‘Yok Parti’ iktidarı: Orwell bile bu kadarını hayal edemedi

Aslında en başarılı ajanlardan biri olarak anılması gerekirken, rolünü fazla iyi oynadığı için edebiyatçı olarak tarihe geçen George Orwell’in meşhur antikomünist kitabı 1984’ün yeni ve cafcaflı bir baskısı yapılmış. 

Kültür dünyamızın liberal tekellerinden birinin allayıp pullayıp yeniden piyasaya sürdüğü bu kitapta Orwell Sovyet Sosyalizmi’ne saldırırken Okyanusya diye bir ülke uydurur. İktidarda tek parti vardır ve ülkedeki bakanlıklar isminin tam tersi içeriklere sahiptir. Örneğin Varlık Bakanlığı ülkedeki tüketimden sorumludur ve asıl görevi yiyeceklerin kısıtlanması ve kalitesizleştirilmesidir. Gerçek Bakanlığı’nın göreviyse tahmin edilebileceği gibi iktidardakilerin lehine yayın yapmak ve yalan propaganda üretmektir. Sevgi Bakanlığı aslında bir işkencehane olarak çalışır. Ülkenin savaş konusundaki sorumluğu bakanlığının ismi de Barış Bakanlığı’dır.

Orwell sosyalizme saldırırken siz bakmayın ne söylendiğine, sosyalizmde ne demokrasi, ne özgürlük, ne eşitlik var; tam tersine insanlığın bu özlemleri birileri tarafından kendi çıkarlarını gizlemek adına kılıf olarak kullanılıyor ve bu isimler altında bu değerlere aykırı bir düzen işliyor, demeye getiriyor.

Aslında yaptığı Marksizmin’in kapitalizme dönük eleştirisinin eski ve ajanlaşmış bir marksist tarafından komünizme uygulanmasından ibaretti. Marksizm kapitalizmi burjuva sınıfının egemenliği olarak tarif ederken onun eşitlik, özgürlük, adalet, kardeşlik gibi söylemlerini de sınıfsal egemenliği gizleyen ideolojik kalıplar olarak deşifre ediyordu. Bir patron ve bir işçi nasıl eşit olabilirdi? Bu sade sorunun yanıtı hiç verilemedi. O halde en iyi savunma saldırı diyerek sosyalizme aynı silahlarla saldırmaya karar verdiler. Buna göre sosyalizmde de hiçbir şey söylenildiği gibi değildi. Orwell’ın kitabı bu saldırının onlar açısından en başarılı örneği olduğundan her dönem gündemde tutuldu.

Sosyalizmin çözülüşünün insanlık açısından nasıl bir felaket olduğu ortaya çıkalı çok oldu. O yüzden çözülüşün şöyle de iyi bir tarafı var demenin anlamı yok. Diğer taraftan işçi sınıfının geçici geri çekilişinin kapitalizmin kendisini daha açık ortaya koymasına neden olması, bir bakıma bu tartışmaları da kolaylaştırıyor. 

Mesela Türkiye’de işleyen siyaset kurumu, Orwell’ın sosyalizmi karalamak için resmettiğinden çok daha distopik özelliklere sahip artık. Hep beraber tarihte eşi benzeri görülmemiş bir aldatmacaya tanıklık ediyoruz. Kapitalizm bir süredir özünde aynı olan ama “farklı” olarak sunduğu partilere bile ihtiyaç duymuyor. Kendi propagandistleri Orwell bile bu kadarını hayal edememişti: Görünürde çok partili ama aslında tek partili; aslında tek partili ama siyasetsizleştirilmiş ve yok partili bir düzen var artık. 

Evet, Türkiye’de artık “yok parti” iktidarı hüküm sürüyor. Seçim sürecinde adaylardan gelen partisizliğe övgü laflarını hatırlayalım, rozetlerini söküp atmak için sabırsızlıkla bekliyorlar. Aslında kimse siyaset konuşmak istemiyor, bunu da normalleşme diye propaganda ediyorlar. Haklılar, kapitalizmin normali bu çünkü. Bunu bir taktik falan sanmamak gerekiyor, gerçekten bir farkları yok. Onlar bunu biliyor, ama bir kısım “seçmen” ısrarla inanmak istemiyor. Binali beyin “seçimler siyasi faaliyet değildir” lafı da alaya alınacak bir şark kurnazlığı sayılmamalı. Kendi niyetinden bağımsız bu söz gerçeğe işaret ediyor. Ne söylemin, ne programın anlamı var. Ama şu da var ki, gerçek siyasi tartışmalar yerine küçük ayrıntıları, azalan farklılıkları abartmayı ve ihtiyaç duydukları taraflaşmayı buradan sağlamayı hala beceriyorlar. Kalıcı bir çözüm olmasa da, şimdilik idare ediyorlar. Zaten kalıcı çözümleri olmadığını onlar da biliyor.

Ve bu manzarada seçimlere giden Türkiye’de insanlardan neye göre ve neden seçileceği belli olmayan adaylar için onay isteniyor. O zaman dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz. Şu seçimlerin ufacık bir anlamı varsa ve gerçekten bir seçim yapılmak isteniyorsa pusulada iki seçenek olacaktır; Türkiye Komünist Partisi ile “Yok Parti” arasında. TKP dışında verilecek oyun aslında “bir partiye bile gitmediğini” söylüyoruz. 

Siyasetin seçimlere indirgendiği oranda ülkenin siyasetsizleştirildiği gerçeğini akılda çıkarmadan bu manzaraya bakılması gerekiyor. Sandığı işaret ede ede seçim yapmayı da anlamsız hale getirdiler çünkü.