Tony Gatlif ve Öfkelileri: “Indignados”

“18 yaşına kadar tam bir serseriydim... 13 yaşında doğduğum topraklardan kaçıp Marsilya üzerinden Paris’e gelmiştim... Uyumak için girdiğim sinemalarda Godard’ın ‘Serseri Aşıklar’ filmi ve Martial Solal’in müziğine çarpıldım. Bir de (1966’da) ‘Sulardan Kurtarılan Boudu’da görüp, serkeş rolüne hayran kaldığım sinema ve tiyatro sanatçısı Michel Simon’u oynadığı bir tiyatrodan çıkarken yakalayıp akıl danıştım. Tavsiyesiyle süründüğüm ıslahhanelerden Simon’un ajanının yönlendirmesi ve bir doktorun tanıştırdığı tiyatro hocası Jacqueline Jabbour sayesinde hayatım kurtuldu. Okuma yazma öğrenmezden önce tiyatro okulunun sınavını geçebilmek için Apollinaire’in ‘Mirabeau Köprüsü’ şiirini sesli dinleyerek ezberledim... Bütün öğrenciler sabun kokardı, ben bir tuhaf... Othello’nun provalarında karşımdaki kızcağızı o kadar korkutmuşum ki, gerçekten boğazlıyacağım diye kaçıp yatağın altına saklanmış...”

İşte yukardaki sözlerin sahibi bu korkunç (!) adam, şu anda yeryüzünde yaşayan en ünlü “Çingene” sinema yönetmeni, senaryo yazarı, yapımcı, oyuncu, müzisyen Tony Gatlif (*). Ardında kitaplara sığmayacak yoğunlukta bir yaşam var. Babası Cezayir Berberisi, annesi Endülüslü Roman. 10 Eylül 1948’de Cezayir’de doğan Gatlif Sarkozy’lere, Le Pen’lere rağmen Fransa’nın henüz yaşayan güzel-melez yüzü. Çünkü insanlığa hassas, çünkü farklılıkları seviyor. Sevmekle yetinmiyor. Onları yaşatmak için mücadele veriyor. Bütün dünyada Romanların yanında. Belleği güçlü olanlar hatırlayabilir. Sulukule’ye iki kez gelen Gatlif son olarak 2008 Nisan’ında kardeşlerinin yanına gidip ‘bilfiil’ destek vermişti. AKP iktidarına da protesto mektubu yollamıştı.

Sarkozy Karabasanı ve Hessel Mucizesi
Fransız sinemacı hayatının en önemli karabasınını iki yıl önce yaşadığını anlatıyor: “Nicolas Sarkozy 2010’da Grenoble yaptığı konuşmada Romanlara, göçebelere, daha da genelde yabancılara savaş açmıştı. Yıkılmıştım. 30 yıllık sinemacı hayatım tümüyle boşa gitmişti. Her şeyi ‘rate’etmiştim. Romanların Soykırımı’nı dahi tanıttıramamıştım. Savaşta (2. Dünya Savaşı) 500 bin Roman yok edilmiş, çok sayıda Roman Fransa’da 1946’ya kadar Toplama kamplarında yaşamak zorunda kalmıştı... Avrupa yeniden bir cinayet ve ayrımcılık çılgınlığına gömülüyordu. Sinema yapmak ne işe yarıyordu?

Tony Gatlif’i içine düştüğü depresyondan önce Arap ülkelerinde başlayan ayaklanmalar uyandırıyor. Ancak onu gerçekten “titretip kendine döndürten” Stéphane Hessel mucizesi oluyor. Tony Gatlif son yıllarda bütün dünyada bir çok başkaldırının sesi, sözcüsü, öncüsü, eski diplomat, sivil toplum aktivisti, Sınır Tanımayan Yurttaş 95 yaşındaki bilge direnişçi Hessel’in 30’un üstünde dilde milyonlar satan küçücük kitabı “Öfkeliler”i (Türkçesi Cumhuriyet Kitapları’nda) okuduktan sonra inanılmaz bir heyecan duyuyor.

Duygu, düşünce ve girişimini, “Bu kitabı okuyuncaya kadar sürekli Romanlara uygulanan baskılar ve adaletsizlikler nedeniyle sadece onların davasıyla uğraşıyordum. Okuyunca sanki oksijen çarptı. O son derece yalın ve basit bazı cümleler beklediğim işaretlerdi adeta, benim için yazılmıştı sanki. Gittim buldum Hessel’i. Konuştum. Böylelikle yalnızca bir dost kazanmakla kalmadım. Mutlaka bir şey, bir film yapmalıydım. Beni tanıyormuş. Kabul etti. Ama ne ve nasıl yapacağımı bilmiyordum. Kitaptan esinlendim ancak telaşımdan senaryo bile yazamadan filme giriştim”, sözleriyle özetleyen yönetmen sinemasıyla “Sınır tanımayan sefalet”e, haksızlıklara savaş açmış.

