Biraz Ciddiyet, Lütfen!

Karagöz oyununda, Hacivat’ın Kanlı Nigar’ın evinden “kusteri meydanına” pat diye düşmesi gibi, iki “Prof. Dr.” ünvanlı da geçen hafta siyaset arenasındaki cümle erbabın ortasına atılıverdiler. Ataktılar, aculdular ve de ünlü deyimiyle boğazlarında dokuz düğüm yoktu. Ana muhalefet partisine şu ya da bu biçimde söz söylemenin bu sitede pek yeri yoktur. Ne var ki “120 gün” sonra yapılacak seçimin önemi konusunda bu "idraksızlığa" da yurtsever olarak hoşgörü ile bakmamız söz konusu olamaz.

Şu andaki AKP iktidarı, yakın geleceğe ilişkin niyetlerini açıkça ortaya koymuştur, yeni bir anayasa hazırlayarak “Başkanlık sistemi”ne özendiğini bunun Türkiye’nin hayrına olacağını, “tartışalım” diye gündeme getirmiştir. Örneğinin ABD’nin siyasal yapısı olduğunu da ifade etmiştir. Peki bu niyetini nasıl gerçekleştirebilecektir? Tek yöntem 2011’deki seçimde oluşacak yeni TBMM’ye en az 330 AKP’li milletvekilini sağlamaktır. Bunun için her yolu, yöntemi denemeye hazır olduğunu da ima etmiştir.

Kuşkusuz kalbinden geçen ABD’deki siyasal yapı değildir. Onun özlediği “Mübarek”leşmek, daha iyi bir betimlemeyle “Putin” gibi olmaktır. Medvedev–Putin ikizlerinin iktidardaki paylaşımı çok güzel bir örnek olarak AKP üst yönetiminin tasavvurları arasında en önde gelmektedir.

AKP’nin gelecek seçimdeki kampanyası bu kurguya dayanacaktır. Bu bağlamda MHP oylarının yüzde 10 barajını aşmaması olmazsa olmaz koşuldur. Bunu gerçekleştirmek için “Demokrat Parti” Pensylvanya destekli bir darbe ile piyon rolünü başarı ile oynamaya koşullandırılmıştır. Kemal Zeybek, Agah Oktay Güner ekibi bu bağlamda Demokrat Parti yönetimini üstlenmişler, ülkücü kardeşlerine kapıları açmışlardır.

Bu bir “Komplo Kuramı” diye algılanmamalıdır, Fethullah Hoca efendinin AKP’ye verdiği açık desteğin görünümüdür. Dayanılan ya da dayanmaya çalıştıkları taban gittikçe yaygınlaşan cehalettir. Futbol ve dizi çemberinin dışında yığınların kültür ve bilgi doğarını besleyen kaynaklar adeta “yasak” ilan edilmiştir. Bu bağlamda 12 Mart, 12 Eylül cuntaları üzerlerine düşeni hakkıyla yerine getirmişlerdir silah ve kitabı televizyon ekranlarında daima yan yana, kardeş kardeş teşhir etmişler, etmeye de devam ediyorlar. Eksik olan tek şey 12 Eylül Cuntasının gizlice imha ettiği kitapların, bu kez meydanlarda Mehter Marşı eşliğinde yakılmasıdır, Erbakan Hoca’nın “Fetih” özlemi de bu olsa gerek. Gelelim bizim “Kuşteri Meydanı”na düşen iki aydın CHP’limize. İkisininde sağ eğilimli olduğu konusunda hiç kuşkum yok. Batum’u kamoyumuza tanıtan kişi, Star TV’deki programlarında Ruhat Mengi’dir. O programlarda sık sık Batum ve “dinler uzmanı” Altındal yer almıştır. Batum böylece bu şekilde siyaset meydanına gelmiştir ve de “sosyal demokrat” olduğunu iddia eden, Sosyalist Enternasyonal üyesi bir partide (CHP) genel başkan yardımcısıdır. Özbenliğini, kendisini konuşturmayan Mülkiye öğrencilerine “Faşist” demekle teşhir etmiştir. Şimdide “darbe” telmih eden sözlerle AKP’ye adeta “gol pası” verme becerisini sergilemiştir.

İkinci “Prof. Dr.”mız ise Hurşit Güneş’tir. O da genel başkan yardımcısıdır. Söyledikleri günümüzün siyasal konjonktüründe yenir, yutulur şey değildir. Bu iki örnek üzerinde durmamın tek sebebi, sıradan bir “yurtsever”in bile endişe ile beklediği önümüzdeki seçimin “gerçek gizi”ni anlamamış olmalarıdır.

Nedir bu giz? Ben buna “330 gizi” diyorum. Gerekçesini de yukarda açıkladım AKP 330 milletvekili sınırını aştığında Burhan Kuzu’nun emekçilere, memurlara, sanata, aydınlara, köylülere ve de nicelerine atacağı haşlanmış sert yumurtaları, hergün doyasıya seyredin. Belki bu yumurtaların bazılarına Batum ve Güneş de TBMM’de de hedef olabilir.

Her fırsatta Cumhuriyetin kurucu partisi olduğunu söyleyen CHP önde gelenleri, övündüğümüz Cumhuriyet elinizden gidiyor. Bir kez milletvekili atama şirketi olmaktan çıkın. Konuşacağınız, çözmek zorunda kalacağınız o kadar çok sorun var ki karşınızda. Say sayabildiğin kadar. İşte birkaçı

• Ekonomide neo-liberal küresel düzeninin yarattığı “taşeronlaşmış sanayi” varlığımız durumunu nasıl çözeceksiniz?

• Kalkınma Planı dönemine dönecek misiniz yoksa bugünkü gibi parasal büyüme ile mi yetineceksiniz?

• Tasarruf sorununu çözecek ve var olan tasarrufları yönlendirecek bir stratejiniz mevcut mu?

• Kamu yatırımlarını yeniden canlandıracak mısınız?

• Bugünkü “Merkez Bankası” politikasını sürdürecek misiniz, bu bağlamda ne yapmayı düşünüyorsunuz?

• Eğitim, sağlık, sosyal güvenlik projelerinizde getireceğiniz çözümler nedir? Bugünkü gibi bu hizmetler adeta taşeronlaşmış olarak sürecek mi?

Yoksa, “gelen gideni aratır” örneği, ülkeyi, daha karanlık güçlere teslim mi edeceksiniz? Bilelim…

Not: Son Balyoz tutuklamaları seçim öncesinde AKP’ye yönelik eleştirel bir “askeri bildiri” ihtiyacındandır ve de ilaveten Tarhan Erdem de seçimden bir gün önce AKP’nin oy oranını yüzde 40’ın üzerinde gösterirse işlem tamamdır. Umarım bu hataya bir kez daha düşülmez.