Yunanistan dersleri

Bizde, bazı genç ve belli çevreler tarafından pompalanmış politikacılar acil ve ölümcül kararlar vermeye açıktırlar. Bunun tipik örneği DYP-SHP koalisyonu döneminde “Gümrük Birliği”ne girişimizdir. Oysa birliğin aldığı kararlara katılma ya da itiraz etme yetkimiz bile yoktu. Bu tip acul ve de önemli bir düşünceye sahip olduklarına inanan politikacılar, hemen avro para birimine geçmemizi bile önermişlerdi. Bu liderlikleri çevrelerinden menkul politika esnafının, Yunanistan’ın bugünkü durumu karşısında ne diyeceklerini bayağı merak ediyorum.

Komşumuz krallık ve cunta dönemleri dışında belli ailelerin sırayla iktidara geldiği ilginç bir ülkedir. Venizelos, Karamanlis, Mitsotakis ve de Papandreu hanedanları hep iktidarı paylaşırlar. Nitekim bugünde bu hanedanlardan biri başbakan diğeri de Maliye Bakanı’dır.

Maliye Bakanı olan Venizelos, geçen hafta Yunanistan’ın resmen iflas ettiğini borçlarını ödeyemeyeceğini açıkladı. AB üyeleri acilen toplandı, Yunanistan’ın borçlarının vadesini uzattı ve faiz oranını düşürdü. Böylece Yunanistan’ı Osmanlı’nın “Düyun-u Umumiye” dönemine dönüştürdüler. Şimdi, Yunanlılar sokaklarda yeni kemer sıkma tedbirleri nedeniyle isyanları oynuyor. Yunanistan, İrlanda, Portekiz vb gibi AB ülkelerinin durumu İsmet Paşa’nın ünlü bir sözünü anımsatıyor: “Büyük devletlerle birlikte olmak ayıyla yatağa girmeye benzer.”

Unutulmaması gereken bir gerçek vardır. Buna “eşit olmayan gelişme” kuralı adını verebiliriz. Kapitalizmin egemen olduğu toplumlarda bu gerçeğe her zaman rastlarız. Örneğin ABD’de New York-Boston bölgesi ile Kaliforniya diğer eyaletlerden daha öndedir. Türkiye’de Marmara+Ege yöresi diğer bölgelerle arasını açmaktadır.

AB’de de durum aynıdır. Direksiyon adım adım zengin çekirdek (Almanya, Fransa vb gibi) ülkelerin elinde toplanmaktadır. İtalya, İspanya gibi ülkeler bile topun ağzındadır. Bu koşullar altında AB ve ortak para Avro, Yunanistan vb. ülkelerin ölüm fermanı haline gelmiştir.

Bu trajik görüntü bir günde Gümrük Birliği’ne girme kararını alan liderleri düşünmeye teşvik etti mi bilemem ama aynı telden çalanları herhalde ürkütmüştür. Bir gecede apar topar Kopenhag’a götürülen, AB’nin aile resminde yer alan, Rahmetli Ecevit’in şaşkınlığını (ekranlara yansıdığı kadarıyla) hiç unutamam. Bir dönem dillerden düşmeyen “Kopenhag Kriterleri” ni acaba hatırlayan var mı? Bu bağlamda son günlerde okuduğum bir romanı (aslında belgesel) okumanızı öneririm. Yazarı bir ekonomi profesörü Rex Ghosh, kitabın adı ise “19.cadde NW”. Washington’da bulunan bu cadde, iki kurumun görkemli binalarının bulunduğu semttir. Bu iki bina Dünya Bankası ve IMF’dir. Uluslararası kapitalist düzenin bu kurumlar aracılığıyla oynadığı acımasız rolünü çarpıcı bir şekilde kitapta sergilenmektedir. Yunanistan’ı, Portekiz’i vb AB ülke halklarının geleceği ve yaşayacakları trajedinin gerçek nedeni böylece anlaşılabilir. Türkiye de bu kaderi paylaşacaktır.