Tehlikeli bir matkap, parfüm şişesindeki sinir gazı, uçan domuzlar ve zavallılar

Garip bir haftaydı.

Önce uzaydan haber geldi. Olmayacak bir haber. Tuhaf ve de tehlikeli bir haber. Birisi ya da birileri Uluslararası Uzay İstasyonu’nun (UUİ) Rusya’ya ait olan kısmında, İstasyon’a Haziran ayında bağlanan Soyuz MS-09 modülünde matkapla delik açmıştı. 

Evet, yanlış duymadınız! Birisi ya da birileri uzaya gönderilmiş bir kabinde, kabinin bir köşesinde matkapla delik açmıştı. Ve bu delik nedeniyle de uzaya hava sızıntısı olmuş ve istasyonun iç basıncında düşme meydana gelmişti.

Deliğin görüntülerini önce NASA yayınladı. Ve deliği “meteorit çarpması sonucu oluşmuş ufak bir hasar” olarak verdi. Ancak paylaşılan fotoğrafta matkap izi çok rahatlıkla görülebiliyordu. Bu nedenle de kısa sürede NASA paylaşımının altına binlerce yorum yazıldı. Yorumların hemen ardından da NASA fotoğrafı kaldırdı. Ancak tüm dünya UUİ’de bir delik olduğunu öğrenmiş oldu.

İddiaların ardı arkası kesilmeyince ve fotoğraf internette hızla yayılınca Rusya Federal Uzay Ajansı, RosCosmos bir açıklama yayınladı. Ajans açıklamasında “uzay aracındaki deliğin matkap deliği olduğunu ve bu deliğin Soyuz'un üretimi sırasında mı yoksa uzaydaki astronotlar tarafından kasıtlı olarak mı yapıldığının belli olmadığını” belirtti. Böylece söylentiler daha da büyüdü.

Çünkü Rusya tarafı üretim sırasındaki bir sabotajın ya da hatanın dışlanabileceğini de belirtiyordu. Geriye kalan olasılıklar içinde ise deliğin İstasyon’daki bir astronot tarafından bilerek açılması da kalıyordu. UUİ’de şu an üç Amerikan, iki Rus ve bir de Alman uzay insanı bulunuyor. 

Deliğin İstasyon’daki bir uzay insanı tarafından bilerek açılması olasılığı akıllara tabii ki “uzay ve psikoloji” konusunu da getirdi. Birçok bilim kurgu filmine konu olan “uzayda psikolojisi bozulan astronot” meselesine atıflar yapılmaya başlandı. İstasyon’da yaşamanın oldukça zorlu olduğunu belirten eski Rus kozmonotlar “Hepimiz insanız” ile başlayan ve “astronotların zihin sağlığının bozulmasını anlayabileceklerini ama dünyaya dönebilmek için bu tür bir yola başvurulmasını anlayamayacaklarını” belirten demeçler verdiler.

Sonuçta delik biraz yapıştırıcı ve biraz da bantla kapatıldı. Hava kaçağı engellendi ve İstasyon’daki basınç normale döndü. RosCosmos başkanı Dmitri Rogozin ise deliğin aydınlatılmasının kendileri için “bir onur meselesi” olduğunu belirten bir açıklama yaptı. Böylece emperyalistler arası kızışan rekabet insanlık tarihine bir başka “tuhaf hikâye” daha hediye etmiş oldu.

*  

Haftanın ikinci flaş açıklaması ise İngiltere’den geldi. Geçtiğimiz aylarda İngiltere’nin Salisbury kentinde eski bir İngiliz ajanı ve kızı, sıra dışı bir kimyasal maddeye maruz kalmışlardı. Noviçok isimli bu madde insanı felç eden, bilincini bozan ve kısa sürede öldüren bir tür sinir gazıydı. İlk olarak da Sovyetler Birliği zamanında üretilmişti. Ajan ve kızının ise Rus kökenli olması Batı basınının dikkatleri hızlıca Rusya üzerine yoğunlaştırmasını sağladı. Buna göre mesele oldukça basitti: Rusya, kendisi aleyhine İngilizlere ajanlık yapmış olan üstü düzey bir ismi cezalandırıyordu.  

