Sahibinin sesi

Eskiler anımsayacaklardır. Gramofon çağının iki plak markası çok yaygındı: “Odeon” ve “Sahibinin Sesi”. “Odeon”un Türkiye’de küçük bir tesisi bulunuyordu. Yeşilköy istasyonunun Halkalı tarafında, hava alanına açılan alt geçidin hemen yanındaydı bu tesis. Münir Nurettin, Safiye Ayla vb gibi ses ustalarının şarkıları Odeon’da yer alırdı. Dönemin diğer plak markası ise “Sahibinin Sesi” idi. ABD kökenliydi. Markanın logosu ise eski tip bir gramofon hunisine bakan bir köpekti… Bu logo, efendisinin sözünü tartışmadan dinleyen ve de uygulayanlar içinde “Aynen Sahibinin Sesi”dir mealinde kullanılırdı.

Bugün ekranlarda boy gösteren “Hınk” diyenleri gördükçe, aklıma hep sahibinin sesi plaklarının şirin köpeği gelir. Köpek sadıktır ama yalaka değildir. Kendi ölçütlerinde haysiyeti, hatta saygı duyulan bağlılığı örnek gösterilir. Ne var ki günümüzün “Sahibinin Sesi” örnekleri yalakalığının en çirkin yüzünü kamuoyu önünde sergilemekten çekinmiyorlar, bundan övünç payı çıkarıyorlar. En son örnek, AKP’nin, Telekom Arena Stadından fışkırdı. Büyük şef, “Her kürtaj bir Uludere’dir” dedi, tüm ağızlar “kürtaj” diye konuşmaya “Çoluk,çocuk var…ayıptır” demeden ötmeye başladılar. Aynen, reklamdaki kamyon şoförünün söylediği gibi “Ağzı olan konuşmaya başladı”… Olan anne-babalara oldu. Televizyonda kızgın edalı Tayyip amcalarını dinleyen bebeler bile, soruyu bastı: “Anne… Baba… Kürtaj ne demek?” Zavallı ebeveynler şaşkın, ne diyeceklerini şaşırdılar. “Ayıp, ayıp o nasıl soru deseler” ya Tayyip amcanın kulağına giderse... Sustular. Yaşlılar ise ekranlara baktıkça “edep yahu” diye kafa sallayıp söylendiler.

Hollywood starlarının en büyük korkusu “yüzlerinin eskimesidir”. Nedir bu “yüz eskimesi”? Ekranlarda, beyazperde de çok yer almaları durumunda seyircinin bıkmasıdır. Bu gerçek politika için de böyledir. Öyle her gün sayfalarca konuşan siyasetçi makbul sayılmaz. Örneğin ABD Başkanı, her yıl Ocak ayının 20’sinde yaptığı “Millete Sesleniş” konuşmasının dışında fazla “söylevci” izlenimini vermez. Gazi Mustafa Kemal, TBMM’sinin yeni döneminin başında, yani 1 Kasım’da düşüncelerini, icraatı açıklardı. İsmet İnönü de aynı yolu izledi. Savaşın (II.Dünya Savaşı) en karanlık günlerinde bile hükümetin olaylara bakış açısı, Ankara Radyosunda yayınlanan Radyo Gazetesi (20.15-20.45) programında, Nurettin Artam tarafından yansıtılırdı.

Ne yazık ki siyasetin olmazsa olmazı sayılan bu ilke , Nazi liderlerince iğdiş edildi. Propaganda Nâzırı Goebels her siyasi demecin şiddet dozunu ayarlamayı çok iyi bilirdi. Şimdilerde, AKP’nin en önemli sorunu liderinin lafazanlığıdır. Arena’da “Her kürtaj bir Uludere”dir deyişi yanlış bir nitelemeydi. Liderlerinin her sözünü “Nas” kabul eden hükümet erkânı ise sap ile samanı birbirine karıştırmakta gecikmedi.

Her ailede “çocuklar duymasın” denilen konular vardır. Küçük yaştaki çocukların, “anne, ben nasıl geldim” yanıtı uzun gagasındaki bohçada bebek taşıyan leylek olurdu. Bu görünüm bir zamanlar Yapı Kredi’nin da logosuydu.

Çok konuşan, hata yapmaktan kaçamaz. Hele “dar görüşlü” yalakalar bu hata payını daha da yükseltirler. “O kaçın kurdudur” diye niteleyebileceğimiz cadılar bile ortaya atılır, engin deneyimlerini sergilerler. Büyük şefin her konuşmasında keramet aramak sağlık işareti değildir. Mâlum ya eskiler “Aklı neyse zikri de odur” demişler.

Ne “kürtaj” ne de uçakları geç kalktığı için Hava Emekçilerini en ağır sözlerle eleştiren at gözlüklü yolcuların bağırışları, Hava-İş’in direnişini gözlerden kaçıramaz. Atilay Başkan ve onun sınıf bilincine sahip sendikası en doğru kararı vermiştir. Var olan yönetimin düşün kapasitesini gözler önüne serdi. Pistte deve kesen Kotil adlı Genel Müdür, dünyaya örnek olacak bir saçmalığı daha sergiledi. SMS ile iş akdi feshetti. Tam bir saçmalık. Bakalım iş mahkemesi ne buyuracak. Emekçinin grev hakkından bile rahatsız olan cehaletin kol gezdiği bugünkü yönetimin bir başka incisi de kabinenin en âkil gözüken Babacan’dan geldi, Havayolu İşletmeciliği “Stratejik sektörmüş, grev yapamazmış”. Doğrudur, yolcuları F-16’lar taşıyor çünkü... Sağolasın Hava-İş, aklımızı başımıza getirdiğin için… Sözleri büyük eylemleri ince sendikacılara ders olur “İNŞALLAH”… Memur-Sen rezilliği ise tam anlamıyla bir palavradır. Ajda Pekkan’ın ünlü melodisi “Palavra, Palavra…”ya uygundur. Başlıkta altını çizdik ya her cehalet “Sahibinin Sesi”ne malolmalıdır.


Not: Irkçılık kokan eylem her zaman Emre Belözoğlu’nun eylemlerinde ortaya çıkmaz. Frankofil UEFA Başkanı da çaktırmadan aynı doğrultuda hareket edebilir. Çok tartışmalı “özel yetki” ile donatılmış Mahkemenin nereye gideceğini hesaplamadan yaptığı bir işlem UEFA Başkanının beklemediği bir nimettir. Rus mafyasının ünlü reislerinin Chelsea başta olmak üzere futbol kulüplerini satın alması kapitalizme yansıyan en çirkin yüzüdür. Bunu görmeyen, bir anlamda kime hizmet ettiğini ortaya koyuyor.