Angaje yurttaş Cantona

Futbolun biraz yanından geçmişseniz, asgari bir aşinalığınız, yarım göz-kulak izlemişliğiniz dahi olsa Eric Cantona adını mutlaka duymuşsunuzdur. 1966 Marsilya doğumlu bu Fransız futbol yıldızı İngiltere’de geçirdiği 6 sezonda önce Leeds United’ı (1992), sonra da 4 kez (1993, 94,96, 97) dünyanın en paralı ve pahalı takımı Manchester United’ı şampiyon yapan adam olarak bilinir. Premier League sponsoru Barclays Bankası’nın yaptırdığı bir kamuoyu araştırmasına göre Cantona İngiltere’de bütün zamanlar “En Sevilen Futbolcusu” seçilmiş. “King Eric” lâkaplı Cantona’ya bu olağanüstü popülariteyi sağlayan yalnızca Manchester’de oynadığı 182 maçta attığı 80 gol değil. İngiliz sinemasının en radikal solcu sinemacısı Ken Loach’un “Looking for Eric” başlıklı, neredeyse yarı belgesel filmini gördüğüyseniz veya görebilirseniz ne demek istediğimizi daha iyi anlarsınız.

Genelde, sadece içki içtikleri zaman ısınan adamlar diyarı diye bilinen İngiltere’ye yaşadığı her anda belli bir sıcaklık getiren bu 1,88’lik çam yarması, sert erkek görüntülü ve bakışlı, hatta dayı tavırlı vücudun içinde cömert, yufka yürekli, sevecen, muhtemelen de aşırı duyarlı bir insan yatmaktadır. Haksızlığa asla tahammül edemeyen, uzun süren gençlik taşkınlıklarını, olağandışı enerjisini artık sorumlu ve angaje bir yurttaşlık bilincine kanalize eden kişilik olgunlaşma sürecini bir anlamda eşi Cezayir kökenli tiyatro ve sinema oyuncusu Rachida Brakni’ye borçludur. Genç yaşından beri resme meraklı (hem çizmeye, hem toplamaya, hem de fotoğraf çekmeye) Cantona, 1997’de futbolu bırakmazdan önce, daha 1995’te başladığı sinema oyunculuğu kariyerinin yanı sıra iki senedir de sahneye çıkıyor. Örneğin geçen yıl başladığı Alfred Jarry’nin “Zincirlenmiş Ubu”sunun gördüğü ilgi üzerine oyunla şimdilerde Fransa turnesine başladı.

Sorumlu Yurttaş
Futbolun insanları, kitleleri nasıl kullandığı özellikle müzik, sinema ve televizyon dallarında sanat yaptıkları iddiasıyla veya sanatçıyım diye ortaya çıkanların nasıl bir ticari-siyasi sistem ya da çarkın parçası olduklarını sol hassasiyetli insanlara, en azından bu köşe ve satırlar çerçevesinde anlatmaya gerek olmadığının bilincindeyiz. Fakat yeri gelmişken İngiliz yazar George Orwell’in şu sözlerini hatırlatmak istiyoruz: “Bir yazar siyasete angaje oluyorsa, bunu yazar olarak değil insan olarak, yurttaş olarak yapmalıdır.” Bu görüşe katılınır, katılınmaz. Ancak ister içinde olalım, ister dışında kalalım böyle bir gerçek vardır. Futbolcu da olsa, sahte sanatçı da her birey bir açıdan öncelikle yurttaştır. Ve şayet asgari bir yurttaşlık bilinciyle, bazı insani sorumluluklarının bilincinde hareket ediyorsa, yani örneğin bir eyleme katılıyorsa, “angajman”ın ilk adımını atmış demektir. Sonrası o “ilk” adımı yakalayacak, kucaklayacak ve bireyi daha “ileri” götürebilecek örgütlenme ve ikna gücüne sahip yapılara bağlıdır.

Eric Cantona’yı insan, futbolcu, ressam, sinema, tiyatro, fotoğraf sanatçısı olarak görür, görmeyiz. Bu başka bir boyuttur. Ama Cantona Filistin Russel Mahkemesi’ni maddeten destekliyorsa, ya da geçen yıl yaptığı gibi, tüketicileri bankaların politikasını protesto etmek amacıyla bankaları boykota, daha doğrusu, bir sabah “toplu halde” giderek hesaplarındaki bütün paraları çekmeğe çağırıyorsa ve de bir kesim insan en azından “kolektif" gücünü görebilmek, gösterebilmek umuduyla böyle bir çağrıya katılıyorsa önemli ve olumlu bir adım atılmış demektir. Gerisi gelmese de bu “eylem” binlerce insanın hayatında bir deneyimdir.

Eric Cantona geçtiğimiz 10 Ocak günü gündelik Libération gazetesinin başsayfasından ve onu takip eden tam 3 sayfadan yayınlanan, yorumlanan bir açık mektupla “özel vatandaşlar”dan destek istiyordu. Özel vatandaşlar 36.782 yerleşim biriminin belediye başkanları ya da muhtarlarıydı. Bildiğiniz gibi önümüzdeki 22 Nisan’da Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılacak. Bu seçimlerde aday olabilmek için en azında 500 kişilik bir hami kitlesi bulmak zorundasınız. Ama bu imzaları herkes veremez. Bu imzaları verme yetkisine sahip “özel vatandaşlar”da aranan vasıfların başında “seçilmiş” olma zorunluluğu var. Yani “Belediye başkanları”nın içinde olduğu Bölge, İl İdare Kurulları başkaları ve meclisleri üyeleri de bu vatandaşların içinde. Şu sıralar en büyük adaylar hariç irili ufaklı adayların hepsi imza avında. Cantona’nın girişimiyse epeyce özgün.

