik konfederalizm/radikal özerklik” projesi öte yanda, “Peygamber Efendimiz’in güzel ahlakı”… “Tüm canlılara saygılı” HDP kanalıyla biraz sosyalizm, çeşitli tercihleri farklı olanlar, çevreciler, dışlananlar, ötekileştirilenler, itilip kakılanlar… Dağda ne zaman ne tarafa ateş edeceğini düşünen bir gerilla hareketi. Rojava’da kelle kesen cihatçılara karşı ölümüne savaşan, Tayyip’in dostu Barzani’nin kazdırdığı hendeği protesto eden YPG (Rojava Halk Savunma Güçleri)… Diyarbakır Belediyesi’nin petrolden pay talebi Hakan Fidan’a tebrikler, tebrike eleştiriler vs.

Bütün ulusal hareketler sınıfsal olarak ayrışır. Fakat Kürt ulusal hareketinin Türkiye kesiminde sınıfsal değil ideolojik ve erken bir ayrışma/ayrışmışlık hali yanı sıra, derinlerden gelen, AKP’nin de desteklediği geniş ve güçlü bir dini-politik kuşatma girişimi var gibi. Geniş Ortadoğu’nun her yerinde ümmetçilik ile ulusalcılık karşı karşıya...