Kusura bakma Mart ayı ama

Kusura bakma Mart ayı ama ben seni bir türlü sevemedim.

Ha, diyeceksin ki sorun bende. Belki de haklısın. Bir heves var içimde, bir beklenti. Sana dair…

Mesela Aralık, Ocak öyle değil. Onlar da soğuk. Ama onlardan, soğuk olmalarını beklemek dışında bir isteğim, bir beklentim yok. Onları öyle sevmişim, gitmiş.

Haklısın, çıtır çıtır yanan bir odun ateşi gibi Şubat. Az kaldı dedirteninden, dayanılanından. Hatta başında tatlı muhabbetlere dalınanından…

Ama sen öyle misin?

Sen beyhude bir bekleyişsin.

Sen tiril tiril gömleklerle dışarı çıkıp titreye titreye içeri girmelerimizsin.

Sen kalabalık masalardaki yalnızlık, kuşatılmış sokaklardaki çaresizliksin.

Ve belki de sadece kediler için hatırlanmaya değersin.

 

Ama işte nasıl bir talihsizliktir ki, ne kadar da yazıktır ki hep umutluyum senden

İnsanın kendini kandırması belki bu; bile isteye aldanması (ah, salaklık işte)…

Tam diyorum, bahar gelir artık…

Bak atasözlerine bile girmişsin; söyle bana, başka hangi ay hem kapıdan baktırır hem de…

 

Bir cinnet gibisin Mart ayı. Her günün ayrı bir dolu.

Sanki tüm tarih beklemiş beklemiş de ne kadar musibeti varsa içinde büyüttüğü, sende salıvermiş bir türlü unutulamayan hatıralara… Koca kıtalar bir o yana bir bu yana sende dolanmış. Koca koca ülkeler sende kırılmış…

Onlar da benim gibi yanılanlar mı Mart ayı? Sana kanıp da kapıdan çıkanlar mı?

 

Ne soğuksun Mart ayı! Ne soğuk!

Hâlbuki Nisan öyle mi?

Sihirli bir el değmişçesine koca bir şehre kestane ağaçları nasıl da yakışır, bilir misin? Her sokağına, her caddesine nasıl da yakışır o tomurcuklar. Bir tek kestane değil, tüm ağaçlar yapraklanıverir Nisan’da. Hafif bir üşüme ile aşık olur gençler o dalların altında, tüm kışı bakışarak geçirdikten sonra. Ve yürürler Kurtuluş Parkı’ndan Kızılay’a, kol kola…

Hatırlarım ben bunları Mart ayı; tatlı tatlı hatırlarım da sen neyi hatırlatırsın?

Söyle haydi bana!

 

Kusura bakma Mart ayı ama bir türlü sevemedim ben seni.

Birhan Keskin’in yeni şiir kitabı çıkmış, sen daha çıkmadan. Şimdi nasıl da yakıştı sana acı sözler, sabaha karşı tek başına evde cinnet geçirmeler ve koca bir şehrin bomboş kalması.

Söyle bana, söyle, hâlbuki Mayıs öyle mi?

Saatler geçe kalmış Mayıs’ta kimin umurunda. Efil efil esmekte meydanlar, kıyılar, sokaklar, kırlar… Hastalık da ne ki! Her gökyüzünde birer uçurtma.

Mayıs öyle, ama ya sen!

Sen ancak hasta edersin Mart ayı. Sen ancak üşütürsün.

Kasım bile senin kadar soğuk değil. Ekim’den, Eylül’den bahsetmiyorum bile.

Herkes senden daha sevecen Mart ayı. Herkes ama herkes senden daha iyi.

Sen ne kadar da kötüsün Mart ayı!

 

Söyle bana, ben seni neden sevemedim Mart ayı? Neden…

Hâlbuki nasıl da güzel bir ihtimaldin.

Kusura bakma Mart ayı…