Ancak süreçte birçok soru işareti belirdi. Çünkü söz konusu maddeye İngiltere’nin de sahip olduğu ortaya çıktı. Hem de İngiltere’nin bu maddeye sahip olduğunu olaydan sonra ilk olarak Rusya açıkladı. İngilizler nedense bu noktayı açıklamayı unutmuşlardı. 

Bu haber üzerine İngiltere, bir devlet laboratuvarında söz konusu maddenin bulunduğunu ancak saldırıda kullanılan kimyasalın sadece ve sadece dışarıdan getirilebileceğini belirtti. Kanıt ise kendileriydi. Rusya’nın soruşturmayı beraber yürütme tekliflerini de yanıtsız bırakarak süreci bildikleri gibi yürütmeye devam ettiler. Bu arada hemen hemen tüm Batı basını olayı “Rus işi” olarak işlemeyi de sürdürdü.

Eski İngiliz ajanı ve kızı, bu ölümcül etkileri olan maruziyetten bir mucize eseri kurtuldular. Hastaneden de taburcu edildiler. Ama ilk saldırıdan birkaç ay sonra, bir başka kasabada iki İngiliz vatandaşı aynı kimyasal maddeye maruz kalarak hastaneye kaldırıldılar. Ne yazık ki bu iki İngiliz, Rus kökenli eski İngiliz ajanı ve kızı kadar şanslı değillerdi. Bir parfüm şişesinde buldukları kimyasalı bileğinde test edip koklayan kadın hayatını kaybetti, şişeyi bulup eve getiren eşi ise uzun süredir hastanede. 

Böylece ilk saldırıda kullanılan Noviçok’un bir parfüm şişesinde taşındığı ortaya çıkmış oldu. Ancak şişenin birbirine görece uzak bu iki kent arasında nasıl dolaştığı ve ikinci olaydaki İngiliz vatandaşlarına nasıl ulaştığı ise belirsiz kaldı. Tamam, çöpten bulmuşlardı da aylarca çöpte nasıl dolaşmıştı o şişe?

İşte bu hafta İngiltere, ilk olaydan aylar sonra saldırının faillerini saptadığını açıkladı: Saldırı, Moskova’dan Londra’ya sahte isimlere düzenlenmiş pasaportlarla uçan iki kişi tarafından yapılmıştı. İngiltere sözkonusu kişilerin farklı yerlerde çekilmiş güvenlik kamerası kayıtlarını da yayınladı. Ve İngiliz hükümeti bu kişilerin Rus devletinin güvenlik örgütü için çalıştığını da iddia etti.

Bu noktaya kadar her şey anlaşılabilirdi ancak İngiltere herkesi ve her şeyi atlatmayı beceren bu iki ajanın Noviçok içeren parfüm şişesini neden çöpe attıklarını açıklamadı. Ve şişenin çöpte aylarca nasıl dolaştığını da! Bu nedenle hem İngiltere içinden hem de Rusya’dan sert eleştiriler geldi. Yıllardır eşine rastlanmamış bir saldırıyı yapan kişiler nedense iş parfüm şişesinden kurtulmaya gelince oldukça amatör bir iş çıkarmışlardı. İngiliz kamuoyunda dahi soru işaretleri doğuran iddialar ise tam da Ukrayna ve Suriye’deki gelişmelerle aynı haftaya denk geliverdi.

*

Gelelim haftanın son ve en bomba tuhaf gelişmesine. 

Hatırlanacağı üzere geçen yıl ABD Havana’daki diplomatlarının önemli bir kısmını geri çekmişti. Neden olarak ise Küba’nın diplomatik görevde olan Amerikan vatandaşlarını “belirsiz sonik saldırılara karşı” koruyamamasını göstermişti.

