Sol Cephe ve Mélenchon – 4: Hedef toplumsal ve bireysel değişim

Jean-Luc Mélenchon geçtiğimiz 14 Nisan Cumartesi günü 11 yaşında Fransa’ya ilk ayak bastığı Marsilya kentindeydi. O tarihte onu kaç kişi karşılamıştı bilmiyoruz, ancak yarın ilk turu yaşanacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin Sol Cephe adayını tam 50 yıl sonra 100 ile 120 bin arası ateşli ve kararlı, köklü düzen değişikliği isteyen insan bekliyordu. Mélenchon’un her konuşmasında da vurguladığı gibi Sol Cephe’nin programında nihai hedef yalnızca bir toplumsal ilerleme değil, toplumu oluşturan her bireyin tek tek özgürleşmesidir. Başka bir deyişle emekçilerin, sömürülenlerin yüzyılların potasında damıtılmış hak ve taleplerine ulaşması, “tüm zincirlerinden kurtulmasıdır.” Bugün kısaca son bölümlerini ele alacağımız Sol Cephe Programı (SCP), alternatif toplumsal tasarısında, her kişinin yaşamını her türlü baskıdan arındırılmış biçimde kurabilme kendi gücünü, yeterliliğini (potansiyel) geliştirebilme koşullarını yaratmayı amaçlıyor.


(Mélenchon’u her gittiği yerde heyecanla karşılayanlar yarın Fransa’da sandık başına gidiyor!)

'Başka bir Avrupa kurmak Lizbon Antlaşması'ndan kurtulmaktan geçer'
13 Aralık 2007’de 27 AB üyesi ülke arasında imzalanan Lizbon Antlaşması (LA), her üye tarafından kendi ulusal kurallarına göre onaylanıp 1 Aralık 2009’da yürürlüğe girdi. 145 sayfalık son derece çapraşık bu metin Roma (1957) ve Maastricht (1992) Antlaşmaları’nın sentezi sayılan (ve Avrupa Anayasası oluşturmak fikriyle doğan) Avrupa Anayasası İçin Antlaşma’nın (2004-Roma) yenilenmiş, “çekidüzen verilmiş” versiyonudur. 2005’te Fransa ve Hollanda’da düzenlenen halkoylamaları Anayasa’ya dönüşmeye niyetli AAİA metnini dehleyince Avrupa’nın diğer neo-liberal ağaları kendi halklarının olası tepkilerinden ürktüler. Metin kızağa çekildi. Belli bir soğumanın (!) ardından bu kez yalnızca ulusal parlamentolarda o(na)ylanmak kaydıyla Lizbon Antlaşması piyasaya sürüldü. Resmi amaç AB kurumlarını tümüyle baştan düzenlemek, onlara (ulusal egemenlik ötesi) yeni bir işlerlik ve işlevsellik kazandırmaktı. SCP’nın eleştirel LA tanımını ise şöyle özetlemek mümkün: “Lizbon Antlaşması, son yüzyıllarda demokrasi ve emekçi mücadelesinin kazandırdıklarını imha için serbest rekabeti zorunlu kılar. Sosyal adalet ve çevre kıyımı pahasına serbest mübadeleyi teşvik eder. LA ‘avrokrat’ kurumlar aracılığıyla giderek artan otoriter bir eğilimin de simgesidir. Çağımız kapitalizminin tüm çıkmazları LA bünyesinde yoğunlaşır.

SCP kısa vadeli hedefi belirlemiş, “Avrupa’yı Lizbon Antlaşmasından azat edeceğiz!” Nasıl? Bunun için öncelikle: “A+P’ya son verilecektir.”

Avro ailesinde ilk evliliğinden adı “Competitiveness Pact/ Rekabetçilik Paktı” olan, daha sonra “Pact for the Euro/ Avro İçin Pakt” adını alan söz konusu antlaşma 17 ülkeyle izdivaca girince “Euro Plus Pact/ Avro Artı Pakt”lığına (A+P) terfi etti. SC A+P’ya son verecektir. Zira A+P kaba hatlarıyla bütçe açıklarını kapatmak, ulusal bütçeleri dengelemek bahanesiyle ücretleri düşürmeyi işgücünü esnekleştirmek gerekçesiyle emeği köle kılmayı sıkılaştırılmış AB ekonomi politikalarıyla liberalizm aşkına ulusal siyasetleri esir almayı amaçlıyor. A+P’nin yerine bir Avrupa Toplumsal, Çevre ve Dayanışma Vakfı kurulacaktır. Ve derhal yeni bir Avrupa Antlaşması için siyasi ve diplomatik mücadeleye girişilecektir. Avrupa Merkez Bankası tümden gözden geçirilerek yeni tüzüklü, amaçlı ve işlevli bir yapı oluşturulacaktır. Avrupa Komisyonu’nun yetkileri kısıtlanarak, Avrupa Parlamentosu’nun daha etkin bir rol oynaması sağlanacaktır. Emperyalist ve yeni-sömürgeci müdahalelere karşı çıkabilecek laik, bağımsız, barış ve uluslararası dayanışmadan yana bir AB’ye ihtiyaç vardır. Başta Filistin halkı olmak üzere halkların haklarına saygılı bir Avrupa kurulacaktır. Fransa Avrupa’daki tüm ilerici güçlere yapacağı çağrılarla yeni yapılanmanın girişimciliğini üstlenecektir. Fransa Avrupa’da sosyal ve politik hak uyumlarını önceliklerinin başına yerleştirecektir. AB surlarla çevrili “Kale” olmaktan çıkartılıp birlik dışı yabancıların dışlanmasına ve boy hedefi haline getirilmesine neden olan siyaset ve uygulamalara derhal son verilecektir. Schengen Antlaşmaları yeniden gözden geçirilecektir. Kadın-erkek eşitliği AB’nin en temel değerleri arasına alınacaktır.

