Hayal labirenti

Hayallerimiz küçük yaştan itibaren insanoğlunun vazgeçilmez yoldaşıdır. Zamanla bunların büyük bir bölümünün “Ham hayal olduğunu” fark ederiz benzer şekilde, bazılarının hayal edilmeye cek, peşinden koşulmayacak nitelikte olduğunu anlarız. Kuşkusuz yaşamda her hayalin, her niyetin belli bir olabilirlik payı vardır. Hayaller ancak bu payın yüksekliği ile yaşama geçebilir.

Hayallerinin peşine düşen bireylerin,yaşamlarında uğrayacakları düş kırıklığı çevrelerine zarar vermez, olsa olsa kendilerini ağır bir depresyonun içinde bulunurlar, tedavi için psikatr peşinde koşup durular. Fakat bir ülkenin kaderini elinde tutan siyasetçiler için durum farklıdır. Peşinde koştukları hayaller gerçekleşmezse, en büyük yıkımı onlara güvenen yığınlar öder. Tarih bu gibi örneklerle doludur.

Gerçekleri kendi hayallerine göre değerlendiren siyasetçi düş kırıklığı, ruhsal travma geçirir ama onun peşinde, sorgulamadan koşar. Bir nevi medyumlaşan yığınlar büyük zarara uğrar. Pablo Picasso’nun ünlü tablosu “Guernica” bir önceki yıkımı anlatan baş yapıttır.

Fizibilite sözcüğü yatırımcıların başarı anahtarıdır. Böyle ayrıntılı bir çalışmayı yapmadan, elindeki kaynakları harcayan kişinin uğrayacağı zarar sadece kendisi açısından bir yıkımdır. Oysa politikacı için aynı şey söylenemez.

Mussolini önce Habeşistan’ı işgal ederek Muhteşem Roma İmparatorluğu’nu yaratmak amacıyla işe başladı. Daha sonra Akdeniz’i “Mare Nostrum” ilan etti. Bir sıçrayışta Arnavutluğu ilhak etti, Fellini’nin “Amarcort” adındaki filmi bu böbürlenmeyi ne güzel yansıtır.

Adolf Hitler, Alman halkına bin yıllık barış vaadetmişti. Stalingrad sonu oldu. Sovyet topraklarına saldırdığı zaman Mareşal Fevzi Çakmak, bu savaşın hemen biteceğini,Alman savaş makinasının önünde Rusların dayanamayacağını iddia etmişti. Yanıldığı meydanda.

Yeni örneklere dönelim. ABD önderliğinde müttefik güçlerin Kuzey Kore sınırlarına dayandığı günlerde bir Tugay’ımızın da katıldığı bu savaşın bittiğini sandık. Kunuri’den şehit haberleri geldikçe “Hanya’yı, Konya’yı” fark ettik. Vietnam’da son ABD’de askerleri, arkalarında inanılmaz vahşet örnekleri bırakarak Saygon’da gemilere binerken, yine, derin hayal uykusundan uyandığımızı gördük.

“Lafla peynir gemisi yürümez” bu özdeyiş kulaklara küpe olmalıdır. Gerçekleşebilirliği hesaplanmayan “hayaller” çılgındır ve de uçuktur. Şimdi son yıllarda ortaya dökülen çılgın projelere bir bakalım.

-Boğazın altında sosis gibi yatan Abdülmecit dedemizin hayali öyle duruyor.

-Üçüncü Boğaz Köprüsünün “Yap-İşlet” modelini içeren ihalesine kimse talip olmadı. Şimdiler de “Hazine garantili gelir” temelinde yapılacağı söyleniyor. Aynen Osmanlı dönemindeki Demiryolu imtiyaz hakları gibi.

-Karadeniz’le, Marmara’yı bağlayacak yeni boğaz açma projesi unutuldu. Bugünkü koşullarda bu bir temenni bile olamaz. Ne var ki aklı evvel medyamız aylarca bunu tartıştı.

-Bir hızlı tren tutkusu yüzünden İstanbul’un Anadolu ile bağlantısı kesildi. Artık, Doğu, Toros, Kurtalan vb gibi tüm demiryolu bağlantıları Ankara’dan başlıyor. Peki, demiryollarının eşya, hayvan hatta askeri nakliyat işlerini kim yürütecek. Bu sorunun da yanıtı yok.

-İleri Demokrasi diye bir söylem yıllardır dillerde dolaşıyor. Liberallikleri kendilerinde menkul aydın kırıntıları ekranlarda ahkâm kesmekle meşgul. Başta kendini Türkiye’nin Jean D’arc’ı olarak nitelenmekle mâruf elli yılın çok bilmişi Nazlı Ilıcak olmak üzere, yeni yetme “Ultra-Aydın” Nagehan dört yandan deyip, tek yanlı çok dolu düşün dağarlarını ortaya döküp “yandaş çalıp” yüksek düzeylerini sergiliyor, Altan abi ! ise bir köşede fosil gibi oturmakta beis görmüyor.

Şimdi sıra anayasa değişikliğinde. Fakat iktidar kavgasıdır bu Osmanlı’da bir taht için kardeşini, öz oğlunu öldüren Padişahların sayısını bile çoktan hafızalarımızdan sildik. Cumhuriyet döneminde böyle şey olmaz demeyin, Yakup Kadri’nin “Panorama” adlı yapıtını bir okuyun…

“Hayal” yolunun son durağına yaklaşıyoruz. Bir lidere bağımlı partilerin nasıl sönümlendiğini Turgut Özal örneği çok iyi yanıtıdır. ANAP’ta, AKP gibi bir koalisyondu. 1983 seçim meydanlarını çok iyi anımsıyorum. Her mitingte, Özal, iki elini başının üzerinde birleştirir, dört eğilimi birleştirdiğini anlatırdı. Sonra koalisyon çatladı. Cemaat, tarikat, biraz liberal çoğunlukla çıkarcı işçevreleri şu anda yeni liderlerini aramaya koyuldular.

“Çılgın Proje”ler unutuldu, hayaldi hepsi yok oldu…Oyunun son raundu çok yakında…Hayaller, bitmeyen şarkı olarak anılacak.

“Ben bilirim, yanlış yapmam” savında olanlar eninde, sonunda örümcek ağı gibi yarattıkları “Labirent”e hapsolur, çıkış bulamaz.