Sakın Aldanma, İnanma, Kanma

Seçim alanları dolup, taşıyor. Partiler siyasal erke ulaşınca neler yapacaklarını anlatmaya çalışıyorlar. Aile sigortası vb. gibi ilgi çeken öneriler de var. Ne var ki ille de yeni bir anayasa yapma düşüncesi, özellikle AKP’de öne çıkıyor. Anayasa hukukunun bilinen ustaları, Mümtaz Soysal, Erdoğan Teziç vb.’leri ise bu konuda sessiz. AKP’nin yeni anayasa konusundaki ısrarı ise “Başkanlık” sistemini Türkiye’ye yerleştirmek ve de günümüz başbakanını, bu “taçsız” tahta oturtmak isteğinden kaynaklanıyor. Ne var ki AKP lideri asabiyeti, hırsı ve de sınır tanımaz öfkesi ile yığınları şimdiden ürkütmüş durumda. “Keskin sirke küpüne zarar verir” özdeyişi kendisinin belki de sonunu hazırlayacak. Meydanlardaki bayrak sallayan, alkış tutanların adım adım dışarı vuran “nefretin, düşmanlığın” farkındadır.

Lider halkından korkmaz. Tank benzeri korunaklı arabalar, damlarda konuşlanmış, keskin nişancılar, bir emniyet subabı gibi ön sıralara yerleştirilen kadınlar tüm bu korkuların işareti.

Hopa AKP liderinin tüm “karabasan”larını gözler önüne serdi. Kendisine yönelik protesto nedeni HES’lere hapsolunmak isteyen güzelim derelerdi. “Fırtına vadisi”ni yaşamında bir kez gören bile bu HES yağmasına itiraz eder. Oktay Ekşi de bunun için “…….larını bile satacaklar” feryadını yükseltti. Geride kalan sekiz yıldaki kamu mallarının haraç mezat satışı Ekşi’yi kerelerce haklı kılmaktadır.

Satma, AKP’nin dokuz yıllık iktidarının vazgeçilmez tutkusudur. Devletin tüm ekonomik varlıkları elden çıkarıldı. Özal’ın bezirgânlığı AKP iktidarında tavan yaptı. Fabrikalar, madenler, limanlar, elektrik dağıtım şebekeleri bu satış tutkusunun odak noktaları haline geldi. “Müdebbir bir tüccar” gibi akla gelen her varlık satıldı. Karlar ve yaratılan rantlar yandaşlar arasında pay edildi. Bu da açıkça söylendi. Ceyhan rafinerisi için “Çalık’a söz verdim” demekten kendini alıkoymadı. Özelleştirilen bu varlıkların, günümüz rayici ile değeri nedir. Bir hesaba göre 50 milyar dolar civarında. Kaybedilen karlılık ve yaratılan rantların değeri ise hesap edilemez.

Yığınlar bu “tasalket”in farkına vardılar, itiraz ediyorlar. Sokaklara dökülüyorlar. En güzel örnek eski “Ali Sami Yen” ve “Likör fabrikası arsası”nda Kiler’in gökdelenlerini istemiyorlar. Çünkü nefes alma kanalları kapatılıyor.

Neo-liberal küresel yapı, ağır ağır, Türkiye’yi güçsüz kılıyor, parçalama yolundaki engelleri siyasal erkin aymazlığı ile aşıyor ve Anadolu’yu kendi çıkarlarına daha bir hazır hale getirmeye çalışıyor. Eski Yugoslavya’da, Çekoslavakya’da Sovyetler Birliği’nde gerçekleştirdiği gibi.

Bu operasyonun kritik eşiği 12 Haziran 2011 seçimidir. Bu seçimin sonuçlarına göre iki olasılık karşımıza çıkmaktadır.

i. AKP’nin 330 ve üzerinde oy alması halinde bu parti kendi istekleri doğrultusunda kotarılan bir anayasayı hazırlayıp refaranduma sunacaktır.

ii. Üç yüzün altında milletvekili sayısına erişirse ve bu sayı 276’dan fazla olursa yeni anayasa için uzlaşma arayacaktır.

Bu noktada şu soru üzerinde bir “beyin fırtınası” sürecini başlatmak daha rasyonel sonuçlara ulaşma olanağını verecektir. Siyasal Partiler Yasası, seçim barajı vb. gibi konular da düzenlemeler yapmak ilk aşamada belli sonuçlara ulaşmayı sağlayabilir.

Bütün bu ihtimalleri göz önünde tutarsak 2011 seçiminde ilk hedefin AKP’yi 300 milletvekilinden daha az bir sayıyla TBMM’ye girmesinin bile kamuoyunun rahat bir nefes alması için olmazsa olmaz bir şart haline gelmiştir.

Sandığa bu bilinçle gitmek zorundayız. Cumhuriyetin tüm kurucu ilkeleri açık ve örtülü birçok, tehdidin altındadır. Hayalleri kaşıyan, nereden bakılırsa bakılsın Sindirella’nın cam ayakkabısı kadar bile gerçekle ilgisi olmayan çılgın hayaller, sadece, bir “çılgın beynin” belirtisidir. Marmara’ya uzanan bir kanal açmak, Karaburun yarımadasını adaya dönüştürecek Çeşme kanalını inşa etmek, Taksim’deki gezi parkına eski kışlayı yeniden inşa etmek… Bunlar insanın aklı ve asabi sağlığı açısından ciddi endişelerin doğmasına neden olabilecek işaretlerdir.

Bursa Orhangazi’de İzmirli bir falcının “hazine gömülü orada” öngörüsüne dayanarak binanın temelini harap edecek biçimde kazı yapanların hayalleri ile bu projelerin hiç farkı yoktur. “Hayaldi karabasana dönüştü” sözü bu masallara ilişkin en doğru nitelemedir. “Seçim” eylemi bir sorumluluğu içerir. Yurdun, ezilenlerin selameti için duyulan bir sorumluluktur bu. Sömürünün (her türüyle) ortadan kalkacağı, herkesin emeğinin gücüyle insanca yaşayacağı bir toplum yaratmak amacı, bu sorumluluğun temel nedenidir.

2000’li yılların başından bu yana bizi kuşatan olumsuzlukları bir anımsayalım. Oy namustur. Onu bozuk para gibi harcamayalım. Sömürüsüz, herkesin emeğinin değeriyle yaşadığı, sermayenin baskısının sıfırlandığı bir ülkedeki eşitliği gerçekleştirmek için yolu açacak olanağı yaratacak doğrultuda oyumuzu kullanalım. Bu bağlamda güç sendedir. Bu gücü 12 Haziran günü kullanamazsan geleceğin karanlığı seni bekliyor. Unutma, RTE’nin 23 Nisan şöleninde makamına oturan küçük kıza söylediği söz onun iç dünyasının adeta aynasıdır. “Yetki senin, ister asar, ister kesersin”. Meydanlarda bu niyetini naralaşan hitabetiyle sergiliyor. Karar senin, toplumsal bir karabasan mı, yoksa geleceğini kendi ellerinle yaratmak istiyorsun. Doğruyu bulmak için sakın: ALDANMA, İNANMA, KANMA