Körleşme TEVFİK ÇAVDAR

Ömrümün beşte dördü çevreme, işçi sınıfına, yazıyla, ve çeşitli iletişim kanallarıyla sermaye sınıfının yarattığı körleşmeyi anlatmakla geçti. Sermaye, ekonomik ve siyasal egemenliğini aydınlardan toplumun tüm kılcal damarlarına uzanan yaygın bir körleştirme operasyonuyla pekiştirir. Medya günlerce "incir çekirdeğini doldurmayan" olayları yaşamsal olmayan sorunları tartışır durur. Aydınlar kendilerine enjekte edilmiş kavramları papağan gibi yineleyerek ahkâm keser. Buna ilişkin en son örnek anlı-şanlı bir sinema eleştirmeninin "Osmanlı Cumhuriyeti" filmini gördükten sonra yaptığı değerlendirmedir: "Komedi yapmak istemişler trajediye dönüşmüş, demode bir anti-emperyalizme sığınmışlar". Her komedinin ağlanası bir trajediyi içerdiğini Jules Dassin'in "Never on Sunday" yapıtı sana öğretmedi mi? Antik ya da Yunan tragedyaları anlatmadı mı? Başta ülkemiz olmak üzere küreselleşme masalının yeni-emperyalizmin kurbanı olduğunun farkında değil misin? İşte sermayenin yarattığı körlük budur.

Türkiye ekonomiden siyasete kadar tam boyutlu bir kör dövüşün oynandığı ülkeye dönüştürüldü. 1980'in 12 Eylül darbesi, işlediği cinayetlerin eli kanlı suçlusu olmasının ötesinde toplumu körleştiren küresel sermayenin emperyal açılımına kapıları açmasından ötürü yargılanmalıdır. Gerçi sözünü ettiğimiz kapıları CHP (1946-50) iktidarı döneminde aralamışsa da ardına kadar açılmaları Turgut Özal, Evren yönetimine rastlar. Aydınlarımız ideolojiler öldü inancıyla ultra liberalizmin sisli yollarında yönlerini kaybetti, siyasilerimiz ise tam anlamıyla "çarşafladı". Bilirsiniz bu deyimi öğrencilik dönemlerimizde, tahtada sorulan sorunun çözümüne yaklaşamadan abuk-sabuk sözleri yanıt diye sıralayanlara söylerdik. "çarşafa dolandı". Merve Kavakçı'nın, Nazlı Ilıcak kumandasında TBMM'nın toplantı salonuna girişinden bu yana siyasal odaklarımızın ayağına da çarşaf dolanmış durumda.

Bu durumda belirteyim ki insanların kılık kıyafetiyle devrim yapılacağına inanan bir insan değilim. O modacıların, stilistlerin işi. Ama Fransa'ya Hırvatistan'dan gitmiş kravatın batılı giyim tarzı gibi savunulmasına da aklım ermez. Ne bikiniyle, ne de çarşafla politika yapılmaz. İlericilik ve gericilik başka öğelerde aranmalıdır.

Çarşafın, krizin tüm dünyayı sarstığı, küreselleşen sermayenin yoksulları, emekçileri daha da ezdiği şu günlerde CHP'nin, siyasal çıkarcılığın (pragmatizm) her türlüsünü yaşamı boyunca kullanma ustalığını gösteren genel başkanı tarafından kullanılması beni şaşırtmadı. Çünkü Baykal'ın bu türlü biçimsel çıkışları ne denli sevdiğini bitecrübe bilirim. "Yeni sol" "Anadolu Sol'u" ve nihayet bir önceki seçimde kürsüye, IMF ve Dünya Bankası uzantısı Kemal Derviş, sendika ağalarının en mümtazı Bayram Meral, dönüşümcü ilahiyatçı Yaşar Nuri Öztürk'le birlikte çıkışı anılarımda yer etmiştir. Beni şaşırtan son çarşaf geyiğine ülkede aklı başında zannettiğim bir çok aydının katılmasıdır. Ülkenin aydınlarının uçurumun kıyısındaki Türkiye'nin bugünkü durumunu irdelemeyip, bir bez parçasının ucuna tutunup dil dökmesi körleşmenin en güzel örneğidir. Dikkat edilirse hiç kimse, Medya'da ya da bir başka ortamda Baykal'a, CHP kurmaylarına aşağıdaki soruları yöneltmiyor.

1- Sayın Baykal ve CHP'nin kurmaylarıTürkiye'yi avucunun içine alan onun tüm yaşamsal kanallarına el koyan, siyasetinin her adımını yönlendiren, ülkeyi adeta himaye altına almış küresel sermaye vesayetine yönelik düşünceleriniz nedir? Yeri geldiğinde "Biz Müdafa-i Hukuk'un devamıyız" diyorlar. Kuramsal olarak doğrudur. Ne ki Müdafa-i Hukuk'un şiarı olan "Emperyalizme ve Kapitalizme" ve karşı olma belgisini ne çabuk unuttular. Küreselleşmenin emperyalizmin yeni biçimi olduğunu, bir siyaset bilimci olarak Baykal farkındadır. Bu bağlamda ne onun ne de CHP yönetimin sesi çıkmıyor. ABD'ye bağımlılık geleneksel, İnönü döneminden geliyor. Ama AB'ye yönelik yaklaşımı açıkça ortaya koyamıyorsunuz. Ekonomide dört elle sarılınan neo-liberal politikaların yarattığı ultra-liberalizme değinen küçükte olsa bir eleştiriniz yok mu?

