Afyon Savaşları devam ediyor!

Hem de daha şiddetli olarak. Ama bu sefer coğrafyası farklı. Afyon Çin’i değil Amerika’yı teslim alıyor. Hatta aldı bile. 

Tarihteki en meşhur Afyon Savaşı 19. yüzyıla ait. İngiliz emperyalizmi Çin’i afyonla fethetmiş. Piyasa ekonomisi yani kapitalizm afyonla, savaşlarla girmiş Çin’e. Tıpkı İspanyolların Amerika’yı ateş suyu ile fethetmeleri gibi. Yıkım, yağma ve talan ancak kafayı buldurarak mümkün olmuş! İki ayrı yüzyılda, iki emperyalist güç acımasızlık ve gözü karalıkta sınır tanımamışlar. Ama aralarında tabii ki önemli bir fark var: İngilizler tüm Çin’i afyona boğarken pazarı da gözetmişler. Çin’e afyonla “serbest ticareti” dayatmışlar. Bir dönemin parlayan yıldızı HSBC mesela böyle doğmuş: Hong-Kong’da afyon ticaretini ve tabii ki diğer tüm ticareti finanse etmek ve denetlemek için. 

Afyon, alkol, esrar kapitalizm için hep önemli olmuş. Daha doğrusu kapitalizmle birlikte önemli olmuşlar. Kapitalizm yüzyılların bu “doğal” maddelerine yeni bir yer vermiş. Pazara çıkarmış. Ve tarihin garip bir cilvesi, Afyon adını bir il için kullanmak da Osmanlı’dan cumhuriyete Türkiye kapitalizmine nasip olmuş. Bizim tarihimizin de bir parçası olmuş afyon.

Bu gelincik ya da lale görünümlü, rengârenk bitki, çorak İç Anadolu toprağına yoksul köylünün bin yıllarca tutunabilmesini sağlamış: Sapıyla, samanıyla, yağıyla ve özütüyle. Sonra emperyalizm ile Türkiye kapitalizmi arasındaki gerilim başlıklarından birisi haline bile gelmiş. Amerikan iç siyasetinde Afyon’daki afyon ekimi uzun uzun konuşulmuş. 1970’lerde. Gerisini bilen bilir: yasaklamalar, kısıtlamalar İç Anadolu köylüsünün elinden bir başka geçim kaynağını almış. (Bu arada, alabildiğine uzanan afyon tarlası hiç görmediyseniz mutlaka görün derim. Özellikle çiçek açtığında. Rengarenk bir deniz gibidir. Alabildiğine uzanır.)

Afyon dediğimiz temel olarak kapsülünden, kozasından çizilerek elde edilen “morfin” aslında. Morfin doğal bir ağrı kesici. Çok etkili. Bitkinin özütü, yüzyıllar boyunca içinde ne olduğu bilinmeden ağrıyı, acıyı dindirmekte kullanılmış. Ayrıca bulantı ve öksürüğe de iyi gelmiş. Sonra kapitalizm çağı gelmiş. Laboratuvarlarda önce morfin çıkarılmış bin yıllık afyon sütünün içinden, sonra da kimyasal yapısına iki karbon atomu (iki küçük asetil) eklenmiş ve eroin elde edilmiş. 1897’de, Almanya’da. Üretici Bayer, bu güçlü molekülü çocuklar için öksürük şurubu olarak satmış. 

Ama eroin, yani heroin (hero, Herkül’de olduğu gibi “çok güçlü olan, kahraman” anlamına geliyor) morfinden, bu doğal kökeninden çok daha güçlü. Ağrı kesmekte ve de insanın ayaklarını yerden kesmekte. “Yer” dediğimiz ise gerçekliğin önemli bir kısmı. Bu kesilme haline öfori deniyor: vecd, fenafillâh, kendinden geçme de denebilir.

Gelin görün ki ayakları yerden kesilen her kahramanlığın da bir bedeli var: bağımlılık yapıyor; beyni ve tabii ki zihni değiştiriyor. İşin uzmanları eroin kullanımını şöyle tarif ediyor: “Eroin bağımlısı, cenneti görmüş ama orada kalamamış ve bu dünyayı mecburen bir süre daha çekmek zorunda kalmış bir insan gibidir.” Eroin öyle bir afyon ki müptelası olmak için bir kez kullanmak bile yetebiliyor. Yani artık “o” olmaksızın yaşayamaz, yaşamaya katlanamaz hale geliyorsunuz. Tam kapitalizme göre...

