Lağım Taştı

Prens Hamlet, Danimarka’da her şeyin irin ve pislik koktuğunu, adaletin tümüyle rafa kalktığını söyler. “Olmak ya da olmamak”, onun açısından temel sorundur. Seçimden bu yana geçen bir ayda karşılaştığımız ve de gitgide sarmal haline gelen olayları göz önüne aldığımızda, Türkiye açısından, Hamlet’in tanımladığı irin ve pislik kokan Danimarka’sından bir farkımızın kalmadığını görüyoruz.

Şu anda sekiz milletvekili aldıkları oylara baktığımızda milyonu aşan seçmenin oy verdiği, kendilerini temsil etmesini onayladığı vekiller cezaevinde ve de salı verilmiyorlar. AKP lideri, “kuyuya düştüler, çıksınlar çıkabilirlerse” diyerek “Despotik” edasına yeni katkılar yapıyor.

Meclis’te hükümet programı okunuyor, Başbakanı dinleyen sadece partisinin milletvekilleri. MHP’nin kendi iç sorunlarından kaynaklanan baş eğikliği, AKP’nin anayasasına harç koymak için sırasını bekliyor. Bu desteğin karşılığında alabileceği tek taviz seçim barajının %5’lere indirilmesi olacaktır. O da ne işe yarayacak, göreceğiz.

CHP ve BDP’li milletvekillerinin TBMM’sinde bulunmaları , RTE’yi fazla ilgilendirmiyor. Ne var ki, birkaç akil adam, meşruiyet yönünden bu olayı önemsiyorlar. Diğer yandan Balbay ve diğerlerinin cezaevinde tutuluyor olmasının RTE’nin ideolojik yapısındaki “İmam-ı Azam”lık iştahını da kabarttığını söyleyebiliriz. Sekiz vekil gelse AKP açısından hiçbir şey değişmeyecek. Belki Engin Alan’ın tavrı MHP’yi etkileyecektir. O da cürmü kadar yer yakar. Şu anda AKP ve MHP milletvekillerinin tamamı 380’dir ve RTE için Başkanlık sistemi için yol açıktır. Ordu sindirilmiştir. Zaten NATO, askerin Kemalist damarlarını çoktan dumura uğratmıştır.

Pensilvanya’dan ilham alan “İmamın Ordusu” ise yaptığı operasyonlarla “lağım kapaklarını” açmaktadır. Elindeki tüm (doğru-yanlış) bilgileri “Yargısız İnfazlar”la fütursuzca kullanılmaya başlamıştır. Bir haftadır kamu oyunu görüyor. Şike olayı yıllardır “futbol” delisi olan her toplumda dile getirilir. Hele “iddia” oyunu ile Japonya 2. liginde bile gündeme gelebiliyorsa, ortada dönen parayı tahmin edebilirsiniz.

Talih oyunlarının (nazik olsun diye bu deyimi kullandım) yer aldığı her ülkede şike de vardır, daha kötü eylemlerde söz konusudur. Şike parasını alıp da yenilmeyen boksörlerin sonlarını ele alan filmleri bir düşünün.
“Lağım kokusu” logarlar açıldığı için gittikçe artıyor. Aynı İzmir’in körfez’i ya da eski Haliç’in kokusu gibi ne var ki bu kokuyu aldığı için, birlikte yaşamaya alışılıyor. Tehlikeli nokta da budur. Ve Türkiye bu sürece girmiştir. İktidar bu kokuşmayı, çözülmeyi, kendi mutlak iktidarının temellerini atmak bağlamında sonsuza kadar kullanacaktır.

Aziz Yıldırım , neo-liberal küresel düzenin yetiştirdiği tiplerden biridir. Yani “Doğal Yasa”ya sınır tanımadan bağlıdır. Dolayısıyla kendini ve takımını belli seviyede tutmak, bu bağlamda “azami faydayı” sağlamak için düzenim tüm kurum ve kurallarını kullanmıştır: şöyle de diyebiliriz. Aziz Başkanın bünyesi, karakteri, ve davranışları (asabiyeti dahil) ile başbakan’ın niteliklerini arasında büyük benzerlikler vardır. İkisi de neo-liberal, sınır tanımayan doğal yasalara uyumlu, bireylerdir.

Türkiye’de sınır tanımayan , neo-liberal yaklaşım kökleştikçe konuya sık sık döneceğimiz çok açık. RTE’nin yeniden yazacağı ve 380 oy’la (referanduma bile gerek görmeden) kabul edilecek “Anayasa” sözünü ettiğimiz neo-liberal doğrultuda olacaktır. Başkanlık sistemi ile “Taçsız Kral” olacağını zanneden RTE kısa sürede küresel kapitalist düzenin bir oyuncağı haline gelecektir.
Bu gidişe 135 milletvekili ile CHP mecliste engel olamaz. Ne yazık ki AKP’nin karşısında tavır alan %50’yi bütünüyle kucaklayan bir parti mevcut değil. Bu durumda öncelikle bu boşluk kapatılmalı. Yani ciddi bir siyasal cephe oluşturulmalı. Sandığa bile gitmeye gerek görmeyen 10 milyon seçmeni de kapsayacak bir hareket başlatılmalı.. Meclis kadar Meclis dışında da aktif bir muhalefet sergilenmeli.

Lağım kokusunun havayı kirlettiği bu günlerden kurtulmanın tek yolu “ortak muhalefet cephesi”ni oluşturmaktır. Aziz Yıldırım kulübü için sınır tanımayan bir proto-tiptir. Ondan daha güçlüsü bugün Türkiye’yi yönetmektedir. Dağıtılan kömür, yiyecek paketleri İslami vakıflar ve cemaatlerin hanelere giren vaazları camiiler, mescitler Kur’an kursları vb nice kurumlar Aziz Yıldırım ve benzerlerine biat edecek insanları yetiştirmektedir. Bunları göz önünde tutarak Aziz Yıldırım’ı değil düzeni suçlayın ve doğruyu bulun. Yoksa kokudan boğulacağız.