Okur beynine nasıl tecavüz edilir: 'Höngeci şiir manifestosu ve Tonguç Kundil’in höetikasında höngelemin olanaksızlığı'

Önemli Uyarı:

Lütfen bu yazıda yazılanları ciddiye almaya kalkmayınız; böyle yazılar yazanları da…

*

Yarattığı höngeci şiir ekolü nedeniyle “Doğunun Freud’u” olarak da bilinen Tonguç Kundil’in şiiri olanağın içindeki olanaksızı, imgelem gücünün salınımıyla okurun gözünde yeniden kurar. Tonguç Kundil’in dili, büyüsel bir hönge ve şiirsel bir anlatımla okurun bilinçaltını ellerinde yeniden yoğuran ve katman katman şekillendiren bir dildir.

*

Tonguç Kundil şiirinin höetik yapısökümü

T. Kundil, daha önce yazdığı “Gergedan’ın Tok Kanadı” adlı romanıyla okurda bir olgu sunumu okuyormuş hissi bıraksa da bir başka pencereden şiirsel bir dille yazılmış bir öykü, öykü diliyle yazılmış bir deneme olarak da okumlanabilir. T. Kundil şiiri, bu romanında da izlerini gördüğümüz Heideggeryen kodlarla bir “dasein” olmaklıkta bulur kendi höetik köklerini…

T. Kundil’in şiiri “sein”daki “dasein”lığın olmaklığı, “dasein”daki “hösein”lığın olanaksızlığıdır. Kundil tıpkı romanında olduğu gibi şiirinde de bizleri varlığın satır aralarında Heideggerian bir yolculuğa çıkartır.

*

Psikojeofenomenolojik bağlamda Kundil ontolojisi

T.S. Eliot’tan beri biliriz ki şiir sözcüklerle yazılır. T. Kundil sırtında sözcüklerle dolu bir şiir hörgücü taşır; sözcükler Kundil’in hörgücünden kaleminin ucuna olanaksızlığın sınırına damlar. T. Kundil’in höngeleri okurun imgelem dünyasına atılan metinlerarası oklardır. Kundil’in sözcükleri önüne çıkan ruha kokusunu hissettiren bir sihir taşır içreğinde. T. Kundil’in sözcükleri okura sürtünür, dokunur; okurun bilincinde tanıdık ve hiç bitmeyecek bir fenomenolojik tat bırakır.

T. Kundil’in tekniği, birkaç harfin yan yana gelmesiyle oluştuğunu düşündüğümüz sözcüklere hareket ve ruh katar; sözcükleri canlandırır; T. Kundil’in sözcükleri okura değer, T. Kundil okura değdirir sözcüklerindeki kıpırdayan almaçlarını.

*

Postyapısal Höngenin arkeolojisi

Höngelem, şairin höngürme sürecindeki höngürüsünün toplamından oluşur.

T. Kundil’in şiiri, T. Kundil’in tekinsiz dünyasında dolaşan okurun bilincine düşen bir çığa ağıt, soğumuş bir böreğin sarıldığı bir kâğıt gibidir; börek kağıda sarıldığı gibi kâğıt da böreğe sarılır. Yeni soğumuş bir çay gibidir T. Kundil’in şiiri; tadı içilen zamanın az gerisindedir.

*

Evrenselden höngesele

T. Kundil’in anlatı yerlemleri, gerek metafor gerekse epimetaforları bakımından hiç yapılmadık bir simgesele içkindir. Bu bağlamda bu şiirdeki kılgısal ve metamorfik yapı 22. yüzyıl ile 19. yüzyıl arasında gider gelir. Birbirine karşıt anlamlı gösterenler, Kundil’in kurduğu höngesel evrende hiçbir gerilim oluşturmadan yan yana durabilir; Rimbaud ile Ece Ayhan, Mallarme ile emekli vergi memuru Hüseyin Hüsnü Topuzlu aynı höetika içindeki salınımlarla beslenir ve Baudelaire’in dümeninde olduğu Kundilyen çağrışımlara yelken açar. Kumsalında Nazım’ın çığlığı, tepelerinde Neruda’nın yankıları vardır Kundil’in höngeleminde.

*

Höngelemin varlık olanağı ve Leninist çözünürlüğü

Kundil’in şiiri mekânsızdır. Kundil şiirinin mekânsallığı, potansiyel bir epifenomen olarak oluşun ve akışın içkin diyalektiğini serimler.

Höetiğini bulmuş bir sesin kendi üzerine kapanması, imgesel düzlemde özsel arayışına çıkarken kendi hiçliğinin arayığı belki de ağıdıdır Kundil’in dizeleri. Kundilin höetikası sık sık gerçekliğin gölgelerinin vurduğu imgelemin eteklerinde dolaşır.

Hiçbir sözcüğü ötelemeyen bir berikileştirme önermesi olarak şiir Kundil’in kaleminde bir olanaklılık olarak kendi üzerine kapanır.

*

Kundil dikotomisi ve linguistik kamasutra

T. Kundil şiiri ağızdan çıkmış sözcüklerin köklerini arayışının, çıktığı dudaklarda izini bırakan vefanın şiiridir. T. Kundil’in şiiri höngelemini, tarihin ıssızlığında hiçliğin dehlizlerinde, gövdesinin kimsesizliğinde, eriyişinin akışında kurar.

Bu bağlamda Kundil şiiri bize çok boyutlu bir kuantal uzayın ardına kadar açık kapısını aralayan bir bakış kılavuzu, bir anahtar öncelemidir.

**

Bu nedir şimdi?

Yukarıda, bir bilince nasıl tecavüz edilebileceğinin kısa bir örneğini okudunuz. Her gün onlarca dergide, kültür sanat sayfasında, internet sitesinde buna benzer pek çok yazıya rastlayan okur için bu yazı oldukça tanıdıktır.

Bu tür yazıları yazanlar, yabancı bir dilde ilk kez yazıyormuş gibi sevinç duymakta, okuyucular ise bu dili çözemedikleri için yazıları derin bulmaktalar. Bu tür yazıların pek çoğu anlamsızdır. Hiçbir şey dememenin süslenmiş hâlidir. Anlayamayan okuyucu değil, anlatamayan, anlatmak istemeyen, anlatacak bir şeyi de olmayan, bunu saklamak için bin dereden bin süslü laf getiren bu tür makalelerin yazarlarıdır.

Okur, böyle boş yazıların, laf salatalarının, derinmiş taklidi yapan sığ yazıların tecavüzünden kendini kurtarmak-korumak zorundadır. Artık bu ve benzeri, aynı tornadan çıkmış yazıların hipnozundan çıkma zamanı gelmiştir.

Taylan Kara

[email protected]