Hakikaten Havana’da görev yapan ABD diplomatlarının başına tuhaf işler gelmişti. ABD’nin iddiasına göre 2016 ile 2017 arasında yaklaşık 28 diplomatik kişi “beyinlerinde farklı derecelerde hasara yol açan” saldırılara maruz kalmıştı. Sözkonusu kişiler işitme kaybından çınlamaya, bellek zorluklarından baş dönmesine kadar değişen farklı yakınmalar yaşıyorlardı. Hatta üç tanesinde kalıcı işitme kaybı olmuştu.

Küba, üzüntülerini iletti ancak açık bir biçimde iddiaları reddetti ve her tür işbirliğine hazır olduğunu dile getirdi. Diplomatik kriz derinleşirken FBI Havana’da soruşturma yürüttü ve her iki ülkenin uzman heyetleri Vaşington’da birkaç kez bir araya geldi. Ama diplomatların kendi yakınmaları dışında bir bulguya rastlanamadı. En ufak bir bulguya bile…

Tam o sırada Amerikan Tıp Birliği’nin bilimsel dergisi JAMA sonik saldırıya maruz kalanlarda tespit edilen belirtileri derleyen bir makale yayınladı. Herhangi bir laboratuvar sonucuna ya da beyin görüntüleme bulgusuna yer verilmeyen makale “yeterli kanıt” olmamasına rağmen meseleyi tıp literatürüne de sokmuş oldu. Gerçi konunun yeterli veri, bulgu ve kanıt olmadan oldukça önemli bir bilimsel dergide işlenmesi hem Amerika içinden hem de Avrupa’dan tepki çekti ama olay bir adım daha somutlaşmış oldu. Halen nesnel en ufak bir kanıt olmamasına rağmen…  

Sonra aradan aylar geçti. Bu arada ABD Çin’de görev yapan bir başka diplomatının da benzer yakınmalar yaşadığını ve aynı saldırıya maruz kaldığını açıkladı. Tabii ki Amerikan basını hemen olayın üstüne atladı. Böylece Küba ile Çin arasındaki bağ da ortaya çıkmış oluyordu. Artık kanıta falan da gerek kalmamıştı.

Amerikan tarafı hiçbir kanıt sunmamaya ama meseleyi işlemeye devam etti. Konu basında ve Amerikan dergilerinde yer alıyordu almasına ancak bir türlü yeterli kanıt ortaya çıkmıyordu. Bu sırada fizyoloğundan nöroloğuna, fizikçisinden sinirbilimcisine birçok akademisyen bu boyutlardaki sonik bir saldırı için devasa (belki de bir apartman büyüklüğünde) bir araç gerekeceğini anlatan, olayın tuhaflığına gönderme yapan makaleler yayınladılar. 

İşte geçtiğimiz hafta Amerika başka bir kartı oynamaya karar verdi ve New York Times Pensilvanya Üniversitesi’nden (artık ne varsa bu Pensilvanya’da!) Douglas H. Smith ile yeni bir söyleşi yaptı. Smith aylar önce Amerikan Tıp Birliği Dergisi’nde yayınlanan makalenin de yazarlarındandı. Smith bu sefer olayın bir sonik saldırıya değil de mikrodalgaların kullanıldığı bir saldırıya bağlı olduğunu ve saldırıda mikrodalgaların kullanıldığından “çok ama çok emin olduklarını” söylüyordu. Bugüne kadar mikrodalgalarla beyin dokusunda değişiklik yapılabildiği gösterilememiş olsa da.

İşte tüm bu gelişmeler üzerine Küba Nörobilim Merkezi genel direktörü Dr. Mitchel Valdés-Sosa da aklı başında bir açıklama yaptı. Ve dedi ki: “Domuzların neden uçtuğunu açıklamak istiyorsanız, ilk önce bir tanesinin uçtuğunu göstermeniz gerekir.”

Değil mi! 

Ancak görünen o ki sıkışan emperyalizm domuzu da uçuracak, parfüm şişelerine sinir gazı da koyacak ve uzay istasyonlarını da delecek.

Zavallılar…