Seçiminizi yaptınız mı?

Tabii ki seçim var, seçim var. 

Mesela anne, babanızı seçemezsiniz. Ve seçemediğiniz o iki insan, o iki insanla bağlantılı herkes, her şey birçok seçiminizi etkiler. Hem de siz farkında bile olmadan!

O iki insan, hem biyolojiniz hem de tarihinizdir.

Evet, biyoloji, yani genetik çok belirleyicidir ama yeni doğmuş sizi alsak ve başka bir ailede, başka bir ülkede, başka bir tarihte, başka bir ortamda büyümenizi sağlasak, elbette ki bambaşka bir insan olursunuz. Bundan şüphe yok. 

Ama işte, en nihayetinde “tarih kılığındaki biyoloji” ya da “biyoloji kılığındaki tarih” çok belirleyicidir. Yani sizi siz yapanlar.

Eyvallah!

Eyvallah ama anne, babanızı seçemezsiniz de mesela anne, babanız “gibi” olmamayı seçebilirsiniz.

Zordur ama seçebilirsiniz. 

Zordur, çünkü insanın dünyayla ilk tanışması “onların” hatta “O’nun” aracılığıyla olur. O iki insan, ki kim oldukları ve kaç kişi oldukları da duruma göre değişir, bir bakıma dünyanın temsilcileri gibidir. Siz bir “alien”sinizdir, onlar ise çoktan dünyalıya dönüşmüş eski “alien”ler. Ve sıra sizdedir. “Alien” sizden “dünyalı” bir siz inşa edeceklerdir. 

Size dünya diye gösterdikleri yerde bir çöl de olabilir, yeni çiçek açmış bir kiraz ağacı da. Ve siz dünyayı onların size gösterme biçimine bağlı olarak, çöl olarak da sevebilirsiniz, bir çiçek bahçesi olarak da… Siz dünyayı bir çöl de sanabilirsiniz, bir çiçek bahçesi de…  

Ve çölünüzü, çiçek bahçenizi sevmenizi de onlar inşa eder.

Aile, tüm seçimlerde baş seçmendir.

Ama kendisini ailesine rağmen inşa edebilmiş çok insanla da tanıştım. 

*

Hayat, ne de olsa bir inşaattır, bir yere kadar… Ve “o yere” vardınız mı, yani “inşa bitmiştir” dediğinizde, oradan sonrasında başka bir şey inşa edebilmeniz, başka bir şey olabilmeniz, yani seçebilmeniz de pek mümkün olmaz. Ananın, babanın Yasası’na takılır kalırsınız.

Belki acımasız gelecek. Daha önce de yazmıştım: Daha ilk gençliğinde “seçim kariyerine” düzen partilerinden birisine oy vererek başlayandan sonrasında pek de hayır gelmez. Hatta bu cümle de yanlış oldu aslında. Doğrusu şu: Üç, dört yılda bir “sistem” gerektiriyor diye oy vermenin saçmalığı üzerine kafa yormayandan da pek hayır gelmez.

*

Seçimler, önemlidir!

Kendinizi ancak seçerek inşa edebilirsiniz. Çölde ya da çiçek bahçesinde…

Seçerken neyi, nasıl seçtiğiniz de elbette ki önemlidir!

Seçim kariyeri demiştim ya… İşte oradan, o seçme sürecinden kafa yormadan, kafa patlatmadan, yasa’ya direnmeden bir kez geçildi mi gerisi hakikaten kolaydır. Gerisi büyük bir uzlaşıdır.

Çünkü…

Çünkü sonra gelsin düğünde takılan altınlar, gelsin ev gezmeleri, çocukları karşılaştırmalar, telefonunuzun markası, arabanızın jantı ve pasaportunuzdaki damgaların sayısı…

Sonrası yokuş aşağı zaten.

Hayatın belli bir yerden sonra freni tutmaz, boşalır. Üniversite okuyanlar için bu yer 25, okumayanlar için 20’dir.

Sonrasında artık sizin değil anne, babanızın seçimleri girer devreye. Yatağınızda onlar vardır. Arkadaş seçiminizde onlar vardır. İş seçiminizde onlar vardır. Cinsel yöneliminizde onlar zaten çoktan vardır. Seçimlerinizde de onlar vardır.

Hayata dair tüm ayrıntılarınızda artık, siz değil de sizin “ustalarınız” ve de “usturalarınız” vardır.

*

İş döner dolaşır, sizi inşa edenlerle inşa edilme sürecine gösterdiğiniz direnç arasındaki gerilime gelir, dayanır.

İşte orada uyum, uzlaşı olmamalıdır. Uyumsuzluk da…

Bunu bir radyo dalgası gibi düşünebilirisiniz. 

Siz kendinizi ancak belli bir aralıkta bulabilirsiniz. Cızırtısız, net. Tıpkı bir radyo frekansı gibi. Ancak belli bir aralıkta çeken bir dalga boyu gibi.

Ve o dalga boyunu kaçırırsanız, geriye hayatınız boyunca bir cızırtı kalır size. Siz, bir türlü siz olmazsınız. Sürekli cızırdarsınız. İçinizde ve de dışınızda. “Trapezde bekleyen bir çift el işte... Hüner bir yandan sizin ellerinizde. Yakaladınız yakaladınız. Tutamazsanız ucundan sonrası dipsiz bir boşluk...

*

Şu hayatta cızırdayan çok insanla da tanıştım.

*

İşte o aralığı, o direniş ve o inşa seçimini kaçırdınız mı geriye ya hep bir arayış kalır ya da bir aldanış.

Arayış iyidir, güzeldir de uzun sürdü mü sıkıntı verir. Garip kaçar! Hatta meczuplaştırır.

Tabii ki meczuplaşmayı seçmek de bir seçimdir ve meczup kendisiyle barışıksa açıkçası bir başkasına susmak yakışır.

Ama, ah, işte gelin görün ki çoğu zaman meczubun cızırtısı sizi de bozar. Susmaz o meczup. Kendisiyle de barışmaz.

*

Ama her şeye rağmen o ince frekansı, o radyo dalgasını yakalamış çok insanla da tanıştım. 

Onlarda ahenk vardı. 

Uyum değil, uyumsuzluk da değil. Ahenk.

Denge değil ahenk.

*

Bir de aldanış demiştim, değil mi?

Ve bugün seçim vardı. 

Sahi, siz kendinizi bu seçimde de mi aldattınız?