Muhalefet değil işçi sınıfı sorunu var

Türkiye ekonomik krizden geçiyor, muhalefetin sesi soluğu çıkmıyor. Çıkamıyor demiyoruz, çıkmıyor. Halbuki böyle dönemlerde tersi olması beklenir. Ama olmuyor. Oysa kapitalizmde siyasetin bir döngüsü vardır: iktidar-muhalefet-muhalefet-iktidar... Bu da sınıf ilişkilerinin bu düzendeki görünümünden kaynaklı. O döngü artık pek dönmüyor.

Kapitalizmde patronlar sınıf iktidarlarını siyasetçilerin yüzlerinin arkasına gizlerler. Feodalizmde tam tersiydi ama kapitalizmde sömürü açık, iktidar gizlidir. Son dönemde kriz yüzünden yapılan düzenlemelere bakılınca çok daha net görüleceği şekilde siyasetçilerin görevi bu düzeni, gerçek iktidar sahipleri olan patronlar adına işletmek, sömürü gemisini batırmadan yüzdürmektir. Elbette her kaptanın bir maaşı olur, kaptan olmak için yarışanlar da.

Neden mi böyle, çünkü daha henüz olan örneklerden gidecek olursak, bir patronun devletin bankasından kendisine ucuz kredi sağlaması düşünülemez, bu çok hızlı bir şekilde emekçi sınıfların büyük tepkisini çeker ve ilk fırsatta bu çarka çomak sokulur. Ya da hiç kimsenin tüm halkın malı olan değerleri patronlara yurtdışından kredi sağlamak için teminat gösterme gücü yoktur. Daha da tahrik edici olanı var, kim bir patronun işçilerin işsizliklerinde kendilerine güvence olsun diye biriktirdikleri işsizlik fonundaki parayı cebine atabildiğini hayal edebilir? Ama tüm bunları tarafsızlık görüntüsü altında yasal yetkilerine dayanarak bir siyasetçi yaparsa durum değişik görünür. Gerçek gerçektir, orada değişen bir durum yok, patron her koşulda ihtiyaç duyduğu parayı cebine indirir ama görünümü değişir. Marx’ın “görünen gerçek olsaydı bilime gerek kalmazdı” sözünü hatırlamak gerekiyor, Marksizm işte bu görünümün altındaki gerçeği gösteren bilimdir.

Tam da bu işleyiş nedeniyle sömürü düzeninde her siyasetçinin bir kullanım ömrü oluyor. İnsanlar bu düzende mutsuzdurlar, sorunlar bitmez, sürekli geçim sıkıntısı çekilir ve bunlar devamlı olarak birikir. Emekçilerin umudunun tazelenmesi için belli aralıklarla bu yüzler değişmek zorundadır. Buna da demokratik düzen diyorlar. İşte bu kısır döngü böyle devam eder gider... 

Şimdi bu döngüde değişen bir şeyler var. 

En sade şekilde anlattığımız bu işleyiş belki bir asırdır işliyordu. Ancak bu “demokratik” görüntü dahi varlığını dünyanın önemli bir coğrafi büyüklüğünde yaşamaya devam eden sosyalizme ve ondan güç alan uluslararası işçi sınıfı hareketine borçluydu. Bu güç sayesinde ekonomik ve/veya siyasi krizlerde yapılan tartışmalar, oluşan taraflaşmalarda ekonomik programlardan, dünya siyasetinde yapılacak tercihlere kadar farklılıklar gözlenebiliyordu. Düzen partileri kapitalizmin varlığını sorgulamıyordu ama aynı rengin farklı tonları olmak zorundaydılar. İşçi sınıfının gücü, aslında burjuva demokrasilerini de, demokrasiye yakınsatıyordu. Sermaye sınıfı başlarına daha kötüsü gelmesin diye işçi sınıfına taviz vermek zorunda kalıyordu.

Türkiye’de muhalefet sorunu diye yapılan tartışmaların arka planında böyle bir tarihsel serüven yatıyor. İşçi sınıfının zayıflığında kapitalizm muhalefete de gerek duymuyor, muhalefet diye ortaya çıkanlar da muhalefet olamıyor, hepsi birbirine benziyor. 

Şimdi hangi parti, hangi programa dayanarak AKP’nin attığı adımlara itiraz edebilir ki sesleri çıksın... Ya da parti programlarının bir önemi kaldı mı ki, kim dönüp bakıyor. Seçim öncesinde iktidar tarafından verilen sözlerin unutulması anlaşılabilir bir şey, peki muhalefetin seçim programlarını, tam da ekonomi tartışılırken yeniden masaya sürmemesini nasıl anlamak gerekiyor? 

Sesleri çıkmıyor çünkü AKP, Türkiye kapitalizmini yüzdürmek için tam da yapması gerekeni yapıyor ve patronları kurtarmaya çalışıyor. Medyatik tartışmalar dışında hiçbir muhalefet partisi de atılan bu adımlara itiraz edemiyor, çünkü biliyorlar ki sermaye adına atılan bu adımlar, eğer patronlar cephesinden bakıyorsanız, doğru adımlar. Amacınız bu düzenin işleyişini devam ettirmekse patronları kurtaracaksınız, eğer patronları kurtaracaksanız işçi sınıfından çalmanız, onun hayatını daha da zorlaştırmanız gerekir. İşte bu nedenle Türkiye’de düzen içi bir muhalefet partisi ekonomik krizde dahi muhalefet rolünü oynayamıyor. 

İşin içine ekonominin, yani yaşamsal kaynakların girmediği, tartışmanın çok açık şekilde işçi sınıfı ve patronlar arasında dönmediği konularda muhalefet rolünü oynamaya çalışanlar, mesele tam da bu düzenin temel konularına gelince dut yemiş bülbüle döndüler. Çünkü bu noktada hepsi aynı cephede duruyor. Göstermelik dahi olsa emekçi sınıflar adına konuşmaya çalışan yok. 

Son kriz Türkiye’deki muhalefet komedisinin ipliğini pazara çıkardı. İyi de oldu, çünkü Türkiye uzun yıllardır AKP ve "kalan herkes" gibi sağlıksız bir taraflaşma içinde kısılıp kalmıştı.

Türkiye’deki sorun muhalefet sorunu değil, o devir kapandı artık. Sorun işçi sınıfının tekrar ayağa kalkması sorunudur. Son dönemde yaşanan kıpırdanmalarsa, önümüzdeki dönem bu kısır döngünün kırılabileceğinin sinyallerini veriyor.