Yeni Teslimiyet Belgesi

Geçen hafta, ABD'nin başkentinde, Dış İşleri Bakanımız Stratejik Vizyon Belgesini ABD Dış İşleri Bakanı Rice ile karşılıklı imzaladı ve ortak bir basın toplantısıyla bu haberi meşrulaştırdı. Belgenin girişinde ise şu satırlar yer alıyordu: "Bölgesel ve küresel hedeflerimiz bağlamında aynı doğrular ve değerler bütününü paylaşıyoruz. Bunlar barış, özgürlük ve refahın geliştirilmesidir." İlk bakışta çok çekici bir amaç göze çarpıyor. Ama bu parlak barış, demokrasi, özgürlük ve refah sözcüklerinin gerçek anlamını düşündüğümüzde nasıl bir tuzağın hazırlandığını hemen görüyoruz. Hangi barış? İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra sürekli olarak cephe açan ABD'nin tanımladığı barış mı? Buna Latince deyimiyle "Pax Amerikana" diyoruz, ne anlama geldiğini Afganistan, Irak örneğiyle bitecrübe biliyoruz. Demokrasi ve özgürlüğün ABD jargonunda nasıl betimlendiğini Irak başta olmak üzere elli yıllık geçmişimizde tanık olduğumuz Şili, Arjantin, Nikaragua ve hatta ülkemizdeki darbelerle farkındayız. Refaha gelince, küreselleşen kapitalizmin neo-liberal uygulamaları ile gelişmekte olan ülke halklarını nasıl yoksulluğa sürüklendiğini görüyoruz ve bu yoksullaşmaya İMF politikaları nedeniyle ülkemizde de tanığız.

Geride kalan altmış yıl süresince ABD ve Türkiye arasında imzalanan ve bizdeki iktidarlar tarafından coşkuyla karşılanan kaçıncı belgedir bu? Her belge daha fazla teslimiyet getirmiştir. Bir zamanlar Celal Bayar- Adnan Menderes ikilisinin "nurlu ufuk" olarak resmettiği "küçük Amerika" rüyası bugün Türkiye'yi hangi noktaya getirmiştir. Önce NATO üyesi olduk. Sonra Karadeniz'den Marmara'ya, Çukurova'ya, Diyarbakır'a ve daha nerelere kadar askeri üsler kurdular. Ülkemizdeki ABD askerî personeline işgal ordusu mensupları gibi ayrıcalıklar tanındı. Bilinmeyen yerlere nükleer başlıklı, uzun menzilli füzeler yerleştirildi, U2 casus uçakları ile SSCB denetim altına alınmaya çalışıldı. Küba krizinde bunların bir bölümünün farkına vardık. Kennedy ile Hruşçef arasındaki pazarlıklar sonucu Küba'daki füze rampaları karşılığı Türkiye'dekiler söküldü. Şu anda bile, birçok askerî dergilerde, İncirlik'te 90'a yakın nükleer bomba bulunduğu ileri sürülüyor.

Bu yeni teslimiyet belgesiyle Türkiye, bir çeşit ABD istila planı olan büyük Ortadoğu Projesi'ne katılmayı kabul ediyor. Hatta zaman zaman Başbakanın söylediği gibi bu projenin eş yürütmecisi bile olmayı hedefliyor. Gene Türkiye, Irak'ta olan biten tüm cinayetlere, yıkımlara karşın, gözü kapalı, ABD'nin Irak politikalarını destekliyor. Bunun ülke açısından ne anlama geldiğini Dış İşleri Bakanı Gül, "Irak yanıyorken, biz de ısındık" diyerek ortaya koymuştur. Şimdi bu yangına körükle gitmeyi bir Stratejik Vizyon olarak kabul ediyor. Elindeki her türlü silahla Filistin halkını ezen İsrail'in politikalarına yandaş olma da bu belgenin satırlarının arasına örülmüş bulunuyor. ABD'nin İsrail'de yürüttüğü tek yanlı politikayı desteklemek, Ortadoğu'nun sürekli savaş dumanları arasında yaşamasını istemekle birdir. ABD'nin Karadeniz, Kafkaslar, Orta Asya üzerindeki emellerine de Türkiye bu belgeyle ortak olmayı yeğliyor. Bunun kendi varlık nedeniyle ne denli uyuşacağını düşünülmeden bu belgeye imza konuluyor. Ve nihayet İran konusunda ABD'nin yanında olduğumuz belgeleniyor. Dış İşleri Bakanını İran'a yaptığı ziyaretlerinde, bir nevi, posta taşıyıcılığından ileri gitmediği böylece ortaya çıkıyor. İran'la AB ve ABD arasındaki müzakereler hala devam etmektedir. G8'lerin dayattığı öneriyle İran'ın ne yanıt vereceği şu anda belli değildir. Bir olasılık olarak zaman kazanma amacıyla bazı tavizler vermeyi kabul edebilir. Fakat ABD'nin niyeti bellidir. O ünlü kurtla kuzu öyküsünde olduğu gibi kendisi için en uygun zamanda suyu bulandırdın diye bir bahaneyle saldırabilir. Bu belgeyi imzalayan Türkiye ABD'nin temel amacı olan dünya enerji kaynaklarını denetim altına alma hedefinde hizmet etmeyi bir anlamda taahhüt etmiştir. Bunu yalnızca enerji aktarım merkezi olma rüyasıyla yapmıştır.

Böylesine açık bir teslimiyet belgesini, TBMM'de tartışmadan, imzalayan AKP kendi iktidarını bir dış güce, ABD'ye dayayarak perçinlemenin dışında başka bir şey düşünmemiştir. Oysa kendi Dışişleri Bakanı tantanalı bir imza ile basın toplantısı yaparken bu toplantı ABD medyasında hiçbir şekilde yer almamıştır. Gül'ün savunma bakanı Rumsfeld ile görüşme isteği kabul edilmemiştir. Yani Pentagon bu teslimiyetçiliği bile az görmektedir. Aynı tarihlerde emekli ABD amirali ise, bir askerî dergide Türkiye'nin nasıl bölünmesi gerektiğinin haritasını çizmektedir. Ne diyelim "Hayırlara vesile olsun"!