SoL'dan Sola ilk ikaz

Geçtiğimiz 30 Eylül, 9 Ekim ve 11 Ekim’de Fransız “Derin Sol”unun aktif kitlesel kesimi eyleme geçti. İki hafta içinde François Hollande ve “Sosyalist” takımının ilk altı aylık icraatına karşı ilk “ikazcı”lar sokağa çıktı. İlk uyarılara dün eklenen 120 ünlü iktisatçının çağrısı ise yaşananların yalnızca emekçiler ve onların bir avuç temsilcisinin “ayrıcalıklarını kaybetmek” kaygısından kaynaklanmadığının yeni bir kanıtıydı.

Özellikle Avrupa Birliği yaptırımları nedeniyle çalışanlar ve emeklilerden yükselen ilk düşkırıklığı ve memnuniyetsizlik homurtuları dışa vurdu. Gerçi ortalama bir sol seçmen bile cumhurbaşkanı François Hollande’ın ülkede köklü bir değişime gidebileceği veya AB’nin neoliberal genel ekonomi politikasını değiştirebileceğine inanmıyordu. Kamuoyu en azından seçim öncesinde verilen sözler çerçevesinde (kısa adıyla) Avrupa İstikrar Mekanizması’nın (AİM) egemenliğinin, Alman Şansölyesi Angela Merkel’in kişiliğinde simgeleşen çağdaş kapitalizmin Avrupa özelinde artan baskısının frenlenmesini umuyordu. Evet, Hollande ülke içinde ilk bakışta göze ve kulağa hoş gelen birkaç sosyo-ekonomik estetik (!), hatta kayda değer idari ve insani müdahale gerçekleştirmişti. AİM’na Avro bölgesinde büyüme amaçlı birkaç paragraf da ekletmişti. Ama en önemlisi, Hollande başlangıçta ‘Sosyalist iktidar’ın ilk 6 aylık eylem programında AİM’nı yeniden müzakereye açmayı vaat etmişti. Bu konuda Sosyalist Partisi belge ve söylemlerinde kesin kayıtlar mevcuttu. Fransa’nın demokrat güçleri ve Solun soLu seçimler sırasında eski cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ile neoliberal muhafazakâr ortaklarına karşı geleneksel ilerici bir seçeneği destekliyerek sınırlı da olsa ülkede esen umut rüzgarlarını pekiştirmişti.

Halbuki örneğin arşivcilerin ustalıkla yakaladığı başka ipuçları vardı ki, hiç olmazsa tam bu noktada pek iyimserliğe yer bırakmıyordu. 6 Mayıs 1992’de genç bir sosyalist milletvekili, François Hollande (Hollande 1988’de çekilen ilişikteki fotoğrafta eski eşi Ségolene Royal ile Millet Meclisi önünde görülüyor.) Meclis kürsüsünde yaptığı bir konuşmada (gerçek) görüşünü, (art)niyetini şu sözlerle gözler önüne seriyordu:

“Küreselleşmeyi kabul ettiğimize göre mali, parasal ve bütçesel birtakım zorlamalara tâbiyiz demektir. Bu noktadan itibaren tek geçerli tartışma uluslararası kapitalizmin kurallarını kabul edip etmeyeceğimiz etrafındadır. Eğer küreselleşme oyununa giriyorsak mali, parasal ve ek olarak da Avrupa kurallarını kabullenmek zorundayız...”

