Halk Fırkası’nın son kongresi

Bugünkü nitelemeyle CHP 34. Olağan Kongresini yaptı ve önümüzdeki dönemin yöneticilerini seçti. Olağan bir siyasi ortamı yaşıyor olsaydık, siyasi görüşümüz açısından bu kongre üzerinde fazla durmazdık. Ne var ki AKP’nin “sınır tanımayan” ezici baskısı, muhalefetin önemini her geçen gün artırmaktadır. Son anketlere göre ustanın oyu %45 dolayındadır. Yani seçmenin %55’i AKP’nin icraatlarına karşıtıdır. Bu nedenle güçlü bir muhalefet hareketi “usta”nın icraatlarını (bunların hepsi tek adamlık doğrultusundadır) sınırlanmasını sağlayacaktır. Bu bağlamda, klasik söylemiyle, reel politika her muhalif hareketi olumlamayı gerektirir. MHP’nin tutarsız ve bir o kadar da mantıktan yoksun politikası CHP’yi daha da öne çıkartmaktadır.

Kendi nitelemeleri ile “yeni CHP”, beklenen muhalefet cephesini oluşturabilecek mi? Son kongre bunun ipuçlarını ne yazık ki vermemiştir. Parti meclisinin yapısı da bir anlamda “sermaye” yanlısı bir haritayı göstermektedir. Bir dönem parti genel sekreterliği yapmış olan Fikri Sağlar’ın liste dışı kalmasının kırıklığı ile Türey Köse’ye ekranların önünde söyledikleri gelecek günlerin iç çatışmalarının ilk işaretidir. Hele ikinci adam olacağı kesinleşen Adnan Keskin’in en fazla oy alan unvanı konusundaki ısrarı ise ayrı bir soru işaretidir.

Adnan Keskin, tabiri caizse tam bir “Denizli Horozu”dur. Kümesinde her zaman tek egemendir. Bu bağlamda hemşerisi Mustafa Gazalcı’nın engin bir deneyimi bulunmaktadır. Ayağının tozuyla Cihaner’i liste dışı bıraktırması da bir başka soru işaretidir. Eski deneyimlere bakarak CHP örgütünün demir bir yumruk altında yönetileceğini söylemek yanlış olmaz. Bu durumda CHP’nin, kurulması tek çözüm olarak düşünülen bir “Demokrasi Cephesi”nin kurucu taşı olma olasılığı da suya düşmüştür.

Bilim kurulunun yapısı da “neoliberalist” ekonomi politikasının CHP’ce tercih edileceğini ortaya koymaktadır. CHP’de ekonominin direksiyonunu elinde tutan Faik Öztrak gelecek bağlamında bir değişimin işaretini vermemektedir.

Dış politika açısından “taşeron” olmayı reddetmiş olmak umut verici bir adımdır. Fakat ABD’den ne ölçüde bağımsız hareket edilebileceği bağlamında umut veren bir eylem de görünürde yoktur. Bütün bu gözlemler cesaret kırıcıdır.

Umut kırıcı bir başka nokta da, kurultaylarında yer alan “en yüce değer emektir” özdeyişini unutmuş gözüken CHP’nin yeni parti meclisinde işadamları olmasına karşın, işçi sınıfının etkin bir temsilcisi bulunmamasıdır. Bu sert viraj çok düşündürücüdür.

Bir dönemin “ortanın solunda” olduğunu yineleyen CHP, bilen gazetecilerin attıkları manşetler gibi “makas” değiştirmiştir. Makas, demiryolcuların çok iyi bildikleri bir terimdir. Treni bir hattan diğerine yönlendiren mekanizmadır. Böylece son kurultayda CHP merkez soldan sağa kaymıştır.

Şu gerçeği göz ardı etmek siyasi aymazlıktır. “Sağ baskının panzehiri sadece sol’dur” AKP ile aynı kulvarda koşma bir anlamda “üçkâğıt açmaktır”, seçmen bu oyunu yutmaz. AKP saldırıya Trakya’dan başladı. Ne yapacaksınız. Siz de mi erzak paketi dağıtacaksınız. Sol siyaseti bir kenara atarak iktidar olamazsınız. Ramazan ayı boyunca ekranlara bir bakın, sokaklara taşan iftar sofralarını bir izleyin… Belki uyanırsınız, Umut Oran’ın işveren arkadaşları size yol gösterir. Ne var ki siyaset boşluk kabul etmez. Siz kendi kozanızın içinde çırpınırken, bir başka akım hepinizi siler, süpürür. Denizlinin horozu, böylesi bir siyasi ortamda kendi kümesinde sadece çırpınır.