Çağımızın Führer ve Questlingleri

İkinci Dünya Savaşının ikinci yılında tarafların durumu şu görünümdeydi. Alman orduları Polonya’nın büyük bir bölümünü istila etmiş, Sovyetlerle zımni bir barış sürecine girmişti. Batıda ise savaş Magino (Fransa) ve Siegfried (Almanya) hatları arasında sıkışmıştı. 1940 başlarında Fransa’ya davet edilen Türk gazetecileri “Magnot müstahkem mevkii”sini gezmiş bu barikatın geçilmez olduğunu günlerce yayınlamışlardı. Alman uçakları, gündüz gece Londra’yı bombalıyorlardı. Savaş, İngilizlerin nitelemesiyle, “İngiltere Savaşı”na dönüşmüştü.

Bu “statik savaş” görünümü aniden değişti Nazi kıtaları Danimarka’yı silah atmadan işgal edip, Norveç’e sıçradılar. Norveç de Danimarka gibi fazla dayanamadı. Bu ülke de Questling adlı bir işbirlikçinin önderliğinde Almanya kuklası bir hükümet oluştu. Daha sonraları Macaristan (Amiral Honty), Romanya Demir Muhafızların iktidarı ile kuklalar arasına katıldı. Fransa’da Petain ve Laval’le bu kategoriye katılabilir.

O tarihten bu yana “Questling” adı, işbirlikçiliğini tanımlayan, bir sıfata dönüştü. Questling, bir seçim sonucu iktidara gelmemiştio mevkide “icrai hükümet” ederken siyasi bir tabanı da yoktu. Geçmişte kaldığı zannedilen bu “kukla hükümet” olgusu ne yazık ki yetmiş yıl sonra AB’de hortlamaya başladı.

AB’nin Dolar’a karşı dört elle sarıldığı “Euro” rüyası kâbusa dönüşmeye başladı. Bu para biriminin kabul edildiği ülkelerde kamu borçları hızla büyüdü. 2012 başında Euro bölgesi kamu borçları 11 Trilyon Euro’yu geçtiği ifade ediliyordu. Kamusal borçlanmalar, devlet tahvillerinin Fransa ve Almanya bankalarına satılmasıyla bu noktaya gelmişti. Bu koşullar nedeniyle Fransa kredi değerlendirme notundaki üç A’nın birini yitirmişti. Yenilerde beş AB ülkesi daha not yitirdi. Yunanistan, Portekiz tahvilleri çöp muamelesi görmeye başladı. İngiltere ve İskandinav ülkeleri savunma pozisyonuna girdiler Fakat Yunanistan, İtalya ve onları izleyecek İspanya, Portekiz Euro bölgesini tam anlamıyla bir krize sürükleyecektir. Yeni Führer’imiz Merkel bu nedenle trilyonlarla ifade edilen bir kurtarma planı hazırlamıştır. Bu plana IMF’nin de katılmasını istemektedir. IMF bu teklife çekimser baksa bile eninde sonunda yanaşacaktır. Führer’in kurtarma reçetesi acıdır. Fransız ve Alman bankalarının kurtarılması için Akdeniz havzası halkları inim inim inleyecektir.

Bu görünüm Küresel Kapitalizm neo-liberal ekonomi politikasının da iflası demektir. Bunun ilk işareti Yunanistan ve İtalya’ya Başbakan atanan teknokrat hükümetleridir. Bu hükümetler Avrupa’nın yeni Questling’leridir.

Ne var ki Türkiye’mizde böylesi bir Questling’le 21. Yüzyılın başında tanıştı. Kemal Derviş ABD’nin emriyle Türkiye’de işbirlikçi Norveçli’nin rolünü oynadı. Ne kadar utanç vericidir ki Deniz Baykal, 21.yüzyılın ilk genel seçiminde işçi tüccarı Bayram Meral’le, neo-liberal tüccar Kemal Derviş’in ellerini havaya kaldırarak partisinin adayı yaptı. Yenilerde Zülfü Livaneli, mahut seçim sonrası Baykal’la-Recep Tayyip arasındaki protokolü ihanet olarak niteliyor. Haklıdır. Ne var ki kimsenin yüzü kızarmıyor.

Son gelişmeler şu gerçeği vurgulamaktadır. Neo-liberal politikacılar “temsili demokrasi”ye tahammül edemiyorlar. AB’nin kendi bünyesinde yer alan Macaristan’ın bugünkü siyasal yapısını hazmetmesi bu sav’ı destekleyen en güzel kanıttır. Bu koşullar, günümüz siyaset bilimcilerinin üzerinde tartışması gereken ana sorunu ortaya koyuyor. “Nasıl Bir Demokrasi”. Özellikle Marksist çözüm bu bağlamda ağırlığını koymalıdır. Yoksa çağdaş Questling’ler her yeri istila edeceklerdir.

Not: Birçok kişi, benim eski sözcükleri kullanan bir diktatör olduğumu vurguluyor. Haklıdırlar. Dil konusuna Ataç’ın dar gözlüğü ile bakarsanız, varacağınız sonuç budur. Fakat sözcükler sadece konuşma aracı değildir. On bin sözcükle iletişim gereksinimi çözebilirsiniz. Fakat düşünme kapasitenizi bu sayıdaki sözcüğe mâhkum edemezsiniz. Ne kadar çok sözcük, kavram vb gibi elemanları kullanırsanız o kadar sağlıklı düşünürsünüz. Sözcükler konuşmaktan çok düşünmek için vardır.