Önce sokak konuştu
Gerçek demokrasinin vazgeçilmez unsurlarından sokağın sesi Fransa’da iki haftadır tekrardan duyulmaya başlandı. 30 Eylül’de aralarında Sol Cephe ve Yeni Antikapitalist Parti’nin de bulunduğu 60 sol örgütün çağrısıyla Paris sokaklarını çınlatan 80 bin kişi “Dayanışmacı Bir Avrupa İçin Dar Paracı ve Sıkı Kemerci Bir Antlaşmaya HAYIR!” dedi. İktidara taşıdıkları Hollande ve arkadaşlarına sözlerini hatırlatıp yalnızca mali hesaplarla bir Avrupa Birliği’nin kurulmasına izin vermeyeceklerini haykırdılar. Bu hafta Meclis ve Senato’da oylanan AİM tasarısı Sarkozy dönemindeki biçimiyle yasallaştı. Koalisyon ortağı Yeşillerin, Sol Cephe grubunun ve Sosyalist Partisi sol kanat muhalefetine rağmen hükümet, sağ partilerin desteğiyle ve ciddi bir farkla AB’nin istekleri doğrultusunda bir girişimi gerçekleştirmiş oldu. Sol muhalefet ülkenin ulusal egemenliğini zedeleyen AİM Paktı’nın halkoyuna sunulmasını istiyordu. Son yoklamalara göre Fransız kamuoyunun yüzde 64’ü AİM’a karşıydı.
İlk bakışta doğrudan AİM ile ilintili olmasa da, sosyalistlerin iktidara gelmesini bekleyen bir dizi büyük işletme son aylarda çok sayıda çalışanını işten çıkartmaya başladı. Krizi bahane eden işverenler fabrika ve bazı üretim birimlerini birbirinin ardından kapatmaya girişti. Başta PSA Peugeot, ArcelorMittal ve Sanofi gibi dev firmalar olmak üzere onlarca işletmeden gelen yaklaşık 60 bin istihdama son verme haberi sosyal ve ekonomik mücadeleyi kamçıladı. Ülkenin en güçlü sınıf sendikası CGT’nin çağrısıyla 9 Ekim’de Fransa çapında toplam yaklaşık 90 bin kişilik (nispeten küçük bir topluluk) ilk yürüyüş ve gösterilerini düzenlediler. Emekçiler kendine “Sol” adını yakıştıran bir iktidar var, diye durmayacakları hatırlatıp eylemlere giriştiler.

Son olarak da 11 Ekim’de emekliler sokaklardaydı. Zira hükümet belli bir gelir diliminin üstünde olan emeklilerin maaşlarını ilk yıl yüzde 0,15 ikinci yıl ise yüzde 0,3 indirmek niyetinde.

120 İktisatçının Çağrısı: “Tehlike Alarmı”
L’Humanité gazetesi dünkü baskısının (12-13-14 Ekim) kapak dosyasını “İsyanda 120 İktisatçı Kemer Sıkmaya Karşı” manşetiyle, hükümetin ekonomi politikasını şiddetle eleştiren 120 önemli iktisatçının Alarm Çığlığı ya da Tehlike İkazı’na ayırmıştı. İktisatçıların “Avrupa Bütçesi Antlaşmasına Hayır!” başlıklı çağrısı önce 2 Ekim tarihli Le Monde gazetesinde bazı bölümler ve Fransız Komünist Partisi’ne yakınlığıyla bilinen bazı isimler çıkartılarak yayınlanmıştı. 120 iktisatçı L’Humanité aracılığıyla Le Monde gazetesinin bu tavrını kınayıp çağrılarını yineliyorlar. Aralarında Louis Adam, Paul Boccara, Yves Dimicoli, Jacques Généreux, Esther Jeffers, Paul Jorion, Catherine Lebrun, Pierre Lévy, Frédéric Lordon, Jean Magniadas, Catherine Mills, Alain Morin, Alain Obadia, André Orléan, Christophe Ramaux, Jacques Rigaudiat, Dominique Taddei ve Philippe Zarifian gibi çoğunluğu tanınmış üniversite rektörü, profesörü ve araştırmacı 120 bilim insanı hükümeti iki eksende uyarıyorlar:

1) Avrupa’nın geleceği çözümler hakkında düzenlenecek demokratik tartışmalardan geçmelidir.
2) Avrupa Merkez Bankası (AMB) yeniden yönlendirilmelidir.

