Atı Alan Üsküdar'ı Çoktan Geçti

Eskilerde, ele geçen fırsatı tepen ya da fark edemeyen saflara ya da ağır kanlılara başlıktaki özdeyişi anımsatırlardı. MİT’i ve Başbakanı çok kaygı verici yetkilerle donatan yasa sabaha karşı TBMM’den geçti ve jet hızıyla köşkten onay aldı. O güne kadar RTE’nin hayal ettiği “Tek Adamlık” niyeti gerçeğe dönüştü. Eğer, “Yumurtasavar” Burhan Kuzu'nun, “Başkanlık sistemi, hayırlı sistem” dediği yeni anayasa da kabul edilirse, değmeyin RTE’nin keyfine. Artık “Uzun Yürüyüş”ün son tüneline gelindi. Bundan böyle yandaşların deyimiyle kim yetişir AKP’nin hızına.

Bugün içinde bulunduğumuz sorun, küresel emperyalizmin de çözmeye çalıştığı önemli bir mesele. Açıkçası, küreselleşmiş kapitalizm, bundan sonraki yolculuğuna “Temsili Demokrasi” aldatmacası ile devem etmek istemiyor. Merkel kumandasında Avro bölgesinin sergilediği politika bu doğrultuda. Dünyayı özellikle Akdeniz çevresini iyi tanıyan Nilgün Cerrahoğlu AB Bürokrasisinden devşirme yeni İtalyan Başbakanını “Süper Mario” diye alkışlıyor. Maaş almadığını övgüyle belirtiyor. Oysa asıl düşünülmesi gereken “olmamasıdır”. Böylece sınıfsal konumunu ortaya koyuyor. Avrupa komünizminin kalesi olan bir ülke için “Süper Mario” ses getiren bir Osmanlı tokadı sayılmaz mı.

Yunanistan ve İtalya örnekleri temelde Merkel dayatmasıdır. Macaristan’ın neo-faşist başbakanına ses çıkartmayan Merkel ve yardakçılarının gerçek yüzünü gösteren bir örnektir.

Neo-liberal ekonomi “Demokrasi”yi yeniden tanımlamak durumundadır. ABD Başkanlık sistemi, çok yararlı bir örnek olarak, öne çıkmaktadır. Türkiye’nin son üç-dört yılı, geleceğinin de aynasıdır. RTE adım adım “Kutsal Şef”liğine yürümektedir. Gazi “Ebedi Şef”, İnönü “Milli Şef” olduktan sonra ona da “Kutsal Şef” ünvanı uyar. Üstelik bu unvan’a kavuşmak adına önünde hiçbir engel de yoktur. CHP adı büyük, kendisi ise küçülen bir partidir. Merkezde eskilerin Demokrat Parti’si ya da yakınların “Doğru Yol”u gibi bir parti bulunmamaktadır. Türkiye bu koşullar altında ilk sınavını Cumhurbaşkanlığı seçiminde verecektir.

Şu anda tüm olumsuz faktörler göz önüne alınırsa RTE’nin Başkanlığa seçilmesi (en azından ikinci turda) kesindir. Buna ancak Türkiye’deki tüm siyasi eğilimlerin tek bir adayda birleşmesi halinde engel olunabilinir. Sosyalist kanattaki partiler ve STÖ’ler (Halkevleri vb) buna hazırdır. Ne var ki CHP, MHP hazır değildir. BDP ise ne istediği konusunda belirsizliğini sürdürmektedir.

Cumhurbaşkanı seçimi ise adım adım yaklaşıyor, yeni Anayasayı hazırlamakla sorumlu Cemil Bey ise “İyi Polis”i oynayarak bir son dakika golü atmanın fırsatını kolluyor. Her öneriyi kendine saklıyor, gizliyor. Kamuoyunda tartışılarak irdelenmesine set çekiyor. Her zamanki “iz bırakmayan” yöntemini “Demokrat” maskesiyle sürdürüyor.

1961 anayasasının hazırlık aşamalarını kurucu meclisin yapısını düşündüğümüzde şaşırmamak elde değil. O günleri bilinçli bir şekilde anımsayanlarsa bugün belki de hayatta değil. Çiçek’in kontrolünde bu anayasa sanırım referandumda onaylanacak. Bu da AKP’nin kazanç hanesine yazılacak bir puandır.

Son MİT yasası, AKP’ye ve liderine her sorunu aşma fırsatını altın tepsiyle vermiştir. Tıpkı Von Papen’in Hitler’i iktidara taşıması gibi. Silivri “Zulümhanesi” ülkenin aydınları, politikacıları, kumandanları ile dolup taşarken tek itiraz “Fenerbahçe”den geldi. Aziz Yıldırım bu tepki yanlış yorumlanır diye taraftarları Çağlayan’daki yeni “Adliye Sarayı”na yöneltti. Ne var ki eski bir tekerlemenin hatırlanmasına engel olamadı. “Ne sağcıyız, ne solcu…futbolcuyuz futbolcu”… İETT’nin eski forveti bu sözün değerini bilmez mi… Yeni MİT yasasıyla kendine yeni bir zırh daha yarattı… Sağ olsun Aziz Başkan da dikkatleri Silivri’den uzaklaştırarak bağlılığını kanıtladı.

Demek ki at’ı alan Üsküdar’ı geçmiş, Kısıklı’ya ulaşmış. Ben o mekânı mütevâzi bir villa olarak anımsıyordum, ne var ki karşıma bir Osmanlı vüzera konağı çıktı… Şaşırdım. Önümüzdeki kısa dönemde karşımıza çıkacak nice olaya şaşıracağımız gibi.