'Dünya böyle süremez!'
Sol Cephe Programı hedefleri arasına yalnızca Fransa veya Avrupa’yı koymamıştır. ABD’nin dümen suyuna girmekten öteye gidemeyen Sarkozy liberal küreselleşmeye karşı herhangi bir seçenek geliştirmekten acizdir. Dünyanın 5. büyük ekonomik gücü Fransa’yı farklı yöneterek dünyanın siyasi gidişatına yeni ufuklar açılabilir. Fransa uluslararası planda işbirliği ve dayanışma siyasetlerinin önünü açmak zorundadır. Nasıl? Bunun için öncelikle:

Fransa Afganistan’dan derhal askerlerini çekecektir. Fransa NATO’dan çıkacaktır. Fransa Filistin Devletini derhal tanıyacak , AB’den de aynı karara katılmasını isteyecektir. BM’de reformlar yapılmalı, yeni birtakım ölçütlere göre hiyerarşi yeniden düzenlenmelidir. BM denetiminde bir Uluslararası İklim ve Çevre Adaleti Divanı oluşturulmalıdır, der SCP. Halklar arası kardeşlikten, barış hizmetinde bir siyasete Fransa dünya arenalarında farklı adımlar atacaktır. Örneğin, tüm yoksul ülkelerin borçlarını tek yönlü olarak silecektir. Tobin Vergisi (yeryüzü borsa ve mali piyasalarında yapılan tüm işlemlerden belli bir harç kesmek) gibi uluslararası vergilerden elde edilecek gelir ve fonlarla yoksul ülkelerin temel ihtiyaçlarını karşılamak, sanayi, eğitim gibi alanların altyapılarının geliştirilmesine katkıda bulunulacaktır. Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) dar para, Dünya Ticaret Örgütü’nün serbest mübadele siyasetlerine karşı çıkmak, gerekirse yeni uluslararası kurumlar oluşturulması yoluna gidilecektir. Nükleer ve de çok taraflı silahsızlanma politikaları savunulup, Unesco ve BM Şartı’nın öngördüğü Barış Kültürleri’ne sahip çıkılacaktır.

Sol Cephe’nin kültür, sanat ve eğitim alanlarında öngördüğü önlem ve eylemler ise Mélenchon’un 2 Nisan’da Bataclan konser ve gösteri salonunda yaptığı bir toplantıda çok sayıda aydının katılımıyla ele alındı, tartışıldı. Bu konuda da bir süre sonra ayrı bir yazı yazmak niyetindeyiz. Zira dünyada “Fransız istisnası” dendiğinde akla ilk gelen kültür politikasıdır. Bu alan da geçtiğimiz 5 yıllık Sarkozy döneminde ciddi yaralar aldı.

Devrimci solun mesajı geçti
Tüm kamuoyu araştırmacılarının, siyaset ve basın-yayın uzmanlarının da teslim ettiği gibi Sol Cephe’nin ortak adayı, Jean-Luc Mélenchon bu seçimlerin gerçek sürprizini ve en dinamik adayını oluşturdu. Daha resmi adaylıktan önce, SC’nin ve kişiliğin seçim seferberliğine giriştiği 29 Mayıs 2011’de yüzde 3’lerden başlayan kamuoyu desteği içinde bulunduğumuz Nisan ayında yüzde 17’yi aşmıştı. Bu hafta yayınlanan son araştırmalar kendisine yüzde 15 civarında bir şans tanısa da Sol Cephe 30 yıldan beri radikal solun özlediği bir seçim kampanyası ve ilerici, alternatif bir toplumsal tasarıya imza attı. Bu tasarı toplum nezdinde ciddi bir ilgi gördü. Birtakım seçmenler, gönüllerinin Mélenchon’da olduğunu söyleseler de ilk turda oylarını (ki böyle olacağı bir gerçek) ne olur ne olmaz kaygısıyla solun 2. turdaki baş adayı Sosyalist lider François Hollande’a verecekler. Mélenchon alacağı rakamın ötesinde temsil ettiği Fransız Devrimci Sol’unun belli başlı tezlerini kitlelere başarıyla aktardı. Milyonlarca insan, kimisi meraktan, kimisi inançtan Mélenchon’un miting ve toplantılarına katıldı. Yine milyonlarca ilgili ilgisiz insan radyolarda, televizyon ekranlarında da bir hayli parlak bir performans sergileyen Mélenchon ve önerilerinden etkilendiler. Toplum mesajları, önerileri tartışıyor. Bu sayede Fransızların olası bir Hollande yönetiminden beklentisi yüksek. Bir ay sonra yapılacak genel seçimler de ülkedeki sol eğilim ve dalgayı kanıtlarsa Fransız solu benzersiz, gerçekten tarihi bir durumla karşılaşacak. Çünkü hem Cumhurbaşkanlığı makamı, hem Meclis, hem de Senato solun denetiminde olacak. Fransız halkının yarısının çoğundan fazlasının beklediği bu durum Devrimci ve Radikal Sol için bulunmaz bir fırsat. Kitleler yani emekçiler ve ücretliler SCP doğrultusunda harekete, eyleme hazır. Yeter ki doğru yönlendirme verilebilsin çalışanların, işçi sınıfının hassasiyetleri, istekleri doğru kavranabilsin.

Sol Cephe Programı’nın son sayfalarına Makyavel’den hoş bir alıntı eklenmiş: “Tiranların (zorba yöneticilerin) kalesi, halkların (kitlelerin) hareketsizliğidir.”


(Jean-Luc Mélenchon 11 Nisan Marsilya)
............................................................................
21 Nisan 2012 – Paris / [email protected]