Şiddetin Kaynağını Bilmek Gerek

Sabah gazetelerimizi açtığımızda, gece televizyon haberlerini dinler&shyken önü alınamayan şiddet sahneleri ile irkiliyoruz. İlkokullarımızdan orta öğretim kurumlarına kadar silahın her çeşidi girmiş durumda. En masum gençlik aşkları cinayet sebebi olabiliyor. Milletvekilleri eşlerini dövüyor. Evlerimizden sokağa çığ gibi yansıyan bir şiddet ve de vahşet dünyasında yaşamaya başladık. Olayı aspirinle geçiştirmeye çalışanlar , hoşgörü ve silah bırakma kampanyalarından bahsediyor. Silah artık her yerde. Geçenlerde Üsküdar'da beş katlı apartmanın bodrumunda ruhsatlı atış poligonunda meydana gelen kazada 14 kişi yaralandı. Demek ki atış poligonları evlerimizin bodrum&shylarına bile girmiş. Bu şiddeti başımızı iki yana sallayarak, ahlarla vahlarla karşılarsak ortamın daha da gerildiğini kısa sürede göreceğiz. Şiddetin kaynağını sorgulamadan biat ettiğimiz, kapitalist düzenden başkası değildir.Bu düzen sürekli şiddet yaratmağa mecburdur,yarasalar gibi bu şiddetle ancak yaşayabilir.

Bu düzende etrafımız sadece şiddetle çevreleniştir. Sömürünün getirdiği acımasız iş koşullarının yarattığı şiddet, piyasadaki rekabetin oluşturduğu şiddet, geçim sıkıntısının, işsizliğin yarattığı şiddet, genç kuşakların yarınsızlıktan ötürü içine düştükleri şiddet. Saymakla bitmez bu şiddetler. Unutmayalım ki "Bırakınız yapsınlar,bırakınız geçsinler" mantığının egemen olduğu bu ormancıl ortamda yaşamanın tek çaresi olarak insana, tek seçenek şiddet sunulmaktadır. Söylendiği zaman insana çok tatlı gelen bir özgürlük vaat eden bir sözcük vardır: Serbest rekabet ortamı. İşte kapitalist düzenin kışkırtıcı şeytanı budur. Dayanışmayı, bir arada yaşamayı silip süpüren bu şeytanın yapamayacağı, başvuramayacağı şiddet yoktur.

Küreselleşen kapitalist dünya şiddeti de küreselleştirmiştir. Gençliği&shymizin ilk çağlarında bile nedenini bilmeden şiddeti beyaz perde de alkışlamışızdır. "Alemdar", "Azak ya da "Milli" sinemada otuz iki kısım tekmili birden gösterilen vahşi batının kovboy öykülerinde silahını en hızlı çeken daima gözümüzü kamaştırmıştır. Bos arsalarda, evimizi çevreleyen sokaklarda az mı "dekomencilik" (silahşörlük- kovboyculuk) oynadık. Adeta ilkokuldan beri gerçek adaletin silahla sağlanacağı bizlerin beyinlerine nakşedildi.

Daha sonraları gangster filmleri dünyamızı boyadı. "Kurtlar Vadisi" serbest piyasa ekonomisinin "acımasız eliminasyonu"nu anlatan bir dizidir. 24 ocakla Turgut Özal tarafından bize bu yol gösterilmiştir. Benim vatandaşım işini bilir, köşeyi dön belgilerini daha unutmadık. Köşe nasıl dönülür? Bu dönüşün bedelinde kanlı kansız nice şiddet öğesi vardır. Bunu hiç düşündük mü? Faşizm kapitalizmin yaşamak için bulduğu bir yöntem değil midir? İkinci dünya savaşından bu yana silahını çeşitli bahanelerle hiç bırakmayan, bugünün küreselleşen kapitalizmi değil mi? Vietnam'dan Irak'a şiddetin en iyi örneklerini hangi düzen sergilemiştir?

Gelelim Türkiye'ye: 24 Ocak 1980'den bu yana neo-liberalizmin tüm vahşetiyle halkımızın üzerine çullandığını nasıl unutabiliriz. Zaten bozuk olan gelir ve servet dağılımı daha da bozulmuştur, ülke nüfusunun neredeyse %80'i yoksulluk sınırındadır.20 milyonu aşkın kişi günde sadece bir dolarla yaşa&shymaya çalışmaktadır. İşsizlik yarınlara olan umutları bütünüyle söndürecek bo&shyyutlara ulaşmıştır. Açlık ve de yoksulluk halkımızın ayrılmaz parçası haline gelmiştir. Medya, inadına tam saha şalvarı ile tüketim ve masalsı bir yaşamı pompalamaktadır. Bütün bunları tek tek ele aldığımızda kaç tür şiddete maruz kaldığımız kolaylıkla tasavvur edilebilir. Milli Eğitim Bakanı&shymız, Samsun'da iki öğrencinin bir başka öğrenci tarafından öldürülmesi üzerine "ektiğimizi biçiyoruz" buyurmuşlar. Ne var ki bu cümle bakanın verdiği anlamdan daha farklı olarak anlamlandırıldığında haklı bir cümledir.Evet sermaye ve ona kulluk edenlerin öve öve bitiremedikleri kapitalist düzen ektiğini biçmektedir. Siz hala şiddetin kaynağının bu düzende kurutulacağına inanıyor musunuz?