İsyancı iktisatçıların tespitleri şöyle başlıyor:

“AB 2008’den bu yana geçmişte eşi olmayan bir krizle karşı karşıyadır. Liberal iktisatçıların iddialarının tersine bu kriz kamu borçlanmalarından kaynaklanmamaktadır. Maastricht ölçütlerine daima saygılı davranmış İspanya ve İrlanda bugün mali piyasaların hücumlarına maruz kalmaktadır. Bütçe açıklarının yükselmesi (kısmen) en büyüklere sunulan vergi hediyeleri, ticari bankalara verilen kamu yardımları ve borçların yüksek faiz hadlerinde kalmasına neden olan mali piyasalara yapılan desteklerden kaynaklanmaktadır.

Krizi açıklayan diğer nedenler ise kredi düzenleme mekanizmalarının yokluğu tümüyle istihdam, kamu hizmetleri ve üretici faaliyetler aleyhine çalışan sermaye akışlarıdır. Krizi besleyen özel bankaları kayıtsız şartsız destekleyen AMB’dır. Halbuki aynı AMB iş devletlere geldi mi, ‘Katı Kayıtlar’ şartı koşmaktadır.”

Amerikan Federal Bankası dahil diğer merkez bankalarının devletlere doğrudan kredi vermesine karşın AMB’nın devletlere gelecek yatırımları için bile doğrudan kredi veremediğini belirten 120’ler, bu eksikten yararlanan özellerin yarattığı Avrupa içi mali dumpinglerden ötürü AB’deki krizin vahimleştiğini altını çizmişler. Avrupa bütçelerinin aşırı darlığının krizi derinleştiren bir başka etken olduğunu da hatırlatmışlar.
François Hollande’ın seçim öncesi verdiği AİM antlaşmasını yeniden müzakere etme sözünü tutmayarak, kendinden öncekilerin (Sarkozy-Merkel) politikasını sürdürmesini “trajik bir hata” niteleyen 120’ler sözüm ona Büyüme Paktı eklentisini gülünç bulmuşlar:

“Hükümetleri ‘dengeli bütçelere’ zorlayarak, ülkelerin ekonomilerini harekete geçirme kapasitelerini sınırlıyan bu antlaşma resesif (durguncu) mantığıyla şu andaki dengesizlikleri mekanik bir kaçınılmazlıkla daha da vahimleştirecektir. Resesyonda olan birçok üye ülkenin iç pazarı daha da azalacağından istihdam ve faaliyet alanları daha da daralacaktır... Sözüm ona ‘Avrupa dayanışması’ yalnızca büyük özel mali gruplar için teminat olmaktan öteye geçemeyecektir...”

AİM’nın mükemmel bir antidemokratik kurum örneği olduğunu ileri süren isyancı iktisatçılar, bu mekanizma aracılığıyla verilecek kredilerin sadece spekülasyonları teşvik edeceğini, halklara çok sert daralma politikaları uygulanmasına neden olacağına, halbuki kamu borçlarından kurtulmanın tek yolunun özel yatırımcıların nüfuz ve egemenliklerinin kırılmasından geçtiğini vurgulamışlar. Krizden çıkış yolları ve çözüm önerilerinin mutlaka açık ve demokratik tartışmalarda yattığına dikkat çeken 120’ler Avrupa’nın geleceğinin farklı koşullarda kurulması gerektiğini savunuyorlar. 120’ler bu amaçla oluşturulacak demokratik yönetimli bir Avrupa Fonu’nun toplumsal ve çevreci bir gelişme için gerekli olan dinamizmi doğuracağına olan inançlarını (da vesileyle) belirtmişler.

“Sosyal ve ekolojik hedefler muazzamdır. 5 milyon işsizli, 10 milyon yoksullu bir Fransa’nın liberal politikalarının uzantısı karanlık bilançolarını tersine çevirmek olasıdır. Gerekli araçlara sahip olabilmenin yoluysa öncelikle mali piyasalara rehine olmadan, onların kıskaçlarını kırmaktan geçmektedir...”


(Fransız emekçileri sermayenin kıskacına karşı 9 Ekim yürüyüşünde.)
.....................................................................
Paris – 12/10/2012 – [email protected]