Birinci sayfadan “500 İmza Arıyorum” diye başlayan kişilik açık mektubuna şöyle devam ediyor: “İleri seviyede yaşadığım bir futbol kariyerinden sonra girdiğim sanatsal faaliyetlerle süren mesleki deneyimlerin ötesinde çağını dikkatle izleyen bir yurttaşım. Genç nesillere çok sınırlı şans tanıyan çağımız haddinden fazla, şiddetli ve sistemli bir biçimde adaletsizlik üretmekte. Ben angaje bir yurttaşım. Bu nedenle alışılmışın dışında konuşmak istiyorum. Zira ülkemiz yakın geleceği açısından zorlu ve belirleyici bir dönemin arifesinde... Kamu önünde tartışmamız gereken konular nedeniyle imzalarınıza ihtiyacım var. Sayın başkanlar, sizlerden beklediğim bir güven ifadesidir. Taahhütüm seçimler çerçevesinde sizlerin endişe ve kaygılarınızı adil biçimde dile getirmektir. 500 imza hedefime ulaşabilirsem basit ama açık bir mesaj aktarmak istiyorum saygılı ama gerçek bir mesaj, dayanışmacı ve güçlü bir mesaj. Kamu güçlerinin yüzüstü bıraktığı, gündelik acılarını unuttuğumuz ülkemiz insanın, milyonlarca ailenin beklediği bir mesaj. İmzalarınızı verirseniz, benim kadar kararlı başkalarının da desteklediği ve en iyi biçimde savunmaya hazır olduğum güçlü fikri sizin adınıza da savunmuş olacağım. Onayını verecek herkese önceden teşekkür ederim..”

Konut İçin Genel Seferberlik
Eric Cantona’nın aslında sözcülüğünü yaptığı bu girişimin arkasında ülkenin yoksulluk ve eşitsizliğe karşı verdiği somut toplumsal mücadelelerle tanınmış, sınanmış Emmaus/ Peder Pierre Vakfı (PPV) var. Vakıf daha önce de kendilerine sürekli destek olmuş Eric Cantona’dan bu tasarıda başrolü oynamasını istiyor. O da öneriyi tereddütsüz kabul ediyor. Tasarıya göre Cantona her vatandaş gibi Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ön aşamasına girecek. 500 imzayı topladığı takdirde resmen bağımsız aday olacak. Bu sayede önceki ve sonraki masraflar karşılandığı gibi, belki de en önemlisi televizyon ve radyolardan tüm diğer adaylar kadar yararlanacak. Böylelikle hedeflenen konuda, insanca yaşayabilmek amacıyla “Konut İçin Genel Seferberlik” etrafında kamuoyu daha fazla bilinçlendirilecek, hem de büyük adaylar konut konusunda angaje olmaya zorlanacaklar.

Cantona tercihi şöyle açıklıyor: “Bir çok dava uğruna angaje olabiliriz. Ama konut bir insanlık hakkıdır. 10 milyon insan bugün asgari normların altında koşullarda yaşamak zorundadır.” Gerçekten de her ne kadar 3A’sından birini kaybetse de 63 milyonluk nüfusuyla dünyanın 5. ekonomisi konumundaki Fransa’da bugün 10 milyon ya barınak bulamayan, ya çok kötü ve/veya zor koşullarda barınan insan mevcut. Libération gazetesinin yenisi 1 Şubat’ta yayınlanacak PPV 2012 Konut Raporu’ndan (ki bu konuda yetkinliği yıllardır kanıtlanmıştır) aktardığı bazı ayrıntılar durumun vahametini gayet açık bir biçimde göz önüne sermekte. Örneğin 685 bin kişinin başını sokacak bir yeri yokken 3,6 milyon kişi çok kötü koşullarda barınmak zorundaymış. Ayrıca yeterli gelire sahip olmadığı gerekçesiyle yer bulamayanlarla, gelirinin yarısından çoğunu kiraya vermek zorunda kalanların içler acısı durumu raporun bir kez daha vurguladığı gerçeklerden bir başka örnek. Resmi verilere göre son 10 yılda Paris merkezinde kiralar yüzde 50, yakın banliyöde yüzde 43, uzak banliyölerdeyse yüzde 42 oranında artmış. Halbuki ortalama gelir artışı yüzde 31 olmuş. PPV bütün sol adayların programlarına aldığı kiraların denetlenmesini talep ederken, bir başka insanca konut mücadelesi veren Droit au Logement (DaL) derneği ise kiraların düşürülmesini istiyor.

PPV ve Eric Cantona önümüzdeki Nisan-Mayıs aylarında yapılacak iki turlu Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde adaylardan beş yıllık iktidarları süresince 150 bini sosyal konut olmak üzere 5 yıl süresince her yıl 500 bin yeni konut inşa etmesini istiyorlar. Şu anda Fransa’da 600 ile 900 bin arası konut açığı var. Ayrıca yasalara göre bütün belediyelerin sınırları dahilinde yüzde 20 sosyal konut inşa etmeleri gerekirken, özellikle sağ yönetimlerdeki bazı belediyeler ceza ödeyip sosyal konut yapmamayı tercih ediyorlar. İşte Cantona’nın vurmak istediği konulardan biri daha. Önümüzdeki dönemde inşaat oranlarına saygı göstermeyen belediyelere çok daha ağır yaptırım ve cezaların konmasını istiyor. Zira bugün sadece dar gelirlilerin değil, orta hallilerin bile en fazla belini büken etken ev kirası veya kredisi.
Angaje yurttaş Eric Cantona’nın dediği gibi, “Bugün artık insan gibi bir konutta, gelirinle orantılı koşullarda yaşamıyorsan insan haklarından yararlanamıyorsun demektir.”