Birtakım yan yana gelişler

Amerikalı gazeteci John Reed’in Dünyayı Sarsan On Gün kitabı, insanlığın büyük ütopyasını yeryüzüne indiren, eşitlik ve özgürlük temelli bir düzenin kurulabileceğini gösteren o büyülü devrim günlerinin en canlı kaydını tutar. Kitap büyüsünü Reed’in anlatım gücünden değil, o anda varolanı olduğu gibi aktarabilmesinden alır, büyülü olan devrimdir. 

Her sayfası ayrı bir heyecan taşıyan kitaptan en çok akılda kalan bölüm neresidir diye sorsak büyük çoğunluk Bolşevik işçiyle Menşevik devrimci genç arasında geçen diyaloğu hatırlayacaktır. Lenin’in Alman ajanı olabileceğini, Bolşeviklerin devrimi tehlikeye attığını, Rusya’nın henüz sosyalizm için uygun gelişkinlikte olmadığını ve daha bir sürü şeyi işçinin sert ama anlamaz bakışları karşısında sıralayan çok bilmiş devrimci gence işçi her fırsatta aynı şeyi söyleyerek karşılık verir: Dediklerini anlamıyorum, bildiğim tek şey iki sınıf vardır, burjuvazi ve proletarya, birinden değilsen öteki taraftasındır...

Bolşeviklerin çağrısı uzun yıllar boyunca karşılıksız kalmış; liderleri yurtdışında küçücük izbe bir evde, sürgünde saklanmıştır; onlarsa küçük, inançlı ve çalışkan bir devrimci örgüt olarak uçsuz bucaksız Rusya topraklarında hep kafalarının dikine ve aynı doğrultuda mücadelelerini sürdürmüşlerdir. 

Ta ki talihin kırıldığı o önemli buluşma anına kadar. Bolşevikleri birkaç yüz kişilik ufacık bir örgütten, devrimin muzaffer partisi haline getiren, ekmek parası için köyünden kente göçmek zorunda kalan Rus işçisinin kulağına fısıldadığı o sırdır. O sır, örgütlenmiş halk kitlelerinin işçi sınıfının önderliğinde iktidarı alması gerekliliğidir. Bu Bolşevik formül, o güne kadar Rusya’da kimsenin ortaya koymadığı bir yol haritasını çok berrak bir şekilde işçilerin eline tutuşturuvermiştir. 

Bolşeviklerle Rus işçisinin buluşması Rusya topraklarında o güne kadar olmayan bir tipi ortaya çıkarmıştı: Bilinç kazanan öncü işçi. Bu işçi küçük Bolşevik örgütün büyük sırrını önce Rusya topraklarında azınlık olan işçi sınıfının içlerine, sonra uçsuz bucaksız köylü yığınlarına kadar ulaştıracaktır. 

Rus işçisi Bolşeviklerle buluşana kadar hayli dolambaçlı yollardan geçmiştir oysaki. Önce köylüdür, “çar baba”dan çare bekler; oradan çözüm bulamayınca kaybettiği mutlu kır hayatını geri getireceğini iddia eden başka örgütlerin peşine takılır; ekmek parası için kente göçer ve demokratik taleplerin peşinden giderek bir burjuva demokrasisi hayali kurar... 

Bolşeviklerse devrimi getirecek bu birlikteliği sağlamak için iki şeyi dikkatle uygulamışlardır. 

Öncelikle kendi öncülleri gibi yapmamışlar, Rusya geri bir köylü ülkesi diye sosyalizmi imkansız görüp çoğunluk olan köylülere ulaşmak için köylere gidip devrimci vaazlar vermeye kalkmamışlar, -ki romantik devrimcilerin bu peygamberce davranışı, köylüler tarafından sopayla kovalanmakla son bulmuştur- her ne kadar azınlık olsalar da devrimin öncü sınıfı içinde kök salmak için gözlerini kentlerdeki Rus işçilerine dikip, onları örgütlemek için uğraşmışlar ve yeni bir devrimci tipi, sosyalist devrimci Rus işçisini ortaya çıkarmışlardır.

Diğer taraftan özellikle 1905 devriminden sonra hareketlenen ve büyük bir serbesti kazanan Rus siyasetinin türlü çeşitli tartışmalarına saplanıp kalmamışlardır. Taktik işbirlikleri haricinde, Rusya’da da moda olan “solcuların birliği” gibi tartışmalara (bazı şeyler hiç değişmiyor) prim vermemiş, orada zaman kaybetmemeyi bilmişlerdir. Devrim anında neredeyse tüm örgütler birbirlerinin pozisyonlarını kollarken, Bolşevikler için ilk bakılacak nokta işçi sınıfındaki örgütlülükleri, yani öz güçleri olmuştur. 

İşte Rus işçisini “iki sınıf vardır” sadeliğine getiren bu Bolşevik düstur olmuştur. 

Bu hikayeyi şimdi niye mi anlattık... 

Çünkü bazı yan yana gelişler tarihin seyrini değiştirme gücüne sahiptir ve Bolşeviklerin formülü o günlerden beri çok değişmemiştir. 

Bursa’dan yürüyüş başlatan Cargill işçilerini İstanbul’da karşılayanlar arasında, Flormar işçileri aylardır direnirken onlarla fabrika önlerinde, Anı Tur emekçileri basın açıklaması yaparken hemen arkalarında, 3. havalimanı işçileri başkaldırırken ve sonra gece konteynırlara döndüklerinde yanlarında kimler mi vardır?

Bu sorunun yanıtını şimdilik sadece yan yana gelenler biliyor, ama bir gün nasılsa herkes öğrenir...