Afyon, yoksul köylülerin çorak topraklara bir tek bizim buralarda tutunmasını sağlamamış. Mesela Meksika’nın yoksul köylüleri için de geçim kaynağı olmuş. Morfinden eroin elde edilmiş ve eroin de o topraklardan hemen kuzeye, Amerikan emperyalizminin kentlerine akmış.  Bazen tıbbi nedenlerle çoğu kez de gayritıbbi nedenlerle.

Ve tabii ki büyük bir ekonomiye dönüşmüş. Kapitalizm de işi öyle doğal olana iki karbon atomu eklemekle bırakmamış: Eroinden çok daha güçlü afyonlar üretilmiş laboratuarlarda. Sentetik afyonlar üretilmiş: Fentanil, petidin gibi. Bazen tıbbi amaçla bazen de “gayritıbbi” amaçlarla. 

Yakın zamanda soL’da da haberleştirdik: Amerika Birleşik Devletleri’nde son yıllarda önü alınamayan bir sentetik afyon salgını yaşanıyor. Yılda 70.000, günde 200, saatte 8 kişiyi öldüren bir salgın bu. Amerikan kapitalizminin başetmekte zorlandığı ya da başetmekte zorlanır gibi görünmeyi tercih ettiği bir salgın!

Başetmekte zorlanır gibi görünmeyi tercih ettiği söylenebilir, çünkü büyük bir pazar bu. Sentetik afyon pazarı. Ayrıca yasadışı da değil! Bu yeni afyon krizi (ki buna artık “Yeni Afyon Savaşı” adı da verilebilir) Meksika’dan, Türkiye’den ya da Afganistan’dan gelen mallara dayanmıyor. Bu afyonlar bizzat “saygın” ilaç firmalarının fabrikalarında üretiliyor! Salgın, ilaç firmalarının da işini açıyor!

Sözkonusu olan 1930ların, 70lerin mafyası değil artık. Onların yerinde kerli ferli kapitalistler var. Öyle ki örneğin Amerika’nın en büyük ilaç şirketlerinden birisinin sahibi (John Kapoor) hakkında, şirketi doktorları “fazladan” afyon türevi ilaç yazmaya yönlendirdiği için dava açıldı ve de kendisi ceza aldı. Çünkü bu yeni Afyon Savaşında para çok! Hem de öyle böyle değil: 20 milyar dolarcık gibi! Çok emeğe de dayanmıyor, üstün teknoloji de gerektirmiyor. Bu nedenle işin içine mesela Amerika’nın “saygıdeğer ve de iyiliksever” aileleri de karışmış durumda. OxyContin isimli sentetik afyonu üreten Sackler ailesi gibi.

Bu paralı isimlerin gerisinde ise yerle yeksan olmuş binlerce küçük hikâye var. Bir elinde tedaviye gitmek için aldığı ve binmek üzere olduğu uçağın bileti, öbür elinde ise şırınga ile havaalanı tuvaletlerinde ölü bulunan gençler gibi. Ve daha onlarca, binlerce trajik hikâye. Amerikan kapitalizmi içeride ve de dışarıda ancak bu hikâyelerle ayakta duruyor.

Amerikan kapitalizminin ayakta kalması ise imkânsız! Yeter ki reformlarla falan geçiştirilmesine izin verilmesin bu krizin. Afyon Savaşları artık geride kalsın! Kimsenin uyuşmaya ve de uyuşturulmaya ihtiyacı olmadığı yeni bir dünya kurulsun.

* * *

Bu trajik hikâyelerin bütününe bizim buralardan bakan bir rapor hazırladık, Bilim ve Aydınlanma Akademisi olarak. “Türkiye’de Uyuşturucu Sorunu: Neden Büyüyor, Nasıl Önlenecek?” başlıklı rapora BAA’nın internet sayfasından ulaşılabiliyor. İndirin, paylaşın, okuyun. Nasıl bir yıkım bu ve çıkış nerede, bir de bizim sözümüzle bakın.