2-Sayın Baykal, CHP Sosyalist Enternasyonel'in üyesi, sosyalist değil ama sosyal-demokrat olmakla da övünüyor. Bunların hepsi güzel. Bu bağlamda bugünkü ekonomik politikaya karşı eleştirilerini ve CHP'nin yaklaşımlarını, heyecanlı söylevlerinle süslediğin grup konuşmalarında aşağıda sırlanan noktalara bir zahmet açıklık getirir misin?

Geleceğe yönelik bir ekonomik kalkınma stratejin ve planın var mı? CHP 'ye göre oy tabanı sınırlı "Türkiye İşçi Partisi" bile 1977 seçimlerine alternatif iktisadi plan taslağı ile girmişti. Aziz dostum Algan Hacaloğlu'na sor, anlatsın o planı. Ben yanılıyorsam, açıkla da bu eleştiriyi gündeme getirmeyelim.

Son yirmi beş yılda Türkiye tam anlamıyla bir servet yağmasını ve transferini yaşadı. CHP'nin bu bağlamda yapılmış bir araştırması var mı? Çok yaşasın Kılıçdaroğlu yolsuzlukların üzerine gidiyor. Fakat onlar okyanusta küçük mercan adacıkları. Temelde devasa bir servet transferi yaşandı, hem yurt içinde, hem yurt dışına yönelik, üzerinde durdunuz mu? Yoksa önemsemediniz mi?
Ekonomi kurmaylarınızı bilmiyorum. En azından Bağımsız Sosyal Bilimcilerin IMF'li on yılı ve 2008 Türkiye'sini tüm boyutları ele alan yapıtlarını incelediniz mi? Değerlendirmeleriniz nedir?

Sağlıkta, 1960'lardan sonra başlayan ve Özal'dan bu yana terk edilen sosyalizasyon programını yeniden canlandıracakmısınız? Yoksa daha köktenci bir programınız var mı?

Eğitimin her aşamasının bedelsizleştirilme ve etkinleştirme doğrultusunda program çalışmalarınız bulunuyor mu?

Türkiye'nin ekonomik gücünü zayıflatan, sanayisini taşeronlaştıran ve finans sektörünü küresel sermayenin eline geçirme ortamını hazırlayan özelleştirme kampanyasının verdiği tahribatın tamiri ya da varlıkları yeniden satış bedelleri ve elde edilen karlarla karşılaştıran bir fiyatlama politikasıyla yeniden kamulaştırma programınızda var mı?

Güneydoğu ve Doğu Anadolu'da yaygın bir yönetim biçimi olan aşiret düzeni ve feodal ilişkilere son vermek konusunda bir yaklaşımı bugünkü sorunları çözmenin ilk adımı olduğunu düşünüyormusunuz?

Lozan antlaşmasının imzalandığı masayı partiye verilmesini isterken o antlaşmanın gereği olan mübadeleyi yerden yere vuran seslere karşı niye sessiz kalıyorsunuz?

Günümüzdeki ekonomik krizin nedenleri üzerinde CHP bir çalışma yürütüyor mu, yoksa neo-liberal ekonomi politikasını destekleyen bir tanıya mı sahip? Bir demecinizde "AKP Türkiye'yi İMF'ye yeniden muhtaç etti" diyorsunuz. Bu CHP'nin düz muhalefet mantığı içinde söylenmişse diyeceğim bir şey yok. Eğer ciddi bir kanınızı dile getiriyorsa yanlışsınız. Sizde biliyorsunuz ki 1998-2008 yılları arasında Türk Ekonomisi İMF'nin sıkı denetimi altındaydı ve onun gösterdiği yoldan hiç şaşmadı. Dolayısıyla Türkiye'yi yeniden İMF'ye muhtaç eden gene İMF'nin programıdır. CHP'den asıl beklenen yanıt İMF'nin denetimine gerçekten muhtaç olup olmadığımızdır. Bu konuda ülkenin önde gelen iktisatçılarından oluşan bir platformda tartışma yapılması zorunludur. Sermayenin yarattığı kriz dikkatle değerlendirilmeli, finansal araçlarla kumar oynayan, modern simyacıların zıpçıktılığını tamir etmeye sermaye sınıfının serüvenlerinin açtığı yaraları sarmaya soyunan IMF'yi bu bağlamda yeniden irdelemek gerekir. Türkiye'de ve Wall-Street'te ağlayanların, dövünenlerin yeni cami dilencisi tavırlarını her adımda göz önünde tutmak gereği çok açıktır.

CHP tüm bu sorunları ve daha nicelerine ayağı yere basan bir toplumcu parti gibi yanıt vermelidir. Seçmene anlatmalıdır. Eğer CHP'yi merkeze oturmuş, piyasaya tapan, tek ideoloji olarak liberalizmi savlayan bir parti olmadığını kanıtlamak istiyorsanız. Tüm bu soruları gündeme getirmek ve çözüm üretmek olmazsa olmaz tek koşuldur. Aksi halde sadece CHP değil tüm Türkiye halkı sermaye çarşafının girdapları arasında çırpınarak boğulacaktır. Körleşmenin karanlığında yitecektir.