Evet, kesinlikle çok yakışacak

Bazı şeyler ancak yitirilince, kaybedilince kıymetli oluyor. Bazı şeylerin değeri ancak kaybedilince anlaşılıyor.

Laiklik mesela. Ne çok uğraşıldı öneminin anlaşılması için. Ve ne de çok “ti”ye alındı bu uğraş. Tamam, bir garabet vardı bu ülkenin laikliğinde ama sorun “laikliğin çok olmasında” ya da “aşırı uygulanmasında” değildi ki. Başka bir yerdeydi: Ülkenin işleyişinde, o işleyişin hamurunda, dokusundaydı sorun.

Bakmayın siz, şimdilerde yana yıkıla “sekülerizm” tartışmaları yapanlara. Derinlikli analizler yaparken onlar, Türkiye çoktan birkaç boy “laiksizleşti”.

Aynısı cumhuriyet için de geçerli. Cumhuriyet fikrini savunmanın bile “Ne yani, Mustafa Suphileri boğduran Cumhuriyet’e mi sahip çıkıyorsun?” algoritmasıyla karşılandığı bir iklimde yol alınmaya çalışıldı. Sınıf ve cumhuriyet birlikteliğinin “teori öyle gerektiriyor” ezberi olduğu sanıldı. Her sınıfın kişileri, karakteri, yolları, semtleri nasıl farklı oluyorsa her sınıfın cumhuriyeti de birbirinden farklıdır. Madun arkeolojisini çok sevenler nedense Cumhuriyet’te madunları göremediler. Madunların cumhuriyetini ise hiç beğenmediler ve hiç de sevemediler.  

“Cumhuriyet’in kazanımları” söz konusu olunca ilkokul müsamerelerinden ötesini hatırlayamayanlar şimdilerde fraklı karelerde medeniyet arıyorlar. Ölçüsüzlük ise tabii ki baki kalıyor: Bir zamanlar vasatlığı teşhir ediyorlardı, şimdilerde ise vasatlığı örtüyorlar.

Ya Ekim Devrimi? Ekim’in ve Ekimlerin ne kadar müşkülpesendi varsa şu aralar hepsi kalem oynatma telaşı içinde. Yeri geldiğinde diktatörlük keşfettikleri Lenin’de şimdilerde felsefi incelikler keşfediyorlar. İnsanın sorası geliyor: “Yirmi yıl önce neredeydiniz?” Kırk yılı, altmış yılı sormayı ise çoktan bıraktık. Ve Troçki’nin ne suçu var? Yirmi yıl önce çok şey keşfettikleri Troçki’yi bu günlerde hatırlayan pek çıkmıyor. Tuhaf değil mi?

En keskin Ekim düşmanlarının, en keskin cumhuriyet beğenmezcilerinin şimdilerde yoksunluk yaşıyor olmaları tuhaf değil mi?

Ama bilin ki bizi aynı yere götürmek için ellerinden geleni yine yapıyorlar. Nereye? Düzenin bekası ve selametine. Bu topraklarda cumhuriyet alerjisi bugünün Türkiye’sine çıkmaktadır, başka bir yere değil. Düzen açısından isteyen hala bugünün Türkiye’sini 1923’e tercih edebilir. Ama düzen ceberut devletten ibaret değil. Düzen denince aklına devletten başka bir şey gelmeyenlere küçük bir hatırlatma gerekiyor. Kapitalizmde devlet çok şeydir ama her şey değildir. Düzenin çeşitli görünümleri var ve o geniş bir yelpaze içinde çeşitli kılıklarıyla düzenin solu da var. 1917’de de öyleydi. Halen de öyle. Solda da beka ve selameti sağmaya çalışanlar hiç eksik olmadı.

Tarihi sevmediler, ilerlemeyi sevmediler, cumhuriyeti sevmediler ama mesela özelleştirmeleri sevdiler, cemaatleri sevdiler, Avrupa Birliği’ni sevdiler. Moskova’yı soğuk buldular, Ankara’yı ise çorak.

Ama şimdilerde yapacak bir şey yok. Bir asır sonra az çok aynı yere vardığımızı bugünlerde hemen herkes hissediyor. Cumhuriyet’i beğenmeyenler “sekülerizm candır” diyor. Ekim’de “darbeyi” görenler Sovyetler sonrası dünyanın hallerini açıklamakta zorlanıyor.

Tarihi hor mu kullanmışlar? Çok da dert değil; kimsenin hatırlamayacağını sanıyorlar.

Ama yanılıyorlar. 100 yıl önce olduğu gibi. 

Öte yandan Cumhuriyet’e, Ekim’e, tarihe hoyrat davranan, geçmişi hor kullanan bir tek onlar mı? Bana sorarsanız değil. Şimdi “Yaşasın Cumhuriyet” diye hüzünle öfkelenenler, Cumhuriyet’in nasıl yaşayacağına dair epey hoyrat davrandılar. Stratejik ortaklık olunca Cumhuriyet olmayacağını görmek istemediler. Evet, kardeşlik zor ama kardeş olmak için çabalamayınca Cumhuriyet olmayacağını görmek istemediler. Piyasa ile gericilik arasındaki bağı bir türlü görmek istemediler.

Piyasadan vazgeçemediler. Hem özel olsun hem de güzel olsun, dediler. Ama olmuyor işte. Geriye boz bir toplum, aklına kastedilen çocuklar, beton şehirler ve talan edilen kırlar kaldı. Karar vermek gerekiyor: Cumhuriyet olacaksa özel sektör olmayacak. Bu kadar keskin.

Tersinden de okunabilir: Piyasa ile, özel sektör ile, paranın saltanatı ile Türkiye ancak bugünkü Türkiye olabilirdi. Ve de oldu. Kapitalizmde başka bir kalıbı yok bu ülkenin.

Velhasıl, Cumhuriyet kutlu olsun ve yaşasın yaşamasına ama yine de bahanesiyle bir sormak gerekiyor derim kendimize: Yaşayacaksa cumhuriyet “Bizlere, size, hepimize yeni bir cumhuriyet, yeni bir Ekim gerekmiyor mu?”

Ha, nasıl yaşatılacağını mı bilmiyoruz?

Bakın, al ve kızıl nasıl da yakışıyor birbirine.

 

Not: Dün akşam İzmir’de Ekim için, Cumhuriyet için etkileyici bir kutlama vardı. Emeği geçenlerin, Fuar Açıkhava Tiyatrosu’nu dolduranların emeğine, aklına ve yüreğine sağlık. Nice yıllara ve evet, kesinlikle çok yakışacak.