Özel Yetkili Cümbüş

Başlıkta yer alan “Cümbüş” eğlence anlamına kullanılmamış, bir çeşit “müzik aletini” belirlemek amacıyla zikredilmiştir. Bilmiyorum günümüzde de yaygın mı. Kumkapı vb mekanlarda, masaları ziyaret eden bazı “saz-şarkı” gruplarında rastlamışlığım var. Gümüşi renkli, tınısı “cızrak” bir alettir. Nedendir bilemem “Fenerbahçe”nin UEFA Şampiyonlar Liginden men edilmesi bana bu sazı hatırlattı. Çünkü son on yıldır fazlasıyla etkisini hissettiğimiz “özel yetkili” savcıların, akıllarına düşen her konuya parmak atmaları, “Klasik Türk Müziği” saz heyetinde “cümbüş”ün nahoş olabilecek varlığına neredeyse eşdeğer.

“Fenerbahçe” spor kulübü ülkemizin en köklü klüplerinden biridir. Yüzyılı aşkın bir “başarılarla dolu” geçmişi vardır. Şimdi “şike suçlamasıyla” adeta bombardıman altında. Medya olur olmadık haberleri irdelemeden yargısız infaz yapıyor. Savunanlar da, eğilmeleri gereken temel soruna değinmeden “havanda su” dövüyorlar. Oysa bu bağlamda üzerinde düşünmemiz ve irdelememiz gereken nokta, nereye yöneldiğinin “mantığı” belli olmayan, tam bir keyiflilikle işleyip, insanları savunmadan yoksun bırakan, tutukluluğu normal bir “hüküm” haline dönüştüren “Özel Yetkili Savcı” kurumunda yatmaktadır. Maalesef FB kulübünün ve Aziz Yıldırım’ın avukatları bu noktayı irdelemeyi bir yana bırakmış görünüyorlar.

Anımsayacaksınız, 12 Mart Cuntası, yükselen sosyalist düşünceyi, “Balyoz” gibi ezmek amacıyla “DGM” diye bildiğimiz mahkemeyi kurmuştu. DGM’nin görevi “silahlı” kalkışmaları, terörist eylemleri yargılamaktı. Daha sonraki gelişmeler bu mahkemelerin kaldırılmasına, aynı hizmetin bu bağlamda (!) kendisine “özel yetki” tanınan savcı ve mahkemeye bırakılmasına karar verildi. DGM’nin konuşlandığı Beşiktaş’taki bina “Beşiktaş Adliyesi” halinde reorganize edildi. Bu adliyedeki “özel yetkili” savcılardan yaklaşık “30” yıl hiçbir etkinlik haberi gelmedi. Görevlerini sessizce yaptılar. Ne var ki “2002”den sonra “Özel yetkili” mahkemeler birden öne çıktı. Zekeriya Öz savcı olarak T.C Adalet sahnesine başrol oyuncusu olarak çıkıverdi. Sonraki gelişmeler “Ergenekon”, “Balyoz” vb gibi “özel yetki” olgusunu kamuoyuna adeta ezberlettiler.

Temel görevi ulusal güvenlikle ilgili olmasına karşın “Özel yetkili” savcı son kez Fenerbahçe’ye yönelik “şike” iddiasıyla tutuklamalar başladı. Başta Aziz Yıldırım olmak üzere futbol dünyasının önde gelen aktörleri tutuklanarak cezaevlerine gönderildi… Medya bu “çamura” hemen atladı. TV’lerde konu açıldıkça üzerleri “Mavi Kaplı” dosyalarla dolu el arabaları sürekli “rol modeli” gibi gösterilerek seyredenlere “Vay Canına, neler olmuş” dedirten sahnelerle pekiştirilen sızma ve de yanıltma haberler, yorumlar peş peşe yer aldı. Netice’de yaygara o boyuta ulaştı ki UEFA Fenerbahçe’nin “Devler Ligi”ne gitmesini men edilmesini istemek durumunda kaldı. İşte bu noktada şu soruları sormak durumundayız.

i-Şike ile ilgili “İddianame” hazırlandı mı?

Yanıt:Hayır

Ne zaman bitecek: Bilinmiyor

İddianame Hakimlerce kabul edildi mi?

Bu aşamaya gelinmedi.

ii-İddianamenin kabul edildiğini varsayalım. Dava sonuçlanıp bir karara varıldı mı? Hayır

iii-Karar, Temyiz aşamasına geçti mi? Hayır.

Durum böyle olunca “Özel yetkili”nin yarattığı fırtınayla ülkemizin dış itibarını zedeleyecek haberlere meydan vermek nasıl nitelemeli. Ağır bir sözcüğü hafifleterek “Gammazlık” diyelim.

Yıllarca Zekeriya Öz’le özdeşleşen “Özel Yetki” kurumu bu son örnekle “Türk Yargı” sistemini uluslararası bir “skandalın” içine sokmuştur. Türkiye’nin “Özel Yetkili” savcıları eylemeleri ile ülkemizin itibarını yerle bir etmiştir. Şimdi bu durumu kim düzeltecektir. UEFA Başkanı “Platini” klasik Fransız edasıyla ülkemizi rencide edecek konuşmalar yapmaktadır. UEFA’nın kıdemli Asbaşkanı Şenes Erzik susarak, önüne bakmaktadır.

Açık ifade edersek bir “özel yetkili” savcı ülkemizin saygınlığını sarsmıştır. Yıllar önce yoksul “Türk Köyleri”ni anlattığı için “vatan hainliği” ile suçlanan Nazım Hikmet’i nasıl anmazsınız şimdi. Ülkenin itibarıyla bir şüpheyi “bülbül gibi” dillendirenler bir önceki örneğe bakarak ne dersiniz. Medya’da yer alan iyi niyetli yorumcular, nedendir bilinmez, Nazım’a yakıştırdıkları “ihanet” sözcüğünü bu olayda dillerine bile almıyorlar. Günümüzü bu bağlamda en iyi tanımlayan, sağduyusu ile öne çıkan Şenol Güneş’in şu saptamasına bir kez daha dikkat çekmek isterim: “Her yerde kararı Cumhurbaşkanıyla, başbakanla görüştükten sonra alacaksak evde yemek bile yiyemeyiz.”

Not: Benim Fenerbahçeli olmadığımı Eski “Şeref Stadının” tozlarını yutarak, çamurunu çiğneyerek futbolu sevdiğimi bilenler bilir.