“Indignados”
Tony Gatlif’in yarı belgesel yarı kurmaca filmi “Indignados/ Öfkeliler” geçtiğimiz Çarşamba günü Fransa sinemalarında gösterime girdi.

BM Yüksek Mülteciler Komiserliği’ne göre 2010 sonu itibariyle dünyada 43 milyonun üstünde mülteci var. Savaştan, açlıktan, salgınlardan, baskılardan, doğal felaketlerden, bozulan iklimlerden kaçan veya varlıkları bir biçimde başkalarını rahatsız ettiği için yurtlarından, topraklarından sürülen, haklı ve son derece sıradan insani nedenlerle daha iyi bir dünya, daha güzel bir yaşam özlemiyle yanıp tutuşan milyonlarca insan Kuzey’e, Batı’ya, uzağa kaçmaya, sığınmaya çalışıyor. Çok büyük bir kısmı kurda, kuşa, balıklara yem olurken veya insanlıkla ilişkisi olmayan kamp veya yörelerde kırılırken az bir kısmı düşünü gördüğü ülkelere ulaşıyor. Fakat o düşlenen toplumlar ne durumda? Ağırlamak isteyen kim? Kaçak, tehlikeli gördüğü yabancıyı, göçmeni, “öteki”ni bağrına basmaya ne kadar hazır?

Gatlif’in kamerası Yunanistan sahillerine vuran sahipsiz ayakkabılar, eşyalarla karşılıyor seyirciyi. Sonra denizden canlı Afrikalı bir genç kız, Betty çıkıyor. Ölümle yüzyüze bir yabani hayvan ürkekliğiyle içerilere, kentte koşuyor. Köprü altları, metruk binalar, terk edilmiş demiryolları çevresine üşüşmüş 1001 milletten insan yeni geleni endişeyle izliyor. Kamera genç Betty’nin gözü olacaktır. Betty kendini Yunanistan, İspanya ve Fransa’daki başkaldırılar içinde bulacaktır. Bu arada Betty’nin dramı çevresinde kısmen de olsa kaçak göçmenlerin yaşamlarına sessizce tanıklık ediyoruz. Paris’in yakın banliyölerinden Montreuil’de bir kahvede gözüne kestirdiği 18 yaşındaki Senegalli Mamebetty Honoré Diallo’ya filmin tek kurmaca başrolü, Betty’i veren yönetmen, genç kızın gerçek hayatta 4 yıldır normal oturma iznini elde etmek için uğraşan bir göçmen olduğunu da hatırlatıyor.

Filmi çekmeye karar verdiğinde İspanyol Öfkeliler eylemdeymiş. Kamerasını ve Betty’i almış yanına, dalmış o kalabalığın içine. Çekime İspanya’dan başladığı ve İspanya’daki eylemlerin Hessel’in metnine en yakın olmasından ötürü de filmine “Indignados” adını vermiş ve yine İspanya’da noktalamış. Diyalog veya konuşma yerine duvar yazıları, afişler, pankartlar, Öfkelilerin şiddet içermeyen eylem ve çığlıklarını konuşturmuş... Hessel’in teşhisini yansıtmış: “Durum acildir. Mali kapitalizmin zıvanadan çıkması tüm dünyayı, halkları, milyonlarca insanı daha zorlu bir krize sürüklemekte, işsizliğe mahkum etmekte, sefalete batırmaktadır... Ayrımcı ve ırkçı şiddet, uygarlıklar çatışması, halkları Tanrı adına birbirilerine karşı kışkırtmak, kültür uyuşmazlığı ya da sadece ‘öteki’ne duyulan kinin körüklenmesi de cabasıdır.” Gatlif sinemanın da müzik, edebiyat ve diğer sanat türleri gibi bu olgulara karşı savaş vermesi gerektiğini savunuyor: “Zaten bütün filmlerim öfkeli, ben öfkeli bir yönetmenim. Hayır, diyen filmler çekiyordum. Ama artık angajeyim, bundan böyle hiç susmayacağım.” İspanya, Yunanistan, Fransa ve Tunus’ta çektiği başkaldırı görüntülerini bile daima onay alarak, bir çok yerde gizlilik ve anonimliğe sadık kalarak hazırlamış. Gatlif’in bütün filmlerinde olduğu gibi müzik de önemli bir rol oynuyor.

Yaklaşan seçimlerde kendini Sol Cephe’ye daha yakın hissettiğini belirten Tony Gatlif, bazı değişimleri garantiye alabilmek için oyunu Sosyalist Partisi’ne vereceğini de açık açık söylüyor. “Dünyada eşitsizlik giderek artıyor. Öfkeliler hareketinin durması için bir neden yok. Filmim bir şeyler değiştirebilirse ne mutlu. Bu nedenle gösterime girişini Fransa’daki seçimler öncesine aldırdım. Amacım sistemin yıkılması değil. Umudun yürümesi, ayaklanması...

(Indignados/Öfkeliler Madrit’te eylemde.)


....................................................
(*) http://www.tony-gatlif.com/
....................................................
[email protected] / Paris – 10 Mart 2012