Panik Atak

Korkuyorlar. İktidarı yitireceklerinden korkuyorlar. Gizledikleri ve de gizlemedikleri sırlarının ortaya döküleceğinden ürküyorlar. Tek şeflik padişahlık rüyasının gerçekleşememesi olasılığını düşünerek asabileşiyorlar. Feryatları, asarız, keseriz, Silivri’ye atarız tehditleri bundandır. Eskilerin dediği gibi “korku dağları beklemektedir”. Karşılarındaki çetin uçurumlarla dolu dağ, Haziran 12 seçimidir.

Aziz Nesin sokaklarda “şöyle keserim, böyle doğrarım” diye nara atan kabadayıların, korkak oldukları için bu yöntemi kullandıkları çok güzel saptamış ve öykülerinde dillendirmiştir. Son günlerde ki gazeteci tutuklamalarının arkasında da bu “panik atak” sendromu var. Sırları, üstü örtülü niyetleri pek çok. İstemiyorlar bunların ortaya çıkmasını. Şu anda, yalnızlıklarının yarattığı dehşeti hissediyorlar. Ne içerdeki, ne yurt dışındaki destekçilerine güvenleri yok. Tek umutları, dayanmak istedikleri, Pensilvanya’da “mukim” hoca efendi.

Oy tabanları son sekiz yılda yoksullaştı. TUİK gibi resmi bir kuruluş bu yoksulluğu, gelir dağılımının acımasızca bozulduğunu sayısal bulgular eşliğinde geçen hafta sergiledi. İnsanlarımızın büyük bir bölümünün giyime para yetiştiremediğini, amiyane ifadesiyle “kendine don bile alamadığını” kanıtladı.

Pek övünülen büyüme, istihdam yaratmayan, yurttaşlar tarafından hakça paylaşılamayan, bir parasal obezite milyarder sayımız artıyor, buna karşılık genç kuşak işsizlikten kırılıyor. Kabul etmek gerekir ki Merkez Bankası ve Babacan ikilisi neo-liberal paragöz ekonomi politikasını başarıyla yürütüyor. Yandaş milyarderler artıyor, işsiz ve açları, yoksullar çoğaldıkça, çoğalıyor. Bunun anlamı: umutsuzluk artıyor.

Böylesine yoksullaşan ve de yoksunlaşan bir toplumda iktidarda tutunmak, zorlaşır. Bir süre dayanıştığı İslam dünyasıda neredeyse 7 – 8 şiddetinde bir depremle alt üst olmuş durumda ABD, petrol yönelik egemenliğinin bizzat korumak için harekete geçti. Petrol 2050’ye kadar öylesine değerli bir enerji kaynağı haline geldi ki, ABD ve AB, bölgeyi varolan siyasal erklerin eline bırakamayacak bir noktaya geldi. Bu da “panik atak”ın bir başka nedeni.

AKP liderinin konuşmalarını TV’den izleyin, birkaç yıl öncesiyle kıyaslayın, attığı karanfilleri platformun hemen önündeki halk kapışırdı. Şimdi, o günler geride kaldı. Halk platformun çok uzağında konuşlandırılıyor, damlarda “sniper” denilen keskin nişancılar.

Politikada tek adamlık korkuyu peşinden getirir. Bunun en güzel anlatan film sahneleri hep aklımdadır. Bunların başında Chaplin’in “Diktatör”ü gelir. Televizyon kanallarından biri bu yapıtı yeniden ekrana getirirse büyük hizmet yapmış olur. Gene bir başka sahneyi (Fellini’nin Amarcord) anımsıyorum. Faşist İtalya’da bir sahil kasabasında, saat kulesinin altında laflaşan zabıtaların birden kalenin tepesindeki hoparlörden gelen “internasyonal”i duyunca çılgına dönmeleri, Evet. Korkmakta haklılar her faşist gibi.

Bakın, önlerinde neredeyse 90’nına merdiven dayamış piri fani var: Süleyman Demirel. Kaç kere gitti, kaç kere geldi iktidara. Hiç korktu mu? Şapkası elinde korumasız halkın arasına girdi şapkasını çekiştirenlerle adeta bilek güreşi yaptı, ama “şapkayı gaptırmadı” siyasette erdem budur. Sovyetler Birliğinin ünlü dışişleri bakanlarından Molotov’un yaşamının nakledildiği kitapta ilginç bir sahne vardı. Gömüldükten sonra mezarlığa gelen halktan bir grup, mezarına sade bir çelenk koyarlar. Bu çelenk mezar bekçileri tarafından hemen kaldırılır. Ne var ki bu sevgi orada baki kalır.

Korku bir kere insana yerleşti mi kök salar, çok boyutlu hale dönüşür. Önce suikasttan korkarsın, sonra yanına yaklaşan halktan, partililerden, arkadaşlarından korkarsın. Bu bir hastalıktır. Politikacının yakasına yapıştı mı kurtulamazsın. Siyasetin temel ögesi sayılan içtenliği yitirirsin. Gerçek dışı şeyler üzerinde durmaya, salınmaya başlarsın.

Aynı şey muhalefet içinde söz konusudur. İnandığı ilke bellediği, ideolojim diye nitelediği herşeyi açıkça ifade etmeli ve de savunmalıdır. İleri sürdüğü düşünceleri, projeleri korkusuzca korumalı ve yaşama geçirmelidir. Eleştirileri yapıcı ele almalı, gereğinde revize etmelidir. Bu da içtenliğini kanıtlayacaktır.

Bu yazı yayınlandığında seçime sadece üç ay kalmış olacaktır. Hiç kimse bu seçimin kolay geçeceğini beklememelidir. Baskılar, gazetecilerin gözaltına alınmasıyla kendini göstermiştir. Beşiktaş adliyesinin çok çok özel yetkili savcısı Zekeriya Öz, bağlı olduğu merkezlere dayanarak, demoklesin kılıcı gibi, seçimleri etkileyecek birçok karara imza atmaya hazırdır. Başbakan “bu yargının işidir. Bizi hedef tahtası yapmayın” diyerek icazetini vermiştir cemaat karşısında acizliğini kanıtlamıştır. Seçim süreci şu anda akla hayale gelemeyecek baskılarla geçecektir. Pensilvanya bu bağlamda elinden geleni yapacaktır. Seçim sonrasında da net bir teşekkürü her anlamda bekleyecektir.

“Panik Atak” sendromunun tüm korkularını yansıtan AKP, Haziran seçiminde her türlü baskı yöntemini deneyecektir. Bu bağlamda akla gelen her türlü taktiği gündemde tutmaktadır. Medyanın önemli bir bölümü elindedir. Camiler, cemaatler AKP’ye çalışacaktır. Önde gelen tüm muhalefet odaklarına her türlü kara çalınacaktır. Internet, sms mesajları bu bağlamda emre amade tutulacaktır. Bu arada aniden ortaya çıkan G-20 zirveside AKP adına kullanılacaktır.

Bu “ahval ve şeriat “ içersinde başta ana muhalefet partisi olmak üzere muhalefet cephesinin kullanabilecekleri en etkin strateji “İnönü” yöntemidir. Yılmayan, en kötü koşullarda bile dik durmasını bilen, soğukkanlı, attığı her adımdan emin, inata bir direniş ve de altedilmesi müşkül bir mücadele gücü. Ancak bu yöntem AKP’ye seçimi “dar” edebilir. Yoksa sonuç toplumsal bir yıkım olacaktır.